İnsan neden küser eşine dostuna, kardeşine, akrabasına? Hakaret, küfür, miras taksimi, arazi sınırlarının tayini, para kavgası, çıkar çatışması, akraba münasebetleri… Yığınla sebep sıralayabiliriz bu defolu duyguya! Listeye son ayların en popüler küslük sebebi olan siyasî tartışmaları da ekleyelim tabii. Ülke gündeminin gerginliği ilişkilerimize yansıyor değil mi? Akraba ortamında söz dönüp dolaşıp siyasete geliyor, arkadaş muhabbetleri hakarete varan tartışmalarla kirleniyor, sosyal medyada bile bir söz düellosu aldı başını gidiyor. Fikir ayrılıklarından dolayı pireye kızan yorganı da yakıveriyor. Herkes uzun bir küs uykusunda. Gelin görün ki Söz Sultanı (sallallahu aleyhi ve sellem) “Bir Müslüman’a, kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl değildir.” buyuruyor.
Hadiste geçen üç günün çok kısa bir zaman dilimi olduğuna dikkat çeken İlahiyat Profesörü Abdülhakim Yüce, “Bu üç günde akrabalık ve dostluk bağları kopmaz, aksine bazı hataları görmek mümkün olur.” diyor ve ekliyor: “Eğer küslük, haklı sebeplere dayalı değilse üç günü bırakın, kısa bir süre bile küs kalmak caiz değil. Zira Söz Sultanı’nın (aleyhissalatü vesselam) ‘Mümin mümini küserek terk edemez.’ beyanı da söz konusu, ‘Müslüman kardeşine bir sene küs duran kimse, sanki onun kanını dökmüş gibidir.’ hadisi de. Ayrıca Efendimiz üç gün dolmadan veya dolduğu anda selam vererek, konuşarak, bir hediyeyle kapıyı çalarak barışmayı ilk başlatana, daha çok sevap verileceğini müjdeliyor.”
Burada aklımıza Peygamber’in Gülleri Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in birbirine gücenmesi geliyor. Evet, bir gün onlar birbirlerine darılıyor. Çok geçmeden de hiddet anında söyledikleri sözlerden pişman oluyorlar. Ashaptan biri Hz. Hüseyin’e “Sen Hasan’ın küçüğüsün. Gidip özür dilemek sana yakışır.” deyince Hz. Hüseyin “İki kimse arasında uyuşmazlık çıkar da hangi taraf başını eğip öteki tarafla anlaşmaya talip olursa, cennete ondan önce girer.” hadisini nazara veriyor. “Barışmayı ben talep edersem, dedemin emrine karşı gelmiş olmaktan korkarım. Ağabeyim Hasan’ı sevap işlemekte geçmiş olmaktan çekinirim. O yüzden bekliyorum ki, o bana gelsin.” cevabını veriyor. Kardeşinin düşüncesini öğrenen Hz. Hasan, onun yanına koşuyor ve kucaklaşıp barışıyorlar.
Küslük, günahtan bir dağa dönüşebilir
Küsme duygusunun imtihanlarımızdan biri olduğuna değinen Prof. Dr. Yüce’nin ifadesiyle küslük, çoğu zaman başka olumsuz davranışları da beraberinde getirir. Mesela arkadaşına küsen bir insan, sadece küs durmakla kalmaz, bu ruh hâli içinde zamanla o kişi hakkında verip veriştirmeye başlar. Hatta bu durum bazen gıybete, iftiraya kadar gider. Küs durduğu insanın, ayağının kaymasından, kapaklanıp düşmesinden memnun olur. İşin daha da vahim yanı, kişi bütün bu olumsuzlukları irtikâp ederken, nefsinin avukatlığını üstlenip kendisini haklı görme ve gösterme yolunda olduğundan nasıl azim bir günah içinde bulunduğunu fark etmez. Oysaki bütün bunlar Allah nezdinde çok mahzurlu ve ahiret hayatı adına da insanın kayıp gitmesine sebep olacak kötü fiillerden.
Küsme, muhatabın yanlış söz ve davranışlarının yanı sıra dedikodu, sû-i zan, kibir, hased, iftira vb. sebeplerden de meydana gelir. İşte küsmenin bu türü büyük günahtır, zira oturduğu zeminde bir haklılık payı olmadığı gibi tamamıyla günah dağlarına yaslanmıştır. Akraba ve tanıdık kişiler arasında cereyan edebilecek böyle bir küskünlük, farklı duygu ve davranışlara sebebiyet verebilir ve akrabalık bağlarını kopartır.
Tabii günümüzde eşi, dostu, akrabayı aşmış durumda bu darılmalar, gücenmeler. Bir kesim diğer kesime küsüyor. Yüce’ye göre bunun önü alınmazsa (Allah muhafaza) toplumsal kamplaşmalara ve ahlakî dejenerasyonlara sebep olabilir. Kaldı ki bu küsme bütünüyle, yönlendirme, algı oluşturma, dedikodu, sû-i zan, kibir, hased, iftira vb. sebeplere dayanıyor, bırakın üç günü aylar-yıllar sürüyor. Bu da toplumu ayakta tutan gücün dağılmasına sebep oluyor. Nitekim Efendimiz, sosyal hayatın yara almaması için haklı sebeplere dayalı olan bu küsme sürecini, Buhari’de nakledilen hadislerinde, üç günle sınırlı tutuyor.
Farklılıklar küsme sebebi değil
Farklı dünya görüşüne sahip insanlar arasında ve özellikle bunun siyasî görüşlere yansıması noktasında kırgınlıklar yaşanıyor. Siyasî âlemdeki tavırları, makam, mansıp ve ikbal hesapları daha bir tetikliyor. Öyle ki, muhalifini yıpratma adına, söylenmemesi gereken sözler söyleniyor, hilaf-ı vaki beyanlara giriliyor. Fethullah Gülen Hocaefendi, Kırık Testi’de makam-mansıp arzusuyla hareket edilmediği takdirde, insanlığa hizmet adına herkesin vazife yapabileceği bir saha olduğunu, herkesin koşabileceği bir kulvar bulunduğunu dile getiriyor. Hocaefendi’nin ifadesiyle, bir toplumun mensubu olarak hepimiz, bu toplumun menfaat ve maslahatı adına, farklı kulvarda olsa da netice itibarıyla aynı istikamete yönelip her zaman el ele olabilir, omuz omuza verebilir ve aynı hedefe doğru koşabiliriz. Bu koşuda rekabet hissi ve ‘falanları geçelim’ mülâhazası da olmaz/olmaması gerekir. Belki cereyan eden bu yarış, ‘bu güzelliklerden ben de geri kalmayayım, en azından ben de koşturan şu insanlar kadar bir performans sergileyeyim’ mülâhazasına bağlı olmalıdır. Dolayısıyla yol böyle geniş olunca burada sürtünme, kırılma, küsme de olmaz.
Küsme bir metot olarak kullanılabilir
Yüce’nin dediği gibi küsmek, fıtratımızda olan onlarca duygudan biri ve bizim imtihanımız. İnsan, iman ve iradesiyle bu duyguyu dizginleyerek, onu tadil ederek, yaratıldığı amaca uygun kullanarak ahlakî açıdan olgunlaşır ve Allah’ın rızasını kazanma yolunda bir rampa gibi kullanır. Ancak sabredilmeyecek, izah etmekle izale edilmeyecek ve affedilmeyecek bir durum varsa tadında kalmak şartıyla o yakın akrabaya veya dosta gönül konulabilir.
Karşımızdakini hayırlı bir yöne kanalize edecek yumuşak bir nazlanma makbul olabilir ve mecazî küsme kategorisi içinde değerlendirilir. Bir babanın oğluna, “Sen kumar oynamayı bırakıncaya kadar seninle konuşmayacağım.” demesi, terbiyeye dayanan bir hadise mesela ve bu, mecazî bir küsme. Ancak-anne babaya karşı küsmenin mecazîsi bile kullanılmamalı. Çok ciddi hususlar olsa bile ebeveynin gönlü hoş tutulmalı.
Görmeme, duymama, sabretme, affetme veya izah edip şüpheyi giderme küslüğü giderebilir. Ancak bu işin asıl panzehri arabuluculuk. Yüce Allah, “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin…” (Hucurat, 10.), “Allah’tan korkun, (iyilik ve adaletle) aranızı düzeltin.” (Enfal, 1.) buyuruyor. Tefsir bilgini İbn Abbas, ayetleri “Bu, Allah’tan korkmaları ve aralarını düzeltmeleri için Allah’ın müminleri bir sıkıştırmasıdır.” şeklinde tefsir ediyor. Buradan anlaşıldığı üzere küs kalmaya da izin yok, küslükleri seyretmeye de…
Dargınları barıştırma nafile ibadetten daha faziletli
Allah Resulü de dargınları barıştırmanın nafile oruçtan, namazdan ve sadakadan daha faziletli bir ibadet olduğunu bildiriyor: “Dikkat ediniz! Size nafile oruç, namaz ve sadakanın derecesinden daha faziletli bir ibadet haber veriyorum: Müminlerin arasını bulmak ve onları barıştırmak. Buğz ve kinden uzak durun. Çünkü o, dinde iyilik adına bir şey bırakmaz.”
Tüm bunlardan yola çıkan Abdülhakim Yüce’ye göre, bir insanın küsebileceği yerde küsmemesi ona ibadet sevabı kazandırır. Çünkü barışmaya yanaşan kimse nefsiyle yaka paça olur, iç tuğyanlarına ve taşkınlıklarına karşı başkaldırır, iradesinin hakkını verir. Hazreti Pîr’in üçlü sabır tasnifini hatırlayacak olursak, bunlardan bir tanesi de bela ve musibetlere karşı dişini sıkıp sabretmektir. İşte böyle bir mevzuda sabretme, bir yönüyle bu kategoriye gireceğinden insana ibadet sevabı kazandıracağı rahatlıkla söylenebilir.
Küsmeyi gerektirecek elli türlü sebeple karşı karşıya kalabiliriz. Fakat biz bütün bunları birer musibet olarak görüp onlara karşı dişimizi sıkıp sabretmesini bilmeliyiz. Bize küsseler bile biz küsmemeli; incitseler bile biz başkasını incitmemeliyiz.