30 Eylül 2013 Pazartesi

The Times: Türkiye başörtüsü yasağını kaldıracak

The Times: Türkiye başörtüsü yasağını kaldıracak


İngiliz 'The Times' gazetesi başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün açıkladığı demokratikleşme paketi hakkında yorumda bulundu. The Times gazetesinin internet sitesinde yer alan haberde başörtü yasağı ile Kürt halkına yönelik yapılacak reformlara dikkat çekildi.




Times gazetesi Türkiye'deki devlet dairelerinde çoktandır devam eden başörtüsü yasağının kaldırılmasının 'laikleri ve ulusalcıları kızdıracağını' yazdı. Bu kesimin, Erdoğan liderliğindeki AK Parti'yi 'Atatürk'ün laik mirasını aşındırmakla suçladığını' belirten gazete, liberallerin ise yasağın kaldırılmasını istediğini, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede kadın istihdamı önünde yasağı engel olarak gördüklerine yer verdi.


Başbakan Erdoğan hakkında 'eski bir İslamcı' ifadelerini kullanan gazete, Erdoğan'ın ülkedeki azınlık hakları ile dini ve demokratik hakları geliştireceğini belirttiği reform paketlerine dikkat çekti.


Reformların özelikle uzun zamandır cefa çeken Kürt azınlıkların şikayetini çözmeye yönelik olduğunu yazan gazete, ilkokuldan itibaren özel okulların Kürtçe eğitim verebilecekleri ve Türkçe alfabesinde olmayan ama Kürtçede olan 'q', 'w' ve 'x' harflerinin isimlerde yer almasının önündeki yasağın da kaldırılacağını vurguladı.



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/the-times-turkiye-basortusu-yasagini-kaldiracak.html

Yokluğu bilmek çocuğu olgunlaştırır

Yokluğu bilmek çocuğu olgunlaştırır


Son zamanlarda hemen her çocuklu ailede gerekmediği halde alınan yiyecekler, oyuncaklar, kıyafetler görmek mümkün. Modern çağın en büyük problemlerinden biri diyebileceğimiz bu “çocuk erkil” yaşam tarzı, ailelere kimi zaman içinden çıkılmaz durumlar yaşatıyor.




Esma ile annesi Yadigar Hanım, alışverişe çıkarlar. Evin ihtiyaçlarını aldıktan sonra Esma, marketteki çikolata reyonunda durup birkaç tanesini avucuna alır ve yürümeye devam eder. Anne Yadigar Hanım ise evde çikolata olduğunu ve onu almaya gerek olmadığını ifade eder. Bu durum karşısında ise Esma, çikolataları elinden bırakmaz ve olduğu yere oturup ağlamaya başlar. Hikâye ise ihtiyaç olmadığı halde alınan çikolatalarla son bulur. Pedagog Ali Çankırılı, “Kötü çocuk yoktur, kötü eğitilmiş çocuk vardır.” diyerek durumu özetliyor. Psikoloji literatüründe çocuğun dediğinin yapıldığı ve çocuğun anne-babayı yönettiği aile biçimine “çocuk erkil aile” deniliyor. Çocuk eğitimi konusunda bilgi sahibi olmayan ailelerin düştüğü en büyük hatalardan biri de çocuğun her isteğinin yerine getirildiğinde mutlu olacağının düşünülmesi. Bu tür yaklaşımların özellikle çocukluğu maddi sıkıntı ve baskı ile geçen anne-babalarda sık olduğunu söyleyen Çankırılı, “Aileler, biz yoksulluk ve baskı altında büyüdük, çocuğumun her isteğini yerine getireyim, diye düşünüyor. Ailelerin niyetleri iyi ama tutumları hatalı olduğu için sonuçları da olumsuz oluyor.” diyor. Aynı zamanda, her isteği yerine getirilen çocuğun doyumsuz, saygısız ve şükürsüz olabileceğini ekliyor.


Sınırları ebeveynin koyduğunu belirten psikolog Yasemin Eyüpoğlu ise çocuğun istekleri karşısında takınılan tavrın önemine dikkat çekiyor. Ailelerin, anne-baba-çocuk üçgeninde asıl söz sahibinin kendileri olduğunu fark etmeleri gerekiyor. Çocuğun rehbere ihtiyacı olduğunu kaydeden Eyüpoğlu, “Çocuk, sizden sonra gelen ve bir yetişkinin tecrübelerine ihtiyacı olandır. Hayatta her istediğini elde edemeyeceğini bilmeli. Yokluğu bilmek de insanları olgunlaştırır. Farkındalıklar çocukların ihtiyacı olan ebeveyn rolüne daha rahat ulaştırır. İçinden çıkılamayan durumlarda uzmandan yardım alınmalı.” diye konuşuyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/aile-saglik/yoklugu-bilmek-cocugu-olgunlastirir.html

Türkiye temalı sergilere yoğun ilgi

Türkiye temalı sergilere yoğun ilgi


Fransa'da Türkiye temalı iki sergi sanat severlerle buluştu. Paris'te Türk ressam Fikret Mualla'nın çizimleri sergilenirken Lyon'da da fotoğraf sanatçısı Romain Desgrand'ın İstanbul'u anlatan sergisi sanat severlerin beğenisine sunuldu.




Açıklamalarında İstanbul'un büyüleyici yanını sıkça ortaya koyan Desgrand, İstanbul'u anlatırken "İstanbul büyüler, İstanbul ilham verir. Çatlamış kaldırımların arasında uzanan küçük yollar, geceleri boğazda yankılanan ezan sesleri, tarihi yapısı ve modernliği arasındaki çelişki...'' gibi ifadeler kullanarak köklü bir tarihe sahip olan İstanbul'un etkileyiciğine vurgu yapıyor.


Yirminci yüzyılın resim alanında en önemli modern sanat temsilcilerinden biri olarak tanımlanan Fikret Mualla'nın Paris'te sergilenen eserleri ise sanat severlerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.



http://www.zamanfransa.com/haber/kultur-sanat/etkinlikler/turkiye-temali-sergilere-yogun-ilgi.html

Fransız medyası: Kürtlere yönelik bir adım

Fransız medyası: Kürtlere yönelik bir adım


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'ni Fransız medyası Kürtlere yönelik atılmış adım olarak değerlendirdi.




Le Monde gazetesi, ''Türkiye'de Erdoğan'dan Kürtlere yönelik bir adım'' başlığıyla duyurduğu haberinde Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı geniş reform paketinin bir senedir devam eden çözüm sürecine yönelik olduğu kaydedildi. Gazete şimdiye kadar özel okullarda yasaklı olan farklı dil ve lehçelerde eğitim hakkının da reform paketinde yer aldığına vurgu yaptı.



Le Figaro gazetesi ise Erdoğan'ın açıklamalarını 'Sivil özgürlükler reformu' başlığıyla duyurdu. İnternet sitesinde yayınlanan haberde Erdoğan'ın kamusal alanda başörtüsü takılmasını yasaklayan hükmü iptal edeceği kaydedildi. Le Figaro, başörtüsü serbestliğinin ordu ve yargıda uygulanmayacağına dikkat çekti.



Lêxpress ise 'Türkiye'de memurlar başörtüsü takabilecek' başlığıyla duyurduğu haberinde 2008 yılında üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasından sonra şimdi de kadın memurların başörtüsü takabileceğini kaydetti.



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/fransiz-medyasi-kurtlere-yonelik-bir-adim.html

Airbus, askeri nakliye uçağı A400'ün ilk siparişini teslim etti

Airbus, askeri nakliye uçağı A400'ün ilk siparişini teslim etti


Avrupa'nın hava yolu şirketi Airbus, askeri nakliye uçağı A400M'nin ilk teslimatını Fransa'ya yaptı.




İspanya'nın güneyindeki Sevilla şehrinde düzenlenen törene Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian ve İspanya Prensi Felipe katıldı. Fransız bakan, ülkesine bu uçakla dönecek.



Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Avrupalı 7 NATO üyesinin katkılarıyla gerçekleştirilen A400M projesinin hayata geçmesi 10 yıl sürdü. 4 yıl geciken proje maliyeti, yine başlangıçta tahmin edilen miktarı yüzde 30 aşarak 8,3 milyar dolara yükseldi.



Airbus şirketi, uçağın ilk müşteriye teslim edilmesinin ardından çok sayıda ülkeden sipariş bekliyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/ekonomi/airbus-askeri-nakliye-ucagi-a-400-un-ilk-siparisini-teslim-etti.html

Erdoğan: Bu paket, Türkiye’nin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür

Erdoğan: Bu paket, Türkiye’nin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratikleşme paketini açıkladı. Ankara'da Başbakanlık yeni binada davetli gazetecilerin ve çok sayıda bakanın katıldığı bir saatlik basın toplantısı ile yenilikleri kamuoyuna duyuran Erdoğan'ın konuşması İngilizce, Arapça ve Kürtçe de yayınlandı. Pakette öne çıkan ve dikkat çeken değişiklikler ise kamuda başörtüsüne özgürlük getiren ve özel okullarda anadilde eğitimin önünü açan düzenlemeler oldu.




Erdoğan, yaklaşık bir saat süren basın açıklamasının sadece son 20 dakikasını pakete ilişkin düzenlemelere ayırdı. İlk 40 dakikada ise paketin içeriğinden çok önemine değindi. Olası eleştirilere cevap verdi, daha önce defaetle söylediği gibi paketin bir son olmadığının altını çizdi.



Basın kuruluşlarının genel yayın yönetmenleri, Ankara temsilcileri ve bazı davetlilerin katıldığı toplantı öncesi salon hınca hınç doldu. Erdoğan, konuşmasına "Türkiye'ye ve dünyaya ilan edeceğimiz demokratikleşme paketinin, ülkemiz, milletimiz, bölgemiz; ekonomimiz ve demokrasimiz; en önemlisi de birliğimiz ve kardeşliğimiz için hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum." diyerek başladı.



ÖZAL, MENDERES VE ERBAKAN'I ANDI

Konuşmasının başında paketin oluşumuna katkı sağlayanları zikrederek onlara teşekkürlerini iletti. Yakın siyasi tarihten bazı önemli isimleri saydı: "Gazi Mustafa Kemal'den, bir Demokrasi Şehidi olarak gönüllerde silinmez yer edinen merhum Adnan Menderes'e; değişim sevdalısı merhum Turgut Özal'dan, bütün bir ömrünü Türkiye'nin özgürleşmesine adamış merhum Erbakan'a kadar; Türkiye'nin büyümesi, kalkınması, demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için mücadele vermiş herkese buradan milletçe minnettarlığımızı ifade ediyorum."



ŞEHİTLERE ÖZEL TEŞEKKÜR: ONLARIN ARZULARINI YERİNE GETİRİYORUZ

Erdoğan, teşekkürlerini sıralarken özellikle şehitleri andı: "Türkiye için gerçekten tarihi bir anı yaşarken, özellikle teşekkürü hak eden, özellikle şükran ve minnet ifadelerimizi hak eden bir kesim var. Tarih sahnesine çıktığımız andan bugüne kadar, hürriyet ve istiklalimiz için sayısız şehitler verdik. Her bir şehidimiz, fedakarca ve kahramanca canını ortaya koyarken, arkasında kalan ülkesinin ve milletinin huzur, hürriyet ve istiklal içinde yaşamasını arzu ediyordu. Bugün biz, bu demokratikleşme paketini açıklarken, aslında, işte tüm o şehitlerimizin de arzularını bir kez daha yerine getiriyoruz. Terörün son bulması, akan kanın durması, gözyaşlarının dinmesi öncelikli olarak şehit ailelerinin, şehit yakınlarının arzu ve temennisidir. İç barışımızı güçlendirecek, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü, geliştirecek, huzurumuzu tahkim edecek her adım, milletimizin en büyük temennisidir. Bu demokratikleşme paketiyle, Türkiye'nin istiklalini güçlendiriyor, özgürlük alanını daha da genişletiyor, ufkunu daha da açıyor ve umudunu daha da çoğaltıyoruz. En önemlisi de bu paketle, şehitlerimizin uğruna can verdikleri milletimizin birliğini, kardeşliğini, dayanışmasını daha da pekiştiriyoruz. Böylece vasiyetlerini yerine getirdiğimiz tüm şehitlerimizi, bu anlamlı günde bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyor; Allah onlardan razı olsun, mekanları inşallah Cennet olsun diye dua ediyoruz."



Daha önce birçok kez ifade ettiği gibi demokratikleşme paketinin, bir ilk olmadığını bir son da olmayacağını vurgulayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Bugün açıklayacağımız paket, Türkiye'nin demokratikleşme tarihinin, özellikle de son 11 yıllık sürecin tabii bir sonucudur. Bu paket, bir son da değildir. Zira insanoğlu var oldukça değişim ve tekamül devam edecek, şartlar değiştikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır. Dahası, Türkiye, demokratikleşme sürecinde yaşanan kesintiler nedeniyle, bugünlere ayağında prangalarla, zincirlerle, ağırlıklarla ulaşmıştır. Açıklayacağımız paket, elbette Türkiye'yi bütün prangalarından kurtaracak, bütün tortuları temizleyecek bir paket değildir, ancak bu istikamette, bu hedef doğrultusunda çok önemli bir aşamadır, nihai hedefe ulaşmak için de çok önemli bir eşik noktası olacaktır."



"BİR KEREDE BÜTÜN İHTİYAÇLARA CEVAP VERECEK BİR PAKET BEKLENTİSİ RASYONEL OLAMAZ"

Türkiye değiştikçe, şartlar iyileştikçe ve olgunlaştıkça, dirençler ortadan kalktıkça siyaset, bir hak arama yöntemi olarak, bir sorun çözme yöntemi olarak daha fazla güç kazandıkça, yeni reformların, yeni hak ve özgürlüklerin Türkiye gündeminde kaçınılmaz olarak yerini alacağını kaydeden Erdoğan, "Milletim de, sizler de takdir edersiniz ki Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük ihtiyaçlarına, bir kerede ve bütün zamanlar için cevap verecek bir paket talebi makul ve rasyonel bir beklenti olamaz." diye ekledi.



Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Gönül isterdi ki, 11 yıl önce, hükümet görevini devraldığımız gün, bir tek paketle tüm yasakları kaldıralım, tüm kısıtlamalara son verelim, bütün özgürlüklerin önünü açalım… Ancak Türkiye siyasetinin buna müsait olmadığını aziz milletim çok iyi gördü ve görüyor. Çözüm, demokrasi, hak ve özgürlükler, barış kavramlarını dillerinden düşürmeyen parti ve siyasetçilerin, 11 yıl boyunca bu kavramlar karşısında, değişim karşısında nasıl bir direnç oluşturduklarını milletim gördü, yaşadı ve bugün de görüyor, yaşıyor. Çözümsüzlüğün bir siyaset tarzına dönüştüğü; siyasetin, çözüm değil, çözümsüzlük arayışı içinde üretildiği bir siyasi ortamda, reform yapmak son derece zordur. Biz, 11 yıl boyunca işte bu zora rağmen, bu dirence rağmen reformlar yaptık. Sadece siyaset, sadece muhalefet değil; Anayasa'dan yasalara, bürokrasiden sivil topluma, medyadan iş dünyasına, devletin koridorlarına sirayet etmiş çetelerden, uluslararası tertiplere kadar çok geniş bir yelpazede karşımıza çıkan çok büyük dirençlere rağmen, biz cesaretle reform süreçlerine sahip çıktık. Darbe senaryolarına, tertiplere rağmen kararımızdan vazgeçmedik. Partimizi kapatma tehditlerine rağmen yolumuzdan dönmedik. Tahriklere, kanlı provokasyonlara rağmen değişim iradesinden geri adım atmadık. Partimize yönelik doğrudan terör eylemlerine rağmen, tehditlere rağmen biz boynumuzu eğmedik. Milli iradeye, sandığa, demokrasiye yönelik her türlü saldırıya, her türlü kışkırtmaya rağmen, milli iradeden, sandıktan ve demokrasiden taviz vermedik. Millet bize bir emanet yükledi, biz de bu emanetin hakkını vermek, bu emanetin gereğini yerine getirmek için cesaretle, kararlılıkla, dimdik durarak, aldanmayarak ve aldatmayarak, Türkiye'yi bu seviyelere taşıdık, Türkiye'ye gerçekten büyük başarılar yaşattık. Çok açık söylüyorum, demokratikleşme paketleri milletimizin yüzünü güldürür, darbecilerin uykusunu kaçırır. Reformlar, özgürlüğe susayan toplum kesimlerini sevindirir, milletin iradesine musallat olan baskıcı, ceberrut vesayetçi odakları rahatsız eder. İleri demokrasiye doğru attığımız her adım, mağdur ve mazlum kesimleri mutlu eder, tek tipçi seçkincileri, yasakçı zihniyetleri tedirgin eder. Biz, milletimizi memnun edecek, razı edecek, mutlu edecek, sevindirecek ne varsa onu yapmaya devam edeceğiz. Tekrar ediyorum: Bu bir son değildir, bir nihayet değildir, bir son nokta asla değildir. Türkiye, artık geri döndürülemez biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir. Bu paket, işte bu ilerleyişin çok mühim, tarihi bir aşamasıdır."



Bundan sonra da hak ve özgürlük talepleri olacağını, bundan sonra da demokrasinin daha da derinleştirilmesi için tartışmalar yaşanacağını belirten Başbakan Erdoğan, "Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, altını çiziyorum, siyasi bir zeminde, demokratik bir kültürle dile getirilebiliyor ve muhatap bulabiliyor olmasıdır. Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda, siyasetin meşru araçlarıyla dillendirilmesi ve mücadelenin de siyasi zeminde verilmesidir. Hiçbir silah, hiçbir şiddet gösterisi, meşru-demokratik bir hak talebinin yerini tutamaz, onun kadar güçlü olamaz. Yumruklar sıkılıysa, musafaha, ellerin birleşmesi mümkün olamaz. Gönüller kapalıysa, kalpler birbirine karşı kaskatı kesilmişse, oradan gönül birlikteliği çıkmaz. Fikirler değil, silahlar konuşuyorsa, oradan çözüm sadır olmaz.11 yıl boyunca, bütün gayemiz, o sıkılı yumrukları çözmek, o kaskatı kesilmiş kalpleri yumuşatmak, silahların konuşmasını önleyip, fikirlerin konuşmasını sağlamak yönünde olmuştur." şeklinde konuştu.



"BU PAKET, TÜRKİYE'NİN ULAŞTIĞI SEVİYENİN BİR TEZAHÜRÜDÜR"

Tek tipçi rejimin de, özgürlükçü rejimin de halka rağmen tesis edilemeyeceğini kaydeden Erdoğan, "İşte bu yüzden biz demokratikleşmeyi halkımızla birlikte gerçekleştirmenin gayreti içindeyiz. Hatırlarsanız 2002 sonunda Avrupa Birliği turlarına çıkarken en çok vurgu yaptığımız konu, demokratikleşmenin bir zihniyet değişimini gerektirdiğiydi. Bu zihniyet değişimini hep birlikte başardığımız ölçüde daha ileri hedeflere ulaşabiliriz. Bu paket, Türkiye'nin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür." dedi.



Erdoğan, şöyle devam etti: "Artık Türkiye'de, kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur. Artık Türkiye'de, vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine, çığlığına, feryadına kulak tıkayan, vatandaşını asimile eden, taleplerini reddeden, ihtiyaçlarını inkar eden bir devlet anlayışı yoktur. Bu ülkede artık, kamu alanını otoriterleştiren, bu alanı, kendi tanımladığı makbul vatandaşa benzemeyenlere cehennem haline getiren bir devlet anlayışı yoktur. 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…' Türkiye'de devlet, işte bu anlayışa dönmüştür, yani özüne, aslına rücu etmiştir. Son 11 yılda, hukuk ve demokrasi alanında yaşadığımız 'Sessiz Devrim'le birlikte, yukarıdan dayatmacı, buyurgan, ceberrut, kibirli bir devlet ve siyaset anlayışı, artık tarihin çöp sepetinde yerini almıştır. Bugün Türkiye'de, insanıyla, vatandaşıyla var olan, insanı için var olan, bütün vatandaşlarına karşı aynı mesafede duran bir devlet anlayışı vardır. Meşruiyetin kaynağı artık millettir. Türkiye'de, hem ilke olarak, hem teorik, hem de pratik olarak, söz, yetki ve karar, artık millettedir."



27 MAYIS'IN GÖLGESİ

Türkiye'de demokrasiye, çok partili sisteme, sancılı bir sürecin sonunda, 1950 yılında geçilebildiğini hatırlatan Erdoğan, "Bu dönemde Türkiye, her bakımdan adeta tıkır tıkır işleyen bir saat iken, 1960 müdahalesiyle bu saatin zembereği kırılmış, bu saat durdurulmuştur. Milletin ihtiyaçları, talepleri, değerleri, 1960 müdahalesiyle çok ağır bir baskı altına alınmıştır. 27 Mayıs'ın o kara gölgesi, ne yazık ki, bugün bile Türkiye'nin üzerindedir. Anayasasının bir çok maddesiyle, bir çok yasalarıyla, kurumlarıyla, 27 Mayıs yaşatılmak istenmektedir. Ne yazık ki, 27 Mayıs'la şekillenmiş bir siyaset, devlet, bürokrasi, medya, üniversite, sivil toplum anlayışı, bugün bile belli alanlarda, çeşitli biçimlerde varlığını idame ettirmektedir. Esasen, Türkiye'de değişimin önündeki en büyük engel, açık açık ifade ediyorum, 27 Mayıs'ın o karanlık gölgesidir, 27 Mayıs'ın bugün bile çeşitli kesimlerce yaşatılan zihniyetidir." diye ekledi.



MUHALEFETTE PEŞİNEN CEVAP

Bu paketin açıklandığı andan itibaren, aynı zihniyetin, 27 Mayıs refleksleriyle, malum korkuları canlandırmaya çalışacağına hiç ama hiç kuşku olmadığının altını çizen Erdoğan, muhalefetin eleştirilerine peşinen cevap verdi: "Sarf edilecek cümleleri tahmin etmek bile hiç güç değil… 11 yıl boyunca, attığımız her adımda, yaptığımız her reformda söylenenler, şu andan itibaren yine ezberden dile getirilecek. 11 yıl boyunca, her reformla birlikte, 'Türkiye bölünüyor, parçalanıyor, dağılıyor' iddiasını dile getirdiler, göreceksiniz bunları bugün de aynı şeyleri söyleyecekler. 11 yıl boyunca, her reformdan sonra milleti korkuttular, göreceksiniz bugünden itibaren de korkutmaya çalışacaklar. 11 yıl boyunca değişimden her zaman ürktüler, çekindiler, değişimin hep karşısında durdular, göreceksiniz bugünden itibaren de değişimin karşısında duvar olmayı sürdürecekler. Ama biz 11 yıl boyunca, 27 Mayıs zihniyetinin, statükonun, çözümsüzlükten beslenme siyasetinin milletin taleplerinin önüne geçmesine izin vermedik, bugün de izin vermeyeceğiz. Muhalefet, artık dilini, üslubunu, en önemlisi de siyaset yapma tarzını değiştirmek, millete ayak uydurmak, büyüyen Türkiye vizyonuna göre hareket etmek zorundadır. Türkiye 2013 yılını yaşarken, 1960'da durdurulan saate kilitlenip kalmak, muhalefet adına, demokrasimiz adına, Türkiye adına bir talihsizliktir. Ben bunu defalarca ifade ettim… İstiklal Marşımızın ilk kelimesi, 'Korkma' diyor… Korkaklar, zafer anıtı dikemezler… Değişimden, yeniliklerden, ileri standartlardan korkanlar, bir milim dahi ilerleme kaydedemezler. Siyasetlerini korku üzerine, korkutmak üzerine kuranlar, değişimin karşısında ayakta duramaz, varlıklarını idame ettiremezler. Türkiye'nin bölünme, parçalanma, gerileme diye bir meselesi asla yoktur, ama Türkiye'nin muhalefet diye bir sorunu vardır. Türkiye'nin kendisi hiçbir politika, hiçbir proje üretmeyen, sadece yapılana, yapılmak istenene karşı çıkan bir muhalefet anlayışıyla yoluna devam etmesi fevkalade zordur. Kendi hatasını, kendi eksiğini görmeyen, sorgulamayan muhalefetin, adeta milleti suçlar hale geldiğini görüyoruz. Muhalefetin, artık bu korku söylemini, korkutma üslubunu bir kenara bırakması, hem değişmesi, hem de değişimin önünde engel olmaktan çıkması gerekiyor. Yeni Türkiye'ye, Büyük Türkiye'ye, Büyük Türkiye vizyonuna yakışan bir muhalefet, Türkiye'nin hakkıdır ve bu artık ertelenemez bir ihtiyaç halini almıştır. Diğer taraftan, bir başka zihniyetin, daha şimdiden, daha paket açıklanmadan, 'Dağ Fare Doğurdu' bahanesini hazırladığını tahmin edebiliyorum. Paketten, insanoğluna ölümsüzlük iksiri bekleyenler, irrasyonel bir beklentinin içindedirler, abartılı bir bekleyişin içindedirler ve kuşkusuz hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Bugüne kadar taş üzerine taş koymayıp sadece bizi taşa tutanlar, bundan sonra da yapılanları tezyif etmeyi, küçük göstermeye çalışmayı sürdüreceklerdir. Sorundan beslenenlerin ileri çözüm lafları etmeleri sadece çözümsüzlük çağrısıdır. 11 yıldır yaptığımız hiçbir reforma destek olmayan, sadece gerilim üreten bu zihniyetin, bugünkü reformları alkışlamasını da beklemiyoruz. Biz, yüzümüzü millete çevirdik, sadece ve sadece milletimizin hissiyatını ölçü olarak alıyoruz. Bu paketin kıymetini en iyi, bu işin dertlisi olanlar, yüreği yananlar, ocağına ateş düşenler bilir… Bu paket, acıların tedavisi, özellikle, ölümlerin son bulması, akan kanın durması, akan göz yaşlarının dinmesi noktasında son derece önemli bir adımdır. Bu paket, bir istikamet çizmektedir, bir kapı aralamaktadır. Bu paket, 11 yıl önce hayali dahi kurulamayan, telaffuzu dahi yasak olan hak ve özgürlükleri getiren bir pakettir. Yine tekrar ediyorum: Bu bir aşamadır, bir basamaktır, 'Büyük Türkiye' istikametinde çok önemli bir safhadır."



"PAKET, BİR DAYATMANIN VE PAZARLIĞIN ESERİ DEĞİL"

Paketin, bir dayatmanın eseri de olmadığını söyleyen Erdoğan, "Bu paket, bir müzakerenin, bir pazarlığın eseri asla değildir. Demokratik hak ve özgürlükler, müzakerenin, pazarlığın, dayatmaların konusu olamaz. 11 yıl boyunca hiçbir reformu dayatmalarla, baskıyla, pazarlıkla açıklamadık. Millet ne dediyse, biz onu yaptık ve yapıyoruz. Milletimiz için hayırlı olan neyse, biz onu yaptık ve bugün de onu yapıyoruz. Milletimizin talepleri, ihtiyaçları neyse, biz ona kulak verdik ve bugün de onun gereğini yapıyoruz." şeklinde konuştu.



Paketin, çözümler itibariyle sürprizlerden ibaret olmadığını, ama sorunların hiçbirinin de sürpriz olmadığını söyleyen Erdoğan, "Paketin gizlendiği, saklandığı, kamuoyunda tartışılmadığı eleştirisinin son derece temelsiz olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Pakette yer alan sorunlar, çoğunluğu son 30 yılın olmak üzere, Cumhuriyet tarihimiz boyunca var olan ve sürekli konuşulan sorunlardır. Her bir sorun alanıyla ilgili olarak, tüm tartışmalar, görüş, öneri, tavsiyeler dikkate alınmış, çözümler ona göre şekillenmiştir. Gönül isterdi ki, bütün bu sorunların kaynağı olan Anayasa yeniden yapılabilse ve sorunlar kökten çözüme kavuşabilseydi. Ancak, bugün çözümün karşısında duran, her çözüm girişimini sabote etmek için çalışan böyle bir muhalefetle, ne yazık ki yeni bir Anayasa da mümkün olmamıştır." ifadelerini kullandı.



Pakette, milletten gizlenen, saklanan, referanslar anlamında yeni hiçbir şey olmadığının altını çizen Erdoğan, "Her bir maddenin sözü geçmişte verilmiştir. Her bir madde, geçmişte hedef olarak ortaya konulmuştur. Her bir madde, seçimlerde milletimizden teyit almıştır." vurgusunu yaptı.



"HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ"

Erdoğan son olarak şöyle konuştu: "Siyasi görüşler farklı olabilir… İdeolojiler, diller, inançlar, mezhepler, yaşam tarzları farklı olabilir... Sorunlar, sıkıntılar, kaygılar, çözüm önerileri farklı olabilir... Ama ortak olan bir şey var: Aynı geminin içindeyiz ve aynı istikamete, aynı limana, aynı büyük Türkiye hedefine doğru gidiyoruz. Birbirlerine müdahale etmedikleri sürece, her yaşam tarzına saygılıyız, her yaşam tarzı bizim teminatımız, güvencemiz altındadır. Bugüne kadar bunu yaptık, bundan sonra da bunu muhafaza edeceğiz. Birbirlerinin özgürlük alanlarına müdahale etmedikleri sürece, her türlü özgürlüğü savunduk ve savunmaya devam edeceğiz. Birbirlerinin değerlerini tehdit etmedikleri sürece, her türlü değeri baş üstünde tuttuk, tutmaya devam edeceğiz. İnsanın, insan olmaktan kaynaklanan her hakkını savunmak, bunun için mücadele vermek, insan olarak bizim mesuliyetimizdir. Dışlamadan, ayırt etmeden, ötelemeden, horlamadan geleceği inşa edeceğiz. Bin yıldır bir ve beraber yaşadığımız bu topraklarda, aynı hedef ve idealler doğrultusunda, ebediyyen bir ve beraber olacağız. Konuşacağız, istişare edeceğiz, birbirimizin görüşlerine değer verecek, birbirimize yüreklerimizi açacağız. Silahı, şiddeti, sıkılı yumrukları, vandallığı, hakareti elimizin tersiyle itecek; dil ile gönül ile konuşacak, her sorunumuzu çözeceğiz."



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/erdogan-bu-paket-turkiye-nin-ulastigi-seviyenin-bir-tezahurudur.html

Demokratikleşme paketinin ayrıntıları

Demokratikleşme paketinin ayrıntıları


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Demokratikleşme Paketi'ni açıkladı. Demokratikleşme paketinde yer alan reformların bir kısmının yasal düzenleme gerektirdiğini; diğer bir kısmının ise idari düzenlemelerle, yani Bakanlar Kurulu Kararı, Yönetmelik Değişikliği, Genelge ile hayata geçeceğini belirten Erdoğan, ilk olarak yasal düzenleme gerekenleri açıkladı.




SEÇİM SİSTEMİ


Seçim sistemini değiştirmek için seçim sistemini tartışmaya açılıyor. Mevcut seçim sisteminin, yüzde 10 barajının, AK Parti'nin getirdiği bir sistem olmadığını belirten Erdoğan, "Biz, 2002 seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu, yüzde 10 barajı vardı. Daha partimizi kurarken, mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu, değişmesi gerektiğini güçlü şekilde ifade etmiştik. Geçen yıl, 30 Eylül'deki 4'üncü büyük kongremizde yayınladığımız 63 maddelik siyasi vizyon belgemizde de, 2023 vizyonumuz çerçevesinde seçim sistemini değiştireceğimizi bir hedef olarak ortaya koymuştuk. Gerek Akil İnsanlar Heyeti raporlarında, gerek Avrupa Birliği İlerleme raporlarında, gerekse bugüne kadar hazırlanmış bir çok raporda, seçim sistemindeki sorunlar dile getirilmişti. Tüm öneri, tavsiye, eleştirileri gözden geçirdik ve bu sorunu çözmek için artık adım atıyoruz. Yeni seçim sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda biz bir tek seçenek sunmuyor, 3 farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz. Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz… Barajı yüzde 5'e çekip, 5'li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi'ni uygulayabiliriz. Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemi'ni getirebiliriz…Bu 3 seçeneği önümüzdeki günlerde tartışacak, Türkiye için en doğrusu, en isabetlisi hangisiyse, o yönde düzenlemeyi Meclis'e getirecek, yolumuza o şekilde devam edeceğiz." dedi.



SİYASİ HAKLAR

Başbakan Erdoğan, "Siyasi haklar alanında ikinci düzenlemeyi siyasi partilere devlet yardımı konusunda yapıyoruz. Siyasi partilere devlet yardımının kapsamını genişletiyoruz. Siyasi Partiler Kanunu'nun Ek 1'inci maddesini değiştiriyor, devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oranı yüzde 3'e çekiyoruz. Yani seçime katılan siyasi partilerden yüzde 3'ü aşan oranda oy alanlara da, Hazineden ayrılan toplam kaynak içinden devlet yardımı yapılacak. Bu düzenlemenin de, siyasi partilerimizi güçlendireceğine, katılımcılığı artıracağına, rekabetin daha adil hale gelmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz." ifadelerini kullandı.



BELDE TEŞKİLATLARI VE EŞ GENEL BAŞKANLIK

Bir başka düzenlemeyle, siyasi partilerin teşkilatlanmalarına kolaylık getirdiklerini belirten Erdoğan, "Siyasi Partiler Kanunu'nun 20'inci maddesini değiştiriyor; ilçede teşkilatlanma için, beldelerde teşkilat kurma zorunluluğunu kaldırıyoruz. Mevcut durumda, bir ilçede teşkilatlanmak için, ilçe sınırları içerisindeki beldelerin en az yarısında teşkilat kurma zorunluluğu vardı. Bunu kaldırıyor, 'Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir' ibaresini getiriyoruz. Bir başka düzenlemeyle, siyasi partilerde eş genel başkanlığın önünü açıyoruz. Bu alanda uluslararası örnekleri inceledik, demokrasilerdeki işleyişe baktık ve ilgili yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük. Seçim Kanunu'nun 15'inci Maddesi'ne bir ek yapıyor, tüzüklerinde yer almak ve 2 kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere, eş genel başkanı sistemini uygulama imkanı getiriyoruz." şeklinde konuştu.



SİYASİ PARTİLERE ÜYELİK

Bir başka yasal düzenlemeyle, siyasi partilere üyelikte engelleri kaldırdıklarını anlatan Erdoğan, "Siyasi Partiler Kanunu'nun 11'inci maddesinde yapacağımız değişiklikle, siyasi partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engelleri ortadan kaldırıyoruz. Seçim Kanunu hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, siyasi partilere de üye olabilmesinin önünü açıyoruz. Bu amaçla, 11'inci Maddenin B Bendindeki 6 kısıtlayıcı engeli ortadan kaldırıyoruz." diye konuştu.



FARKLI DİLLERDE PROPAGANDA

Yine Siyasi Partiler Kanunu'nda yapacakları değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkanını getirdiklerini belirten Erdoğan, şöyle anlattı: "298 Sayılı Kanunu'nun ilgili maddesini değiştirerek, siyasi parti ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propagandada Türkçe'nin yanında farklı dil ve lehçelerin de kullanılabilmesini mümkün hale getiriyoruz. Aynı şekilde, ön seçimlerde farklı dil ve lehçelerde propaganda imkanını getiriyoruz. Siyasi Partiler Kanunu'nun 43'üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön seçimlerde de Türkçeden başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanını tüm partilere sağlıyoruz."



NEFRET SUÇLARI

Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele etmeye başladıklarını belirten Erdoğan, "Nefret saikiyle işlenmesi durumunda, belirli suçların cezalarını daha da artırıyoruz. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak. Ayrımcılıkla daha etkin mücadele etmek için, ceza miktarlarını artırıyoruz. Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz. Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar artırıyoruz. Türkiye'de hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak." dedi.



AYRIMCILIKLA MÜCADELE VE EŞİTLİK KURULU

Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuracaklarını anlatan Erdoğan, "Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınacak. Yaşam tarzına saygıyı, Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alıyoruz. Türk Ceza Kanunu'nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz. Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu kapsama alıyoruz. 'Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz." diye konuştu.



YASAK OLAN HARFLER

Yapacakları bir başka düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu'nda, belirli harflerin kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyideyi kaldırdıklarını ifade eden Erdoğan, "Böylece fiilen de uygulama alanı kalmayan ihlalleri ceza kanunumuzdan çıkarıyor, bir nevi klavyelere özgürlük getiriyoruz." şeklinde konuştu.



GÖSTERİ VE TOPLANTI KANUNU

Reform Paketi kapsamında, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun'da önemli değişiklikler yaptıklarını anlatan Erdoğan, "Bu kapsamda, öncelikle, toplantı yer ve güzergahının belirlenmesinde katılımcılığı sağlıyoruz. Mülki amir, ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını verecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sürelerini uzatıyoruz. Açık yerlerde, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar, güneş batmadan dağılacak şekilde; kapalı yerlerde saat 23'e kadar süren toplantılar da, saat 24'e kadar yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri uygulamasına son veriyoruz. Mevcut durumda, hükümet komiseri tarafından üstlenen yükümlülükler, artık düzenleme kurulları tarafından yerine getirilecek. Kurul, toplantının amacının dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkansız olduğunu gördüğü durumda, dağılma kararı alacak ve durumu kolluk amirine bildirecek. Gösteri ve yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu, gösteri ve yürüyüşün sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk amirine bildirecek. Düzenleme Kurulu bu görevi yerine getirmezse, o mahallin en büyük mülki amiri, toplantıyla ilgili kararını verecek." bilgisini verdi.



ÖZEL OKULLARDA ANA DİLDE EĞİTİM

Demokratikleşme Paketi'nde, bir başka önemli düzenlemenin eğitimle ilgili olduğunu söyleyen Erdoğan, "Yapacağımız yasal değişikliklerle, özel okullarda, farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz. Bu konuda dünya örneklerini çok yakından inceledik. Biliyorsunuz, 2003 yılında yaptığımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi amacıyla özel kurs imkanını getirmiştik. Daha sonra ise, üniversitelerimizde, farklı dil ve lehçelerle ilgili birimlerin açılmasını sağlamıştık. Geçen yıl yaptığımız eğitim düzenlemesiyle, farklı dil ve lehçelerin okullarda seçmeli ders olarak öğretilebilmesinin yolunu açmıştık. Şimdi de, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriyoruz. Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu, 2923 Sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Bu kanuna yapacağımız bir Ek ile Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu'nca tespit edilecek. Milli Eğitim Bakanlığımız, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek. Programlar, Kanun'da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yine mevcut Kanun'da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak." dedi.



ESKİ İSİMLERİN İADESİ

Bir başka yasal düzenlemeyle, köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engelleri kaldırdıklarını kaydeden Erdoğan, "1949 tarihli İl İdaresi Kanunu'nun 2'nci maddesinde yer alan ve dayatma içeren ibareyi kaldırarak, köylerin 1980'lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini yeniden almasını mümkün hale getiriyoruz. Mevcut Kanun'da belirtildiği gibi, Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığımızın tasvibiyle olacak. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun hükmünce yasal düzenleme gerekiyor. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri Hükümet olarak dikkate alacağız." şeklinde konuştu.



HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ

Erdoğan, "Nevşehir Üniversitesi'nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz. Böylece, tarihimizin bir büyük şahsiyetinin, bir gönül dostunun, gönül mimarının ismini, kabrinin bulunduğu Nevşehir'deki üniversitemize veriyoruz." diye kaydetti.



KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI

Demokratikleşme paketiyle getirilen bir başka yeniliğin ise kişisel verilerin korunması hakkında olduğunu söyleyen Erdoğan, "Kişisel verilerin korunmasına yasal güvence getiriyoruz. 12 Eylül 2010'da yaptığımız Anayasa değişikliğiyle, kişisel verilere Anayasal güvence getirmiştik. Şimdi, bu Anayasa maddesinin uygulamasını sağlamak için, taslağı hazır olan kanunu Meclis'imize gönderiyoruz. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle paylaşılamayacak." dedi.


YARDIM TOPLAMADA KISITLAMALAR KALKIYOR

Yardım toplamada kısıtlamaları kaldırdıklarını belirten Erdoğan, "Yardım toplama konusunda, zaman zaman özgürlükler sınırlama altına alınmıştı. Kurban derisi, fitre ve zekat toplama konusunda Türk Hava Kurumu'na (THK) yetki verilmiş, aslında Anayasa ve yasalara tamamen aykırı, insan hak ve hürriyetlerine ters bir durum oluşturulmuştu. Bununla ilgili yönetmelik geçtiğimiz hafta yayınlanmıştı. Şimdi, yasal olarak da bu yanlış uygulamaya son veriyor, ilgili kanunun 8'inci maddesindeki söz konusu hükmü kaldırıyoruz. Vatandaşımız, bundan sonra yardımlarını hür iradesiyle istediği yere verebilecek." şeklinde konuştu. 



Açıkladığı bu reformlar yasal düzenleme gerektirdiğini belirten Erdoğan, "Belli bir takvim içerisinde bu yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz. Ancak reform paketimiz bundan ibaret değil…İkinci kısımda, sadece idari düzenleme gerektiren reformlarımız bulunuyor." diyerek bu değişiklikleri paylaştı.



KAMUDA BAŞÖRTÜSÜ

Bakanlar Kurulu Kararı, genelge ya da yönetmelik değişikliğiyle gerçekleştirmenin mümkün olacağı bu reformları ise şöyle açıkladı: Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ni değiştirerek, kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz. 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik', kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu. Bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor, ayrımcılık içeriyordu. Yönetmeliğin 5'inci maddesinde değişiklik yaparak, kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz. Resmi Elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, emniyet mensuplarını, yargıda hakim ve savcıları bunun dışında tutuyoruz."



ANDIMIZ KALKIYOR

İlkokullardaki öğrenci andı uygulamasını kaldırdıklarını ifade eden Erdoğan, "1933 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlanmış, ilk ve orta dereceli okullarda Andımız uygulaması başlatılmıştı. Bu uygulama zaman zaman kaldırıldı, metin değişikliğe uğradı. 12 Mart ve 12 Eylül'de, bireysel girişimler neticesinde bu uygulama devam etti. Geçen yıl, ortaokullarda bu uygulamayı kaldırmıştık. Şimdi de, ilkokullarda bu uygulamaya son veriyoruz." bilgisini verdi.



MOR GABRİEL ARAZİSİ VAKFA İADE EDİLİYOR

Mor Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi, manastır vakfına iade edileceğini söyleyen Erdoğan, "Böylece, bir haksızlığı gideriyor, Süryani vatandaşlarımıza önemli bir haklarını teslim ediyoruz. Esasen, Cumhuriyet tarihimiz boyunca, bu konuda en büyük hassasiyeti hükümetimiz gösterdi, hakların iadesi konusunda ciddi bir çalışma sergiledi. 2003, 2008 ve 2011 yılında yaptığımız düzenlemelerle, mağduriyetlerin giderilmesi için samimi adımlar attık ve somut neticeler elde ettik. Şu ana kadar, bu kapsamda 250'den fazla iade yaptık ve 2,5 milyar Liralık mülkü hak sahiplerine teslim ettik. Süreç devam ediyor, incelemeler devam ediyor… Hiç kimseyi mağdur etmeden, hak sahiplerine haklarını teslim edeceğiz." dedi.



ROMAN DİL VE KÜLTÜR ENSTİTÜSÜ

Erdoğan, bir başka reformu "Roman vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.Roman vatandaşlarımızın yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve eğitim alanındaki sorunların giderilmesi için adımlar atıyoruz.Bu amaçla, 2009 yılında Türkiye'de ilk kez gerçekleştirdiğimiz Roman Çalıştayı sonrası başlatılan çalışmaları hızlandırıyoruz. İlgili bakanlık ve kurumlarımız çalışmalarını hızla tamamlayacaklar. Özellikle barınma noktasında Roman vatandaşlarımız için çok önemli bir adım attık ve TOKİ eliyle Roman konutları üretmeye başladık. Edirne, Çanakkale, Sakarya, Bursa ve diğer birçok il ve ilçemizde bu inşaatlar devam ediyor." diye açıkladı.


Başbakan Erdoğan son olarak "Demokratikleşme paketimiz işte bu başlıklardan oluşuyor…Türkiye'de, bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini başlatıyoruz. Bu süreci en kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru ilerlemeye devam edeceğiz. Bu paketle birlikte, Türkiye ekonomisi, demokrasisi, Türkiye'nin toplumsal yapısı ve kardeşliği inanıyorum ki çok büyük güç kazanacak. Sürece katkı sağlayan herkese, her kesime, tüm kurum ve kuruluşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Açıkladığımız reform paketinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, katıldığınız için sizlere teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum." diyerek konuşmasını noktaladı.



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/demokratiklesme-paketinin-ayrintilari.html

Bekir Bozdağ : ‘Entegrasyon’u kaldırıp ‘eşit katılım’ ikame edilmeli

Bekir Bozdağ : ‘Entegrasyon’u kaldırıp ‘eşit katılım’ ikame edilmeli


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, yurtdışındaki Türk vatandaşlar için 'entegrasyon' kelimesinin kaldırılıp artık 'eşit katılım'ın tartışılması gerektiğini belirtti. Bozdağ ''Entegrasyon kelimesine biraz aşağılama var, küçük görme var. Biz buna layık değiliz.'' dedi.




Çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından sağlanan hibe desteklerine yönelik proje hazırlama konusunda bilgi ve beceri edinmeleri amacıyla ikincisi düzenlenen Sivil Toplum Kuruluşları Kapasite Geliştirme Eğitim Programı, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından düzenlenen eğitim programı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın toplantı salonunda yapıldı. Törende konuşan Bekir Bozdağ, Sivil Toplum Kuruluşu (STK)'ların demokratik hayatın olmazsa olmazları arasında yer aldığına dikkat çekerek ''Siyasi partiler totaliter yönetimlerde de var. STK'ların etkin ve özgür olduğu yer demokrasilerin dışında yok." dedi. Yurtdışında 6.5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşın olduğuna dikkat çeken Bozdağ, vatandaşlarımızın oluşturduğu STK sayısının ise 5 bin civarında olduğunu kaydetti.



"TÜRKİYE'Yİ KURTARMAYA ÇALIŞMAYIN"

Türkiye'nin yurtdışındaki vatandaşları tarafından kurulmuş STK'ların öncelikle bulundukları ülkelerin içinde temsil ettikleri kesimlerin sorunlarını konusunda orada büyük bir gayretin içinde olması gerektiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Bozdağ, ''Türkiye'ye yüzü dönük çalışmaları olmayacak mı? Olacak. Ama Türkiye'yi 'kurtarmaya dönük' çalışmalarla pek çok STK uzun zaman uğraştı. Artık bulundukları ülkelerde kendi nesillerini kurtarma çabasına girmeliler. Türkiye'deki siyasal bölünmüşlüklerin Avrupa ve dünyanın başka bir yerinde izdüşümü şeklinde olan yapılanmalar oradaki vatandaşımızın daha fazla ayrışmasına vesile olabilir.'' şeklinde konuştu.


Birbiriyle husumet besleyen, birbirini hasım gören STK anlayışı yerine birbirini kardeş gören, birbirini partner gören, kucaklaşmayı prensip edinmiş bir STK anlayışına mutlaka ama mutlaka geçilmesi gerektiğini söyleyen Bozdağ, bunun başarılamaması durumunda eskilerin bölünmüşlüğü ve yanlışlığın yeniden yapılmış olacağını kaydetti.


'BİZ BUNA LAYIK DEĞİLİZ'

Yurtdışında yaşayan vatandaşların tamamının ülke dillerine mutlaka o ülkenin insanları kadar güzel konuşması gerektiğini söyleyen Bozdağ, Türkçe'nin de unutulmaması gerektiğini vurguladı. Bazı kesimlerin entegrasyon kelimesi altında asimilasyonu anladığını söyleyen Bekir Bozdağ, ''Entegrasyon dendiğinde Alman gibi, Fransız gibi olmayı anlıyorsa bun adı entegrasyon değildir. Biz entegrasyona her zaman varız. Bugün artık Türklerin ne Avrupa'da ne Amerika'da ne başka bir yerde entegrasyon sorunu vardır. Sorun eşit katılım sorunudur. Sorun, birlikte yaşama kültürünün yerleştirilmesi ve bunun başarılması sorunudur. Entegrasyon kavramını artık Türk STK'ların lugatlarından çıkartıp yerine 'eşit katılım' konusunu ikame etmeleri son derece önemlidir.'' sözlerine yer verdi. Entegrasyon kelimesinde 'iticiliğin' olduğunu aktaran Bozdağ, ''Entegrasyon kelimesine biraz aşağılama var, küçük görme var. Biz buna layık değiliz. Bizim insanlarımız yaşadığı topluma en hızlı uyan insandır.'' dedi.


PROGRAMA 16 ÜLKEDEN 117 TEMSİLCİ KATILIYOR

Programa ABD, Avustralya, Kanada, Rusya, Almanya , Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç, Danimarka, İsviçre, İngiltere, İtalya ve Macaristan olmak üzere 16 ülkeden 42 STK ve 117 temsilci katılıyor. Katılımcıların dört gün boyunca savunuculuk ve lobicilik, STK'lar arası işbirliği ve uluslararası kuruluşlarla etkileşim, kampanya yürütme ve sosyal medya araçları kullanımı konularında eğitim alacağı ifade edildi. Dün başlayan ve 4 Ekim'e kadar açık olacak eğitim programı Ankara Bilkent Hotel'de gerçekleştiriliyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/bekir-bozdag-entegrasyon-u-kaldirip-esit-katilim-ikame-edilmeli.html

Romanların sınır dışı edilmesine Fransızlardan destek

Romanların sınır dışı edilmesine Fransızlardan destek


Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls'ın Romanların Fransız toplumuna hiçbir zaman entegre olamayacaklarını savunarak sınır dışı edilmeleri gerektiği yönünde yaptığı açıklamaya Fransızlar destek verdi.




BVA'nın gerçekleştirdiği ankete göre Fransızların yüzde 77'si Manuel Valls'ın açıklamalarını desteklediğini söyledi. Romanların Fransız toplumuna entegre olamadığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 93'ü buldu.


BVA'nın gerçekleştirdiği anket, sağ ve sol seçmenin de Romanlar konusunda birleştiğini ortaya koydu. Buna göre sağ seçmeninin yüzde 98'i Romanların entegre olamadığını belirtirken bu oran iktidardaki Sosyalist Parti'ye( PS) oy veren seçmende yüzde 84 olarak gerçekleşti. İçişleri Bakanı Manuel Valls'ın Romanların sınır dışı edilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarını desteklemeyen aşırı sol seçmeninin yüzde 79'u da Romanların Fransa'ya entegrasyon sorunu çektiği yönünde görüş bildirdi. Sosyalist Partili İçişleri Bakanı Manuel Valls'ın açıklamalarıyla 'sağa kayıyor' eleştirilerinin de sorulduğu ankette, katılımcıların yüzde 67'si Valls'ın 'olması gerektiği gibi konuştuğunu' söyledi.


Manuel Valls'ın açıklamalarını 'tehlikeli ve aptalca' sözleriyle değerlendiren Yeşiller Partisi lideri ve AP Milletvekili Daniel Cohn Bendit, "Yaklaşık atmış yıldır Romanlar ve Yahudilerden aynı şekilde bahseden insanlar var." dedi.


Manuel Valls'ın açıklamalarının hükümette sebep olduğu çatlak ise sürüyor. İskan Bakanı Cecile Duflot, hiçbir toplulukla ilgili; asılları, yaşam şekilleri baz alınarak entegre olup olamayacağı yönünde açıklama yapılamayacağını vurguladı, bunun cumhuriyet değerlerini tehlikeye atmanın da ötesine geçeceğini kaydetti. Hükümetteki çatlağı değerlendiren Başbakan Jean Marc Ayrault, Fransa'yı yönetmek için daha fazla soğukkanlılığa ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak, hükümetin Romanler konusundaki tutumunun açık olduğunu ve daha önce genelgeyle belirlendiğini kaydetti.


Bu arada Le Figaro'nun gerçekleştirdiği ankete katılanların yüzde 93'ü Manuel Valls'a tepki gösteren İskan Bakanı Cecile Duflot'un görevinden istifa etmesi gerektiğini söyledi.



http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/politika/romanlarin-sinirdisi-edilmesine-fransizlardan-destek.html

28 Eylül 2013 Cumartesi

12 yılda iple yazdığı Kuran'ı Kerim, Guinness rekorlar kitabına girecek

12 yılda iple yazdığı Kuran'ı Kerim, Guinness rekorlar kitabına girecek


Suriyeli Mohammed Maher Hadri'nin, iplerle bez üzerine işlediği Kur'an-ı Kerim görenleri şaşırtıyor. Siyah bez üzerine iplerle nakşedilen Kuranı Kerim'in işlenmesi, kontrol edilmesi ve ciltlenmesi tam 12 yıl sürmüş. Alanında ilk olma özelliği taşıyan Kur'an-ı Kerim, Guinness rekorlar kitabına da girecek.




Suriye'nin Halep şehrinde terzilik yaparken içinde Kur'an-ı Kerim yazma isteği uyanan Hadri, 12 yıl süren Kur'an yazma hikâyesini şöyle anlattı: ''Küçükken devamlı Kur'an yazmak istiyordum. Terzilik mesleğini tam öğrendikten sonra Kur'an'ı farklı, özel bir şekilde yazmak istedim. Eşimle hep istişare ederek planlar yaptım. İple, ilk olarak, 'veme tevfigi, ille billeh' yazdım. Çok güzel bir görüntü ortaya çıktı. Sonra Vakıa suresinin tamamını yazdım. Gören herkes çok beğendi. Bundan sonra Kur'an-ı Kerim'i yazmayı aklıma koydum. Bu konuda eşimden büyük destek gördüm.''


Hadri, çalışmaya 2000 yılında tasarım yaparak başladığını belirterek, ''12 cilt olarak tasarım yaptıktan sonra, bez üzerine iplikle Kur'an-ı Kerim ayetlerini yazmaya başladım. Her bir ciltte 2,5 cüz oluşturdum. Boyu 80, eni 60 santimetre olan sayfaların üzerine Kur'an'ı işleme işi 8 yılımı aldı. Sonra işlediğim bu sayfalar üç değerli hoca tarafından, 2 yılda defalarca kontrol edildi. Hocaların kontrolünden sonra 2 yıl da ciltlerin yapımı sürdü. Her bir cilt 15 kilogram geliyor. Harflerin işlenmesinde altın renkli, özel bir ip kullandık. 12 yılın sonunda çok arzu ettiğim esere kavuştum." açıklamasını yaptı.


Yaptığı eserin dünyada iple yazılan ilk Kur'an-ı Kerim olma özelliği taşıdığını vurgulayan Mohammed Maher Hadri, ''10 Ekim'de Dubai'de katılacağız fuara. Guinness yetkilileri de gelecek. Kur'an-ı Kerim, Guinness'e 'dünyada iple bez üzerine yapılan ilk kitap' olarak resmen girecek.'' ifadelerini kullandı.


Tamalandıktan sonra ilk kez Dubai'de bir fuarda sergilenen Kur'an-ı Kerim, sırasıyla İran, Suriye, Lübnan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve son olarak da, Türkiye'de görücüye çıktı. Pendik Belediyesi tarafından organize edilen, 9. Pendik Uluslararası Sanatçılar Buluşması standında sergilenen Kur'an-ı Kerim, 29 Eylül 2013 Pazar akşamına kadar görülebilecek.



http://www.zamanfransa.com/haber/kultur-sanat/kitap/12-yilda-iple-yazdigi-kuran-i-kerim-guinness-rekorlar-kitabina-girecek.html

Kerry: Karar diplomasinin gücünü gösterdi

Kerry: Karar diplomasinin gücünü gösterdi


ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye karar tasarısının kabul edilmesine ilişkin, "Alınan karar, diplomasinin ne kadar güçlü olabileceğini göstermesi adına bir emsal teşkil ediyor" dedi.




Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin Suriye karar tasarısı üzerinde anlaşmaya varmasının ardından açıklamalarda bulunan Kerry, "Bu diplomasi, savaşın en kötü silahlarını dahi etkisiz hale getirebilir" diye konuştu. Kerry, Suriye'nin kimyasal silah stoklarını imhasına Kasım ayında başlayacağını ve gelecek yılın ortasına kadar tamamlaması gerektiğini söyledi.


Oylamadan sonra kısa bir konuşma yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, karar tasarısının otomatik olarak Suriye'ye yaptırım anlamına gelmediğini savundu. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, alınan kararın bundan sonra 21 Ağustos'ta yaşanılan kimyasal saldırının bir daha asla tekrarlanmayacağı anlamına geldiğini kaydetti. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise, ''Bugün nihayet BM Güvenlik Konseyi, adına yakışır şekilde bir duruş sergiledi'' dedi. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Konsey'in aldığı kararın memnuniyet verici olduğunu söyledi.



TASLAĞIN İÇERİĞİ

Taslakta her nerede olursa olsun kimyasal silah kullanımının uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu belirtilerek, başta 21 Ağustos'taki saldırı olmak üzere Suriye'de kimyasal silah kullanılması en şiddetli biçimde kınanıyor.


Suriye'de kimyasal silah kullanımı, geliştirilmesi, üretilmesi, temin edilmesi, stoklanması, doğrudan ya da dolaylı olarak diğer devletlere ya da devlet dışı gruplara transfer edilmesine izin verilmeyeceği kaydedilerek, bunun Suriye'deki tüm tarafları kapsadığı ifade ediliyor.


Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Yönetim Kurulu'nun aldığı bütün kararlara Suriye'nin uyması istenen taslakta, BM ve OPCW'nin atadığı görevlilerin güvenliklerinin sağlanması ve istenilen her yerde denetim yapabilmeleri için giriş izninin verilmesi talep ediliyor.


Taslakta OPCW Yönetim Kurulu kararları ile BM Güvenlik Konseyi kararına uyulup uyulmadığının denetlenmesi konusuna da yer verilerek, OPCW'nin düzenli olarak uygulamaları denetleyerek BM Genel Sekreteri aracılığıyla Konsey'e rapor sunması isteniyor.


Saldırıların sorumlularının hesap vermesi konusuna da yer verilen taslakta, Suriye'de kimyasal silah saldırısında sorumluluğu bulunan bireylerin yargılanması gerektiği belirtiliyor.


Geçen yıl haziran ayındaki uluslararası toplantıda kabul edilen Cenevre Mutabakatı'na atıf yapılan karar taslağında, mutabakat metninde yer alan siyasi geçiş sürecine destek veriliyor.


Tüm yürütme yetkisini yüklenecek geçiş hükümetinde, karşılıklı rıza ile mevcut hükümet, muhalifler ve diğer gruplardan temsilcilerin bulunabileceği vurgulanıyor.


Cenevre Mutabakatı'nın uygulanması için uluslararası konferans düzenlenmesi çağrısı yapılan taslakta, Suriye'deki tüm taraflardan yapıcı bir biçimde sürece dahil olmaları ve Cenevre Mutabakatı'na bağlı olarak istikrar ve uzlaşmanın temin edilmesi isteniyor.


Taslakta BM üyesi ülkelerden kimyasal, biyolojik ve nükleer silah geliştirme, kullanma ya da sahip olma çabasında olan devlet dışı aktörlere her türlü destekten sakınmaları uyarısı da yapılarak, özellikle Suriye'nin komşularından bunun aksi yöndeki uygulamaları derhal Konsey'i bildirmeleri isteniyor.


Kararın en fazla tartışmaya neden olan BM sözleşmesinin 7. maddesi oldu. Tasarıda, Suriye tasarıda ifade edilen hükümleri yerine getirmemesi durumunda Güvenlik Konseyi'nin 7. maddesi altında önlemler alınacağını ancak içeriğin hayata geçirilmesi için ikinci bir kararın (tasarının) kabul edilmesini şart koşuyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/dunya/kerry-karar-diplomasinin-gucunu-gosterdi.html

Suriye karar tasarısı BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edildi

Suriye karar tasarısı BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edildi


Suriye'de krizin başlamasından bugüne kadar üçüncü defa Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne gelen karar tasarısı sonunda kabul edildi. Uzun pazarlıkların ardından varılan anlaşma ile Suriye'nin kimyasal ve biolojik silahlarının imhası ve Cenevre müzakerelerinin devamı yönünde karar alındı.




Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin üzerinde anlaşmaya vardığı Suriye karar tasarısı TSİ 03.20 sıralarında oylandı. Oylamaya tüm üye devletler 'evet' derken, Suriye karar tasarısının Konsey'in tüm üyeleri tarafından desteklenmesi, bu konuda uluslararası toplumun konuya gösterdiği duyarlılığı ifade ettiği şeklinde yorumlandı.


Konsey'in daimi üyesi olan Fransa, Çin, İngiltere, Rusya ve ABD, önceki gün Suriye karar tasarısı üzerinde anlaştıktan sonra geçici 10 üye ülke ile paylaşmıştı. Şam rejimini bugüne kadar güçlü bir şekilde destekleyen Rusya ile Batılı ülkeler arasında uzun süredir devam eden görüş ayrılığı giderilmiş ancak BM sözleşmesinin 7. maddesi konsunda ise tarafların ortak bir mutabakata varamadığı bildirilmişti.


Taslakta, bu karar metnine uyulmaması, Suriye'de kimyasal silahların izinsiz transferleri ya da bu silahların kullanılması halinde BM Şartı'nın 7. bölümü altında önlemler alınacağı vurgulanıyor. Metinde yer alan bu maddede, Suriye'nin kararlara uymaması durumunda uluslararası askeri güç kullanılmasına yetki verilip verilmeyeceği tartışılıyor. Bazı diplomatlar askeri güç için yeni bir BMGK kararı gerektiğini belirtiyor.


Taslakta her nerede olursa olsun kimyasal silah kullanımının uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu belirtilerek, başta 21 Ağustos'taki saldırı olmak üzere Suriye'de kimyasal silah kullanılması en şiddetli biçimde kınanıyor. Suriye'de kimyasal silah kullanımı, geliştirilmesi, üretilmesi, temin edilmesi, stoklanması, doğrudan ya da dolaylı olarak diğer devletlere ya da devlet dışı gruplara transfer edilmesine izin verilmeyeceği kaydedilerek, bunun Suriye'deki tüm tarafları kapsadığı ifade ediliyor.


Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Yönetim Kurulu'nun aldığı bütün kararlara Suriye'nin uyması istenen taslakta, BM ve OPCW'nin atadığı görevlilerin güvenliklerinin sağlanması ve istenilen her yerde denetim yapabilmeleri için giriş izninin verilmesi talep ediliyor.


Taslakta, OPCW Yönetim Kurulu kararları ile BM Güvenlik Konseyi kararına uyulup uyulmadığının denetlenmesi konusuna da yer verilerek, OPCW'nin düzenli olarak uygulamaları denetleyerek BM Genel Sekreteri aracılığıyla Konsey'e rapor sunması isteniyor.


Saldırıların sorumlularının hesap vermesi konusuna da yer verilen taslakta, Suriye'de kimyasal silah saldırısında sorumluluğu bulunan bireylerin yargılanması gerektiği belirtiliyor. Geçen yıl haziran ayındaki uluslararası toplantıda kabul edilen Cenevre Mutabakatı'na atıf yapılan karar taslağında, mutabakat metninde yer alan siyasi geçiş sürecine destek veriliyor.


Tüm yürütme yetkisini yüklenecek geçiş hükümetinde, karşılıklı rıza ile mevcut hükümet, muhalifler ve diğer gruplardan temsilcilerin bulunabileceği vurgulanıyor. Cenevre Mutabakatı'nın uygulanması için uluslararası konferans düzenlenmesi çağrısı yapılan taslakta, Suriye'deki tüm taraflardan yapıcı bir biçimde sürece dahil olmaları ve Cenevre Mutabakatı'na bağlı olarak istikrar ve uzlaşmanın temin edilmesi isteniyor.


Taslakta, BM üyesi ülkelerden kimyasal, biyolojik ve nükleer silah geliştirme, kullanma ya da sahip olma çabasında olan devlet dışı aktörlere her türlü destekten sakınmaları uyarısı da yapılarak, özellikle Suriye'nin komşularından bunun aksi yöndeki uygulamaları derhal Konsey'i bildirmeleri isteniyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/dunya/suriye-karar-tasarisi-bm-guvenlik-konseyi-nde-kabul-edidli.html

27 Eylül 2013 Cuma

Fabius: Cenevre Konferansı için tarih belirlenebilir

Fabius: Cenevre Konferansı için tarih belirlenebilir


Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, BM Güvenlik Konseyi'nin 2. Cenevre Konferansı için bugün tarih belirlenebileceğini umduğunu söyledi.




Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi, bugün BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Suriye Özel Temsilcisi El Ahdar el İbrahimi ile Suriye'deki krizin çözülmesi için toplanması muhtemel 2. Cenevre Konferansı'nı ele alacak.



http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/politika/fabius-cenevre-konferansi-icin-tarih-belirlenebilir.html

Hakan Şükür'den Terim'e destek mesajı

Hakan Şükür'den Terim'e destek mesajı


Türk futbolu ve Galatasaray'ın efsanevi futbolcusu AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, attığı twitlerle eski hocası Fatih Terim'e destek verdi.




Galatasaray'ın unutlmaz golcüsü Hakan Şükrü, teknik direktör Fatih Terim'in Galatasaray'dan gönderilişine sosyal medya üzerinden tepki gösterip terübeli hocaya destek verdi. A Milli Takım ve sarı - kırmızılı forma altında Terim'le birlikte sayısız başarılara imza atan Hakan Şükür, eski hocasının gönderiliş şekline içerledi ve tepkisini sosyal medya üzerinden ifade etti.


Şükür, yaptığı açıklamada; "Kulüpler sevinç, hüzün, mutluluk, fedakarlık ile yazılmış tarihleriyle nefes alır verir. Eğer siz bu tarih sayfalarını yırtıp atmaya kalkarsanız yarın dünün gerçekleri peşinizi yine bırakmaz. Aslolan Galatasaray diyenler ile aslolanı unutanlar arasında ince bir çizgi vardır. Ve gerçekleri silemezsiniz ve o gerçekleri hep tarih yazar. Ben, sen, o farketmez gönüllerden isimleri, hafızalardan hatıraları silemezsiniz. Şunu biliyorum ki; Galatasaray taraftarı unutmaz." ifadelerini kullandı.



http://www.zamanfransa.com/haber/spor/hakan-sukur-den-terime-destek-mesaji.html

Trabzonspor'da Volkan ve Batuhan takımdan ayrı çalışacak

Trabzonspor'da Volkan ve Batuhan takımdan ayrı çalışacak


Trabzonspor'da, Batuhan Karadeniz ile Volkan Şen kadro dışı bırakıldı. Teknik Direktör Mustafa Reşit Akçay'ın önerisini yönetim de onayladığı, 2 futbolcunun bundan sonra takımdan ayrı çalışacağı öğrenildi.




Volkan Şen, Süper Lig'in 2. haftasında Hüseyin Avni Aker Stadı'nda oynanan Çaykur Rizespor maçında taraftarla yaşadığı gerilimin ardından ağlayarak sahayı terk etmişti. Teknik direktör Mustafa Reşit Akçay, maç sonu yaptığı açıklamada futbolcusuna sahip çıkmış, kulüp başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu ise bu tür bir davranış sergileyen futbolcunun Trabzonspor'da yerinin olamayacağını söylemişti.



Yapılan görüşmelerin ardından Volkan, düzenlediği basın toplantısı ile başta Başkan Hacıosmanoğlu, hocaları, takım arkadaşları ile camiadan özür dilemiş ve konu kapatılmıştı. Bordo-mavililerin, 3. haftada deplasmanda 3-0 mağlup olduğu Akhisar Belediyespor maçında Volkan'ın teknik ekip tarafından ilk 11'de sahaya sürülmesi ise Başkan Hacıosmanoğlu'nca eleştirilmişti. Tecrübeli futbolcu, bir sonraki hafta oynan Kardemir Karabükspor maçında yedekler arasında yer almıştı. Volkan, geçtiğimiz hafta UEFA Avrupa Ligi J Grubu'nda oynan Apollon Limassol maçı öncesi ağrıları olduğunu ileri sürünce kadroya alınmamıştı.



Futbolcu Butahun Karadeniz ise sezon başında bedelsiz olarak bordo-mavili renklere katılmıştı. Performansa dayalı şartlar içeren bir sözleşme imzalanan genç futbolcunun yeniden kendini toparlaması için başta Futbol Genel Direktörü Ünal Karaman ve teknik heyet büyük bir titizlik göstermişti. Ancak aradan geçen uzun süreye rağmen Batuhan, kendisinden beklenen performansı bir türlü yakalayamadı.



Bu gelişmeler üzerine teknik direktör Mustafa Reşit Akçay'ın her iki futbolcunun kadro dışı bırakılmasına karar verdiği belirtildi. Başarılı hocanın teklifini yönetim de destekleyince Volkan ve Batuhan'ın takımdan ayrı çalışmalarının kararlaştırıldığı öğrenildi.



Trabzonspor yönetiminin, her iki futbolcunun kadro dışı kalmasıyla ilgili kulüp sitesinden bir açıklama yapması bekleniyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/spor/trabzonspor-da-volkan-ve-batuhan-ayri-calisacak.html

Alpler’de 50 yıl önce düşen Hint uçağından kalma mücevherler bulundu

Alpler’de 50 yıl önce düşen Hint uçağından kalma mücevherler bulundu


Alpler'e tırmanın bir Fransız dağcı, yarım asır önce bir uçak kazasından kaldığı tahmin edilen içi mücevher dolu bir kutu buldu. Mont Blanc buzulunda bulunan mücevher kutusunun, Hint Havayolları Air India'nın 1950 ya da 1966 yılında yaşanan iki kazasından birinden kalma olduğu tahmin ediliyor.




Fransa polisi yetkilileri, dağcının mücevherleri teslim etmesinin büyük bir dürüstlük olduğuna dikkat çekerek, isminin de açıklanmasını istemediğini dile getirdi. Polis mücevherlerin gerçek sahiplerini araştırıyor. Ancak mücevherlerin sahiplerinin bulunamaması halinde ne yapılacağı hakkında bilgi verilmedi.


Yerel kuyumcular, mücevherlerin değerinin 175 bin ile 325 bin dolar arasında olduğunu tahmin ediyor.


Hint hava yollarının 3 Kasım 1950 tarihindeki 245 sefer sayılı Bombay- Londra uçağı Alpler üzerindeki Mont Blanc bölgesinde düşmüş, 40 yolcu ve 8 mürettebatı ölmüştü. 24 Ocak 1966'daki kazada da Hint Hava yollarının 101 sefer sayılı Mumbai Londra uçağı Alpler üzerinde aynı bölgeye geldiğinde düşmüş ve 106 yolcusu ve 11 mürettebatı da ölmüştü.



http://www.zamanfransa.com/haber/ekonomi/alplerde-50-yil-once-dusen-hint-ucagindan-kalma-mucevherler-bulundu.html

26 Eylül 2013 Perşembe

Hocaefendi:

 Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist olamaz



Hocaefendi:

 Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist olamaz




Fethullah Gülen Hocaefendi, herkul.org adresinde din kisveli terör hadiseleri üzerinde durarak İslam'ı gönülden kabullenmiş hiç kimsenin bilerek katiyen teröre girmeyeceğini vurguladı.




Hocaefendi, bugüne kadar Müslümanlara mal edilen terör olaylarının, bazen İslam'ı kendi derinlikleriyle içine sindirememiş ham ruhların öncülüğüyle, bazen genç hissiyatların aşırı tahrik edilmesiyle, bazen haricî güçlerin Müslüman isimli ve Müslüman görünümündeki elemanları marifetiyle, bazen de değişik ilaçlarla insanî duyguları ve korku hisleri baskı altına alınmış kanlı katiller vasıtasıyla gerçekleştirile geldiğini hatırlattı.



Sulh halinde fertlerin kendi kendilerine harp ilan edip bir insanı öldürme kararı alamayacağını ve sıcak savaş esnasında da karşı cephede bulunan çocuk, kadın ve yaşlıların öldürülemeyeceğini ve başkalarına ait ibadethanelere katiyen tecavüz edilemeyeceğini belirten Fethullah Gülen Hocaefendi, intihar saldırılarını, canlı bombaları ve benzeri terör hadiselerini Müslümanlıkla telif etmenin asla mümkün olamayacağını ifade etti.



Hocaefendi, Kenya, Pakistan'da son dönemde yaşanan saldırı ve katliamlar üzerine kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı. 'Suriye'den Pakistan'a oradan Kenya'ya kadar geniş bir coğrafyada en vahşi sahneler İslâm adına sergileniyor; Kur'an'ın emri olduğu iddia edilerek başlar kesiliyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor. Bir kısım örgütlerin dünya genelinde işledikleri cinayetler ve terör, sadece dış mihraklarla ve haricî yönlendirmelerle izah edilebilir mi? Müslümanlar arasında canlı bomba gibi terör hadiselerinin zemin bulması hangi sebeplere bağlıdır?' sorusu üzerine, "Resmettiğiniz tablo doğru; tabii ilave edilecek bir şey var: Bu aynı zamanda bizi mahcup edecek bir tablo!.. Doğru Müslümanlığın yüzüne zift sıkılması gibi bir şey." değerlendirmesinde bulundu. 





Hocaefendi, terörizmin, Kur'an'ın daimî cehennem azabıyla tehdit ettiği en büyük günahlardan biri olduğuna değinerek Peygamber Efendimiz'in (sas) her zaman meseleleri kan dökmeden, gönül kırmadan, düşmanlığın katlanmasına meydan vermeden halletmek için elinden gelen her şeyi yaptığını, bunun neticesinde de en azılı düşmanların ya da onların en yakınlarının Müslüman olduklarını, meselelerin hallinde ilk yolun sulh olduğunu en güzel şekilde insanlığa gösterdiğini söyledi. 

"Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist olamaz." diyen Hocaefendi, İslâm'ı hakkıyla kavramış ve hazmetmiş bir Müslümanın terörist olmasının imkansızlığını, hakiki Müslümanların hiçbir zaman bilerek teröre giremeyeceklerini, bir teröristin de gerçek Müslüman sayılamayacağını belirtti.
 Peygamber Efendimiz'e en kötü muameleler yapılmasına karşı onun meseleleri suhulet, barış ile çözdüğünü hatırlatan Hocaefendi, şu uyarıda bulundu: "Gönülleri fetheden yumuşatan, insanı gerçek insanlığa yönlendiren, insanı özündeki insanlık ile buluşturan, insanlığın iftihar tablosu, kızmamış öfkelenmemiş, günümüzdeki bu şeneatlerin deneatlerin, hiç birine başvurmamıştır."





Fethullah Gülen Hocaefendi'ye yöneltilen soru ve Gülen Hocaefendi'nin verdiği cevap şöyle:



'TERÖRİST SALDIRILAR, CANLI BOMBALAR KUR'AN VE SÜNNETLE TELİF EDİLEMEZ '



Soru - Suriye'den Pakistan'a oradan Kenya'ya kadar geniş bir coğrafyada en vahşi sahneler İslâm adına sergileniyor; Kur'an'ın emri olduğu iddia edilerek başlar kesiliyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor. Müslümanlar arasında bu tür terör hadiselerinin zemin bulması hangi sebeplere bağlıdır? 



Cevap - Resmettiğiniz tablo doğru. Bu bizi mahcup edecek bir tablo! Müslümanlığın yüzüne zift sıkılması demek gibi bir şey. Onun yanlış anlaşılması, yanlış yorumlanması adına zannediyorum haçlıların üzerimize gelmesinden, Moğolların belli bir tuğyanla İslam dünyasını herc-u merc etmesinden daha fena bir şeydir bu. Sözde Müslüman görünen bazı kimselerin eliyle O'nun namına bir şey yapıyoruz' gibi, canlı bomba olma, masum insanların içine girip patlama, bombaları arabalara yükleyip masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insanların üzerine sürme, hele bu arada mabetleri yıkma bunların ne Kuran'la ne sünnetle telif etmek mümkün değildir. Kuran'la, sünnetle telif edilemeyen şey Müslümanlıkla da te'lif edilemez.



O KENDİSİNE TAŞA TUTANLARA BİLE HİDAYET DUASI YAPMIŞTIR



Ne Kuran'ı Kerim'in ruhuyla, ne sünneti seniyenin ruhuyla bugün yapılan bu olumsuz şeyleri telif etmek mümkün değil. İnsanlığın iftihar tablosu, 13 sene Mekke-i Mükerreme'de insanın katlanması mümkün olmayan şeylere katlanmış. Çok defa sahabinin gözleri dolu dolu olmuş. Bir taraftan Cenabı Hakk'a bakmışlar, O'nun kudreti namütenahisine. Bir taraftan O'nun insanlığı kurtarmak için gönderdiği, Habibi Edibi'ne ve ona inanan insanlara yapılanlar bakmışlar. Hayretlerini, dehşetlerini anlamadıkları şeyleri 'Ma ehlemeke ya Rabbena' (Ne kadar halimsin Allah'ım) İnsanlığın iftihar tablosu Kâbe'nin karşısında başını yere koyduğunda devenin işkembesini başına koymuşlardır. Taşa tutmuşlardır… O kendisine taş atan, dişini kıran, yanağını yaralayan, başını kanlar içinde bırakan insanlara karşı ellerini kaldırmış, 'Allah'ım kavmime hidayet buyur, zira onlar beni bilmiyorlar.'



PEYGAMBERİMİZ MESELELERİ SUHULET VE YUMUŞAKLIKLA ÇÖZMÜŞTÜR, ONUN SAVAŞLARI SAVUNMA SAVAŞLARIDIR



Abdurrahman Azman'ın ifade ettiği gibi, İslam'ın o mevzudaki savaşları tamamen müdafaa savaşıdır. Ve karakter olarak hangisini analiz etseniz müdafaa savaşı dersiniz. Bedir'e baksanız, Uhud'a baksanız, Hendek'e baksanız, Mekke'nin fethine baksanız, kan dökmeden gönül kırmadan, düşmanlığın katlanmasına meydan vermeden, o meselenin yumuşakça halledilmesi için lazım gelen her şeyi yapmıştır. Ona 15 sene düşmanlık yapmış, 15 sene, Ebu Cehil için bile Allah seni yerin dibine batırsın dememiştir insanlığın iftihar tablosu. Demediğinden dolayı kızı Müslüman olmuş, oğlu İkrime Müslüman olmuş. Küçük bir parmak işareti ile, o Mekke'de ilk Müslümanlar kanlarının son damlasına kadar savaşırlardı, pes etmezlerdi. Fakat seslerini çıkarmamışlardır. Zincire vurulmuşlar, işkence görmüşler, İnsanlığın iftihar tablosunun stratejileri ile, düşünce tarzı ile, üslubu ile Kur'an anlayışı ile, sünnet anlayışı ile İslam'ın hiçbir döneminde günümüzde olan bu vahşete benzer vahşet yaşanmamıştır. Belki bir dönemde Muvahhidin, bir dönemde Karmatiler, Batınîliğe kendilerini salmış, Hak ve hakikati bilmeyen, Hak ve hakikatteki istikametten haberi olmayan insanlar bu türlü canavarlıklara teşebbüs etmişlerdir ama başkalarını öldürme adına intihar etmemiş ve ebedi cehenneme gitmemişlerdir. Öyle intihar eden ebedi cehenneme gider ve bir de orada öldürdüğü o masum insanların hesabı kendisine sorulur.



Seyidine Hz. Ali döneminde fitneler aynen günümüzde olduğu gibi böyle kabardıkça kabarmış köpürdükçe köpürmüş. Gelmiş biri demiş ki 'Ya İmam, falan yerde ordularıyla beraber tahşidat yapmışlar, senin üzerine gelecekler. En iyisi mi, onlar senin üzerine gelmeden tepelerine bin, bütününü yok et onların!..' Koca İmam kendisine yakışanı söyler orada: 'Ne malum onların üzerimize geleceği?!' Bu yaklaşımdaki inceliği görüyor musunuz? Bence şah-ı merdanlık Hayber'in kapısını koparmada değil, Amr ibn-i Abd-i Vüdd'ü bir kılıç darbesiyle ağaç biçiyor gibi ikiye biçmesinde değil; işte bir yönüyle enaniyetin 'ben ben' diye Ramazan davulu gibi ses çıkardığı esnada, kendini kontrol altına alması, iradesinin hakkına vermesi ve 'Ne malum bize hücum edecekleri?' diyebilmesindedir. İnsanlığın iftihar tablosu yüzde 99,9 u müşrik olan Mekke'ye kan dökmeden giriyor. Ama ne oluyor biliyor musunuz o yüzde 99,9 bir gün iki gün sonra gelip onun etrafında bir hale halini alıyorlar. O ayın etrafında pırıl pırıl hale haline geliyorlar. En mütemerrit insanlar bile benden ne bekliyorsunuz diyor. Ruhlarda öyle bir makes buluyor ki o giden insanlar gidiyor evlerinde kanaat değiştiriyorlar. Kime kadar. Beni Ümeyye'nin en önde gelenlerine kadar kadınıyla erkeğiyle 'yav ne yanlış yoldaymışız, şimdiye kadar nasıl böyle temerrütte bulunmuşuz.' diyorlar.



BU SALDIRILARA BAKAN İSLAM DÜŞMANLARI, MÜSLÜMANLARIN HAMLIKLARINI KULLANIYOR





Ben tek taraflı görmüyorum. Belki bizim içimizdeki hamlıkları dışarıdaki İslam düşmanı Müslümanların bir araya gelmesini istemeyenler, onun o güzelliklerinin yaşanmasını görülmesini istemeyenler bizdeki bu hamlıkları değerlendiriyorlar. Potansiyel olarak bizde bu türlü hamlıklar var.İslam dünyasında Devlet'i Ali'ye yıkıldıktan sonra çözüldükten sonra üst üste çözülmeler yaşandı. Yeniden bir toparlanma, yeniden bir kendi olma gayreti var. Kendi ruhunu bulma gayreti var. Bunu başkaları görmüyor değil. Siz sadece Türkiye açısından meseleye bakacak olursanız çok şey dünkü gibi değil. Şu 50-60 sene içerisinde çok şey değişti. Çok şeyde farklılaşmalar oldu. Hep akıllıca hareket etseydik, aklıselimle, hissiselimle, kalbiselimle hareket etseydik zannediyorum kazanımlar 10 kat daha katlanmış olacaktı. Ama insanız nihayet. Yanılırız, aldanırız, iyilik yapıyoruz diye bazen kötülük de yapabiliriz. İçimizdeki bazı cahil, başkalarının gözünün içine bakan, kendi kriterlerini kıstaslarını bilmeyen temel dini dinamikleri bilmeyenler var. Çok çabuk ayak oyunlarına gelen bir sürü insan vardır. İçimizde böyle müsait insanlar var. Başkaları da senaryolar hazırlıyorlar dolayısıyla. Figüranlar da hazır burada. Bu senaryoları bu figüranlar vasıtasıyla oynuyorlar. Kitleler her zaman aldatılabilir.



Gönülleri feth eden insanlıktır. Namaz vakti geldiğinde diyor ki 'benim namaz kılmam lazım.' Seyyidina Hazreti İbrahim'den kalma İsrailoğulları defaatle bazen Amerikalılara karşı bazen Buhtunnasr'a karşı bazen Şabr'a karşı savaşmışlar. Belli bir dönemde Hz Davut tarafından feth edilmiş. Uzun zaman kalıvermişler orda. Bir yönüyle kendi mülkleri, atalarının mülkleri sayıyorlar onu. Bizim mülkümüz burası. 'Ya Emirel Müminin! Burada herhangi bir yerinde namaz kılabilirsin.' Diyor ki, 'müminlerin emiri burada bir yerde namaz kılarsa şayet arkadan gelenler teberrüken orayı bir mescid haline getirirler. Bu sizin hukukunuza tecavüz olur'. diyor. Çıkıyor dışlarda kayaların üzerinde namaz kılıyor. İnsanlığın iftihar tablosu böyle.. Ebu Bekr böyle.. Hz. Ömer böyle.. Hz. Osman'ı böyle, Hazreti Ali böyle. Bunlar sadece böyle maddeten kahraman değil, birer gönül kahramanı, birer ruh kahramanı, birer ruh abidesi. Biz bu idik. İster içten isterse dıştan birileri bizi bozdular. Genlerimizi bozdular. Bizi değiştirdiler. Vahşileştirdiler.



Müslümanların içinden terörist çıkmaz mı? Çıkar ama Müslümanlığa ait evsafını kaybetmiş olur. Ona sağlam Müslüman denemez. Nasıl sağlam Müslüman dersiniz? Savaşın bile bir kuralı vardır. Kanunu vardır. Savaşıyorlarsa savaşırsınız. Savaşmayan insanlarla savaşılmaz. İnsanlığın iftihar tablosu üzerlerine gelen müdafaa etme mecburiyetinde kaldığı insanlara karşı savaş orduları hazırlarken onları teşyi ederken buyururlardı ki 'Mabetlere sığınmış insanlara ilişmeyin. Kadınlara ilişmeyin. Çocuklara ilişmeyin.' Şimdi insanlığın iftihar tablosunun en sahih en muteber hadis kitaplarında ve aynı zamanda temel kaynağı Kur'an olan bu türlü esaslara bağlayıp ortaya koyduğu disiplinleri ile bu insanların yaptıkları şeyleri telif etmek mümkün değildir. 
 
Bu açıdan da bunlara Müslüman demek, bu işi Müslümanlık adına bile yapsalar, döverek vurarak öldürerek bütün aleme, ne diyeceğiz, Amine dedirteceğiz, Fatıma dedirteceğiz, Hatice dedirteceğiz, hakkınız yok buna. Dinin tarifi şudur; 'İnsanları kendi irade ve ihtiyarlarıyla bizzat hayra sevk eden ilâhî kanunlar mecmuası. Allah tarafından vaz edilmiş öyle bir sistemler mecmuasıdır ki insanlar hür iradeleriyle onu seçerler'. Temsil güzelse, insanlar için bir şey ifade ediyorsa, bir şey vadediyorsa, gelecek adına bir şey vadediyorsa insan kadirşinastır, o mevzuda farklı bir seçimde bulunabilir. O insanı kendi hür iradesiyle baş başa bırak. Zannediyorum en ileri demokrasilerden daha ileri bir mülahaza bu. En ileri demokrasilerden daha ileri bir mülahaza! Gidip falan yeri işgal yok, filan yeri işgal yok, onlara kendi sistemini dayatma gibi şey yok. Dinin tarifi bu! Bir Müslüman dinin tarifine uyma mecburiyetindedir. Cenab-ı Hak yeniden O'nun gönüllerimize taht kurmasını bu millete lütfeylesin. Herkese saygılı olmalı. Her anlayışı saygıyla karşılama, vahşice, canavarca, topla tüfekle, öldüren silahlarla, insanların üzerine gitme, Müslümanlıkla telif edilir yanı yoktur bu meselenin. Cenab-ı Hak gönüllerimizi hikmetle mamur kılsın. Murad-ı Sübhanisi'ne ters gelen bütün aykırılıklardan bizleri masun ve mahfuz buyursun. Peygamberane yaşama, peygamber yolunda yaşama, Onun yolunda yaşayanların yolunda yaşama Cenab-ı Hak cümlemize nasip ve müyesser eylesin.



http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/hocaefendi-terorist-musluman-olamaz-musluman-da-terorist-olamaz.html

Trabzonspor, zorlu sürece giriyor

Trabzonspor, zorlu sürece giriyor


Lig'de ve Avrupa'da oynadığı son 3 maçı da kazanarak moral bulan Trabzonspor, önümüzdeki bir haftada birbiriden zorlu maçlar bekliyor. Bordo-mavililer, üst üste Torku Konyaspor, Lazio ve Fenerbahçe ile yapacağı maçları kazasız atlatıp hem ligde hem de Avrupa'da yoluna emin adımlarla devam etmek istiyor.




Spor Toto Süper Lig'in 7. haftasında pazar günü sahasında Torku Konyaspor'u ağırlayacak Trabzonspor, 3 Ekim Perşembe günü de UEFA Avrupa Ligi grup maçında İtalyan temsilcisi Lazio'yu konuk edecek. Bordo-mavililer, o müsabakanın ardından da Süper Lig'in 7. haftasında Fenerbahçe deplasmanına gidecek. Ligde ve Avrupa'da oynadığı son 3 maçı da kazanarak moral bulan Karadeniz fırtınası, önümüzdeki bir hafta içerisinde oynayacağı bu 3 müsabakada da sahadan kayıpsız ayrılmanın planlarını yapıyor.


İlk olarak Torku Konyaspor hedefine kilitlenen bordo-mavili ekip, taraftarı önünde oynayacağı maçı kazanarak ligdeki çıkışına devam etmeyi hedefliyor. Konya maçı öncesi kapılarını dış dünyaya kapatan Trabzonspor, hazırlıklarını bugünden itibaren basına ve taraftara kapalı olarak gerçekleştirecek.


Torku Konyaspor maçının ardından Trabzonspor'u UEFA Avrupa Ligi'nde zorlu bir karşılaşma daha bekliyor. Bordo-mavililer, tarihinde ilk kez mücadele ettiği grup maçlarının ilkinde Apollon Limassol'u deplasmanda 1-0 yenmiş ve grup maçlarına 3 puanla başlamıştı. Karadeniz kaplanları, Avrupa Ligi'ndeki ikinci maçında ise grubun favorasi olarak gösterilen İtalyan ekibi Lazio'yu ağırlayacak. Bordo-mavililer, 3 Ekim Perşembe günü oynanacak sahasında oynayacağı müsabakayı taraftarının da desteği ile iyi bir sonuçla geçmenin planlarını yapıyor. Trabzonspor, Torku Konyaspor ve Lazio maçlarında alınacak galibiyetlerin moraliyle de Fenerbahçe deplasmanına gitmeyi hedefliyor.



http://www.zamanfransa.com/haber/spor/trabzonspor-zorlu-surece-giriyor.html

Suriye tasarısında anlaşma sağlandı, askeri müdahaleye atıf var

Suriye tasarısında anlaşma sağlandı, askeri müdahaleye atıf var


BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Suriye'nin kimyasal silahlardan temizlenmesi konusunda öngörülen tasarıda mutabakata vardı. Bir Rus diplomata dayandırılan bilgiye göre, Şam yönetiminin 2014 ortasına kadar kimyasal silahların imhası için öngörülen sürece uymaması durumunda askeri yaptırım gündeme gelecek. Ancak Moskova'nın itirazı dikkate alınarak otomatik askeri yaptırım uygulamaya konulmayacak.




Washington, BM Anlaşması'nın 7'inci maddesine göre otomatik askeri müdahale konusunda ısrar ederken, Rusya askeri müdahale seçeneğinin otomatik olarak devreye girmesine ısrarla karşı çıkıyor.


Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadi Gatilov, hazırlanan tasarının 7'inci maddeye referans yaptığını, ancak askeri müdahalenin otomatik devreye girmeyeceğini söyledi. Gatilov'a göre, Suriye'nin kimyasal silahlardan temizlenmesini öngören metin önümüzdeki 2 gün içinde tamamlanacak.


BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesinin taslak metin üzerinde anlaşma sağladığı bildirildi. Henüz tam anlaşma için erken olduğunu ifade eden Rus diplomatik kaynak, "Taslak üzerinde çalışmalar devam ediyor" dedi. İngiltere'nin BM Daimi Temsilcisi Lyall Grant da önümüzdeki birkaç gün içinde metin üzerinde anlaşma sağlayabileceklerini ifade etti.



http://www.zamanfransa.com/haber/dunya/suriye-tasarisinda-anlasma-saglandi-askeri-mucadeleye-atif-var.html

25 Eylül 2013 Çarşamba

CIA, Türkiye'yi gelişmiş ülkeler listesine aldı


Son senelerde gerek büyüme oranları, gerek artan yatırım alanları ile dikkak çeken Türkiye'nin gösterdiği başarı istihbarat örgütlerinin de gözünden kaçmıyor. Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı'nın (Central İntelligence Agency-CIA) gelir, sanayi, demokrasi, tarım, çevre ve kültür gibi faktörleri göz önüne alarak hazırladığı 'The World Factbook' listesine Türkiye de girdi. ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve İtalya'nın da yer aldığı listede şu an 34 ülke bulunuyor.




Dünya ekonomilerinde dolanan kara buluta rağmen 15 çeyrektir büyüyen Türkiye'nin gösterdiği ilerleme çevresine örnek olarak gösteriliyor. Dolayısıyla siyasi ve sosyal olarak mercek altına alınan Türkiye'nin ekonomisi de istihbarat örgütlerinin ilgi odağı haline geldi. Amerikan Haber Alma Teşkilatı'nın bu çerçevede hazırlıdığı listeyi oluştururken, ülkeleri; demografi, eğitim, kültür, hukuk, çevre, tarım, sanayi gibi alanlarda gösterdikleri gelişmelere göre değerlendirdiği ifade ediliyor. CIA, ekonomik analiz yaparken Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ile Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD-Organisation for Economic Cooperation and Development) verilerinden de yararlanıyor.


CIA'in son yayınladığı 'The World Factbook' listesinde yer alan ülkeler şöyle sıralandı:



  1. Andorra,

  2. Avustralya,

  3. Avusturya,

  4. Belçika,

  5. Bermuda,

  6. Kanada,

  7. Danimarka,

  8. Faroe Adaları,

  9. Finlandiya,

  10. Fransa,

  11. Almanya,

  12. Yunanistan,

  13. Holy See,

  14. İzlanda,

  15. İrlanda,

  16. İsrail,

  17. İtalya,

  18. Japonya,

  19. Lihtenştayn,

  20. Lüksemburg,

  21. Malta,

  22. Monako,

  23. Hollanda,

  24. Yeni Zelanda,

  25. Norveç,

  26. Portekiz,

  27. San Marino,

  28. İspanya,

  29. İsveç,

  30. İsviçre,

  31. Türkiye,

  32. ABD

  33. İngiltere



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/cia-turkiye-yi-gelismis-ulkeler-listesine-aldi.html

Demirören: Terim benim elemanım değil; kader birliği yaptığım hocamdır

Demirören: Terim benim elemanım değil; kader birliği yaptığım hocamdır


Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, Fatih Terim için, "Benim elemanın değil, kader birliği yaptığım bir hocamdır." ifadesini kullandı.




Başkanı Yıldırım Demirören, A Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim'le ilgili olarak basın toplantısı düzenledi. Federasyonun İstinye'deki merkezinde yapılan toplantıya başkan Yıldırım Demirören ve yönetim kurulu üyeleri katıldı.


Demirören, bir gazetecinin Fatih Terim'in Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın telefonlarını açmadığı iddiasını ve 'eğer sizin de telefonlarınızı açmazsa tavrınız ne olur?' sorusuna karşı, "Bugün gündemde olmayan bir toplantı düzenlemek zorunda kaldık. Değerli hocamız Abdullah Avcı istifa ettiği anda Galatasaray Başaknı Ünal Aysal'ı aradım. Eğer müsade ederseniz Fatih hocamızla 1+3 sene sözleşme yapmak istiyoruz dedim. Kendisi de bana, 'Eğer isterse Ocak ta'da bırakır biz yeni hoca bakarız' dedi. Sonraki süreçlerde hocamızla sadece mayıs ayına kadar sözleşme yapılmasına karar verdik. Yapılan imza sadece milli görev için hatır imzasıdır. Bu imzadan sonra Fatih hocamızın göreve başlamasından sonra Brezilya'ya gitme şansımız yüzde elli arttı." cevabını verdi.


"FATİH HOCA ELEMANIMIZ DEĞİL"

Yıldırım Demirören, Fatih hocanın elemanları olmadığını, kader birliği yaptıkları bir hocaları olduğunu söyledi. Demirören, "Hocamız hiçbir zaman duruşumuzu bozmadı. Şu anda imzalama yapmayalım diyor; ama biz bu hafta itibari ile ısrar edeceğiz. Burada suçlu ne hocamız ne de federasyondur. Sebepler başka yerde aransın. Eğer telefonumu açmazsa hatayı kendimde ararım. Fatih hoca benim elemanım değil; kader birliği yaptığım hocamdır." dedi.


"GALATASARAY'IN ÖNÜNÜ KESMEK İSTESEYDİK 4 KUPA VERMEZDİK"

Başkan Yıldırım Demirören kamuoyunda, Fatih Terim ile anlaşarak Galatasaray'ın önü kesiliyor iddiası çıktığını söyledi ve böyle bir şeyin olmadığını kaydetti. Demirören, "Fatih hocanın ayrılmasının sebebi federasyonla yaptığı imza denilirse olmaz. Federasyon Galatasaray'ın önünü kesti deniliyor. Eğer öyle olsaydı Galatasaray'a 4 kupa vermezdik." dedi.


"SAHAYA GİRENLER BEŞİKTAŞLI DEĞİL"

Öte yandan Yıldırım Demirören, Beşiktaş- Galatasaray derbisinde çıkan olaylar hakkındaki bir soruya da cevap vererek, "Sahaya girenler Beşiktaşlı olamaz." diye konuştu.


Demirören, sözlerini şöyle tamamladı: "2020 Avrupa kupasına aday olmuş bir stadyumda bunların olması hoş değil. Ben inanıyorumki onlar Beşiktaşlı değil. Çünkü ben Beşiktaş taraftarını çok iyi tanırım. Onlar öyle şey yapmaz. E bilet sistemi başladı. Bu tür olayların hepsi bu şekilde bitecek."



http://www.zamanfransa.com/haber/spor/demiroren-terim-benim-elemanim-degil-kader-birligi-yaptigim-hocamdir.html

Arınç: Dünya 'vah' deyip sessiz kalıyor, Cumhurbaşkanımız ilkeli duruş sergiledi


Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, uluslararası camianın Suriye konusunda 'vah vah, tüh tüh' demesine rağmen, şifa verecek bir şey yapmadıklarını söyledi. Arınç, "Mazlum Suriye adına Cumhurbaşkanımızın feryadını dile getirmesi, BM ve uluslararası camiayı sorgulaması, Türkiye adına ilkeli, insani bir duruştur. Bizler de ifade ediyoruz. Son yaşananlar karşısında ABD'nin Rusya ile çok aşamalı planda mutabık kalması, 'Sen bu işlere devam et, bunun hesabı sorulmaz, kimyasal kullanma, konvansiyonel silahlarla ne istersen yap' zafiyetini kendi içerisinde barındıran bir çözüm gibi geliyor." dedi.




Seçim bölgesi Bursa'da temaslarını sürdüren Bülent Arınç, partisinin il başkanlığında basın toplantısı düzenledi. Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Arınç, İranlı ajanların Türkiye'de yoğun faaliyet yürüttüğü yönündeki haberleri değerlendirdi. Arınç şunları kaydetti: "İran bizim komşu ülkemiz. Dostluğumuz ülke bazında, devlet bazında devam ediyor. İran uyruklu insanların Türkiye'de yasa dışı faaliyetlerde bulunması mümkün olabilir. Ben sizin ortaya koymak istediğiniz ambalaj dışında söylemek zorundayım. Biz bazı şeyleri bilir, ama söylemeyiz. İran ile Türkiye arasındaki ilişkileri bozmak isteyen, bu konuda çaba gösteren, bu konuda gayret sarf eden birileri olabilir. Biz bunların içinde hiçbir şekilde olamayız. İran Türkiye için stratejik önemde bir ülke. İlişkilerimizin iyi olması gerekir. Yabancı uyruklulardan herkes adi suç da işleyebilir, siyasi çalışma da yapabilir. Yaptıkları suç ise Iğdır'da failleri çökertildi. Kişiler yaptıkları eylemler ve işlemler sebebiyle yasalarımıza göre suç işlemişse anında soruşturmasını, yargılamasını yaparız, ama bundan böyle sonuç çıkmasın; Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri bozmak isteyenlere tavizkar değiliz. Bizim iç ve dış güvenliğimiz açısından devletlerle ilgili problem olmaması lazım. İranlı kişilerin yanı sıra Alman uyruklu insanların faaliyetleri, Suriye uyrukluların faaliyetleri, Rusya, İngiltere, ABD'den gelen insanların yasa dışı faaliyetleri olabilir. İstihbarat, güvenlik güçleri ne güne duruyor? Takibi yapılır, cezaları verilir. TC vatandaşı olan Türkiye uyruklu insanın bir başka ülkede casusluk yapması suç ise bizim için de aynı şekildedir. Diplomatlar için uluslararası kural var. Yargılaması yapılamaz, geri döner denir. Bu istisnayı söyleyeyim. Suriye'den, konteyner kentlerde kalan 350 bin sığınmacı var. Can havliyle Türkiye'ye koşan insanlara sınırları kapatamayız. 150 bin de kendi imkanlarıyla ev tutup Türkiye'de çalışarak hayatını geçindirmeye çalışan insanlar var."



"DÜNYA SUSUYOR AMA..."

Suriye meselesinde ABD ve Rusya'nın mutabık kalmasının Esed'e 'kimyasal silah kullanma da ne istersen yap' demek anlamına geldiğini belirten Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün açıklamalarına destek verdi. Arınç şunları söyledi: "Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakanımız ve bizlerin hemen her gün dile getirdiği büyük bir acıyı ortaya koydu. Suriye'de 120 bin insan hayatını kaybetti, 2 milyon insan uzaklara gitti. 500 bini Türkiye'de. 5 milyon insan Suriye içinde yer değiştirdi. Yıkılmadık cami, ev bina kalmadı. İnsanlar ekmek kuyruğunda öldürüldü. Sniper ve kimyasal bombalara kadar, balistik füzelere kadar her türlü silahla vahşice katledildi. İnsanlığın suskun kalmasını hazmetmek mümkün değil. BM barış için kurulmuş, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkmış örgüt olmasına rağmen, trajediye karşı hiçbir şey yapamıyor. 5 Daimi Güvenlik Konseyi üyesi veto hakkına sahip. Çin ve Rusya istemiyor. Dış dünya, uluslararası camia Suriye konusunda 'vah vah' diyor ama bu konuda maalesef onlar da şifa verecek bir şey yapmıyorlar. Mazlum Suriye adına Cumhurbaşkanımızın feryadını dile getirmesi, BM ve uluslararası camiayı sorgulaması, Türkiye adına ilkeli, insani bir duruştur. Bizler de ifade ediyoruz. Son yaşananlar karşısında ABD'nin Rusya ile çok aşamalı planda mutabık kalması, 'Sen bu işlere devam et, bunun hesabı sorulmaz, kimyasal kullanma, konvansiyonel silahlarla ne istersen yap' zafiyetini kendi içerisinde barındıran bir çözüm gibi geliyor."



Türkiye'ye sığınan Suriye vatandaşlarının bazılarının çeşitli suçlara karıştığını hatırlatan bir gazetecinin sorusunu cevaplandıran Arınç, Türkiye'nin her zaman mazlumdan yana tavır aldığını ifade etti. Arınç, şunları kaydetti: "Bu kişilerin çoğunun nerelerde olduğu bilinir. 350 bin tanesi konteyner kentlerde kalıyor. Bazı yardım faaliyetleri yürütülür. Bu kadar kalabalık geldiği zaman farklı amaçlarla gelenler de çıkabilir, farklı faaliyet gösterenler olabilir ama biz Esed'in zulmünden, mutlak bir ölümden kaçarak Türkiye'ye sığınan insanlara, başka ülkeler ne yaparsa yapsın kapımızı kapatamayız. Mazlumdan yanayız. 3 tanesi hırsızlık yaptı diye bu kitleyi suçlamak doğru değil. Bunlar CHP'nin yapabileceği şeylerdir. Esed'in yaptıkları zulme seslerini çıkarmayanların, oradan gelenleri tahrik etmek için Cilvegözü, Reyhanlı, Samandağı'nda yürüttüğü faaliyetler var. Hayatını kurtarmak endişesiyle Türkiye'ye sığınanları zedelemiş oluruz. 2 milyar lira harcamamız var. Türkiye eski Türkiye olsaydı, kırılgan hükümetler dönemi olsaydı bu yükü kaldıramazdı. Dünya Türkiye'yi alkışlıyor. Yaptığımız iş doğru ve insani bir iştir. Türkiye'ye yakışan bir iştir. Bu kişilerin sorunları varsa vali ve kaymakamlar çözüyor."



http://www.zamanfransa.com/haber/tuerkiye/arinc-dunya-vah-deyip-sessiz-kaliyor-cumhurbaskanimiz-ilkeli-durus-sergiledi.html

Platini'den İstanbul'a destek

Platini'den İstanbul'a destek


Bir dizi incelemelerde bulunmak ve yapımında da maddi destek verdikleri Azerbaycan Milli Takımı'nın kamp ve eğitim merkezinin temelini atmak üzere Bakü'de bulunan Michel Platini, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahiplerinden biri olmak için aday olan İstanbul'u desteklemeye devam ettiğini söyledi.




Platini, İstanbul'un 2020 Avrupa Futbol Şampiyonasına desteğiyle ilgili soruya "Oy kullanma hakkım yok, ama gönlüm İstanbul'dan yana" diye cevap verdi.


UEFA Başkanı Platini, Bakü'nün de 2020'deki Avrupa Futbol Şampiyonası'nda son 16'ya kalan takımların mücadele edeceği maçlara ev sahipliği yapmak istediğini hatırlatarak, İstanbul ile Bakü'nün ev sahipliği amacının farklı olduğunu da sözlerine ekledi.


Bu arada 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın yapılacağı kentlerle ilgili çalışmalar da tüm hızıyla sürüyor. EURO 2020'nin yarı final ve final maçlarına aday olan İstanbul, Avrupa'nın 13 önemli kentiyle ev sahibi olabilmek için yarışıyor.


Toplam 32 ülke ve 39 şehrin 2020'e evsahipliği yapmak için yarışacağı finallerde Azerbaycan'ın başkenti Bakü, son 16'ya kalan takımlara, Türkiye'den İstanbul ise yarı final ve final maçlarına ev sahipliği yapmak için yarışıyor.












http://www.zamanfransa.com/haber/spor/platini-den-istanbul-a-destek.html