20 Eylül 2013 Cuma

Yalan söylemeyeyim derken yalancı olma!

Yalan söylemeyeyim derken yalancı olma!


Köşeye sıkıştığınızı düşündüğünüz anlarda ya da kimseyi gücendirmemek maksadıyla sarf ettiğiniz cümlelere dikkat ettiniz mi hiç? Kısmen doğru ya da doğrunun arkasına saklanarak söylenen sözler, zamanla yalan söylemeyi normalleştiriyor.




Görüşmeye geç kalır ve kapıdan henüz adımını atmışken çalan telefonuna, “Çıktım çıktım, şimdi oradayım” diyerek cevap verir.


Ya da arkadaşının gönderdiği mesajı ekranda görür ama cevap vermek istemez. Nedeni sorulduğunda cevabı hazırdır nasıl olsa. ‘Görmedim’ kelimesi direkt yalana girer belki ama ‘Okumadım’ cevabı hayat kurtarıcıdır. Zira mesaj ekranda görülmüş ama mesaj kutusuna girip okunmamıştır.


Başka bir sefer ise kendinden kaynaklanan bir nedenden dolayı işe 5-10 dakika geç kalması kesinleşmiştir. Yola koyulur, bir de ne görsün; iki araç birbirine girmiş, trafik kilit. Yolun açılması en aşağı birkaç saat... Evden erken çıksa dahi bu kazaya denk gelecek ve her hâlükârda işe geç kalacaktır. O yüzden ne gerek var doğruyu söyleyip kendini ateşe atmaya... Bahane hazır: “Kaza var, gecikeceğim!”


Ünlü düşünür Francis Bacon, “Yalancı, Allah’a karşı kafa tutan, fakat insanlardan korkan bir serseridir.” der. Evde, işte, sosyal ve özel hayatımızda köşeye sıkıştığımızda sığındığımız bu ve benzeri gerekçeler, Bacon’ın cümlesinde geçen serseriye dönüştürüyor bizleri. Çoğu zaman eşi, dostu, akrabayı kırmamak için ve ‘hayır’ diyemediğimiz durumlarda müracaat ettiğimiz bu ifadeler, durum kurtarıcı olarak görülüyor. Lakin neyi, ne için söylediğimizde karşımızdaki bilmese de Allah görüyor ve biliyor.


Uzmanlar bu tarz ifadelerin de yalan olduğu konusunda hemfikir. Zira tevile açık ifadeler, çoğu kez karşı tarafı kandırmak amacıyla kullanılıyor. Niyetler karşı tarafın olayı ya da durumu olduğundan farklı algılamasına odaklandığında sarf edilen cümlelerin doğruluğunu kendi vicdanına bile kabul ettirmekte zorlanıyor insan.



Yalanın espirisi olmaz

İlahiyatçı Profesör Davut Aydüz, dinimizin yalan söylemeyi kötü huyların en başında saydığını ve şiddetle reddettiğini söylüyor. Bunun ne denli büyük bir günah olduğu bilinse de insanların yalanı zaman zaman son çare gördüğünü ifade eden Aydüz, her konuda olduğu gibi bu konuda da Efendimiz’in (sas) hayatının ölçü alınması gerektiğini söylüyor. Efendiler Efendisi’nin latife yaparken dahi yalan söylemediğine dikkat çeken Aydüz, “O (sas), yer yer latife yapardı ama kullandığı malzeme hep doğruydu. Ayrıca ciddiyet buudlu ve aynı zamanda hak ve hakikat yörüngeliydi. Meselâ, Hz. Enes’e ‘Ey iki kulaklı’ demiştir. Elbette Enes (ra) iki kulaklıdır. Bir kadına ‘Ey kocasının gözünde ak bulunan’ demiş, kadın da ‘Yâ Resûlallah! Benim kocamın gözünde ak yok’ karşılığını verince de, Allah Resûlü, ‘Her insanın gözünde ak bulunur’ diyerek lâtifesinde söylediği doğruya işâret etmiştir. Yine yaşlı bir kadın ‘Yâ Resûlallah! Duâ et, cennete gireyim’ isteğinde bulununca, Allah Resûlü latîfe ile ‘Yaşlılar cennete giremez.’ buyurdu. Kadın bu sözdeki espriyi anlayamayınca üzüldü ve tam ayrılacağı sırada Efendimiz, sözündeki nükteyi îzah ederek, bu defa da onu sevindirdi: “Yaşlılar, cennete yaşlı olarak girmeyecek, genç olarak girecekler.” dedi. Peygamber Efendimiz (sas), “Ben haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir köşk; şaka da olsa, yalan söylemekten kaçınan kimse için cennetin ortasında bir köşk ve ahlâkı güzel olan kimse için de, cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefîlim.” buyurmuşlardır.


Davut Aydüz’ün konuya açıklık getirmek üzere örnek verdiği bu hadisler, yukarıda bahsini ettiğimiz durumlar için de ölçü olacak nitelikte. Zira Efendimiz (sas) latife yaparken dahi sarf edilen kelimelerin yalan olmaması konusunda Müslümanları hassas olmaya davet ediyorsa kimseye zarar vermediğini veya suya sabuna dokunmadığını düşündüğümüz cümle ve gerekçelerimizde de aynı hassasiyetin gözetilmesi gerektiği sonucuna rahatlıkla varılabilir.


Mübalağa etmenin bile zımni yalan olduğunu hatırlatan Davut Aydüz, “Meselâ beklediğiniz arkadaşınız 5-10 dakika gecikti. Arkadaşınız gelince ‘İki saattir seni bekliyorum.’ veya bir-iki defa evine gidip bulamadığınız birisine ‘Yüz defa kapına geldim ve seni bulamadım.’ kabilinden cümleler kurmak abartıdır. Her ne kadar bazı âlimler, yalan kastı bulunmayan böyle mübalağalı sözler yalan olmaz deseler de bu ve benzeri durumlardan kaçınmak lâzım.” diyor.


3-5 dakikanın bile hesabı var



Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fasıldan Fasıla adlı eserinde de aynı mevzuya değiniliyor. Müslüman’ın asli vazifesinin her konuda olduğu gibi doğru konuşma hususunda da kılı kırk yararcasına hassas davranmak gerektiğine vurgu yapılan kitapta Hocaefendi, bir şeyin hakikat-ı vücûduna muhalif beyanda bulunulmasını ‘yalan’ şeklinde tanımlıyor ve derecelerinin çok olduğunu belirtiyor: “Bunlardan bir kısmı açık yalandır. Diyelim ki, önümüzde duran kırmızı bir halı var. Konuşurken ‘Mavi halı serili’ demek açıkça bir yalan. Çünkü söylediğimiz söz vaki’e uygun düşmez. Meseleyi biraz daha hassas ele alabiliriz. Diyelim ki saat dokuza üç dakika var. O esnada biri size saatin kaç olduğunu sordu. Siz de ‘Saat dokuz.’ dediniz, işte bu bir yalandır. İşin doğrusu o esnada saatiniz kaçı gösteriyorsa onu aynen ifade etmektir. (Takriben dokuza üç var gibi.) Bir kısım beyanlar da var ki, onlar da zımnî yalan sayılır. Eğer bir insan bu türden bile olsa, yalan söylüyorsa, o insanda münafıklıktan bir alâmet var demektir.”


Mevzuya Peygamberimiz’in (sas) “Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde yalancılar arasına kaydedilir.” hadisi ışığında yaklaşıldığında söylenen en ufak hilaf–ı vaki beyanın dahi önce kişinin dilini yalan söylemeye meyyal hale getireceği, zamanla da kalbinin kararmasına neden olacağı sonucu hatırdan çıkarılmamalı.


‘Kimseyi gücendirmeyeyim’ düşüncesi yalan söylemeye itiyor


Uzman Psikolog Ayşe Handan Özkan, kişilerin bu tip yalan söyleme girişimlerini modernizme uyum süreciyle bir şeyleri kaybetme korkusu ve kendine olan güvensizliğiyle açıklıyor. Özkan, tam anlamıyla bireyselleşememenin ya da gelenek ve kültürden kopamamış olmanın bu türden yalanların hayatımıza girmesini kolaylaştırdığı görüşünde: “İnsanlar temelde güvensizlik duygusundan dolayı yalana başvurur. İnsan bireyselleştikçe, kendisine olan güveni artar ve kimseye bağımlı yaşamaktan hoşlanmaz hale gelir. Avrupa ülkelerinde, insanlar çok fazla bireyselleştikleri için, zorda kaldıkları zaman işi kılıfına uyduracak yalanlara başvurmaya ihtiyaç da duymuyor. Kendileriyle ilgili durumları net bir şekilde açıkladıkları gibi, karşısında muhatap olduğu kişi de herhangi bir alınganlık göstermeye lüzum duymuyor. Bu da kişinin bir sonra atacağı adımda nasıl bir iletişim modeli seçeceğini belirliyor. Ülkemizde ise işini kılıfına uydurmak amaçlı rahatlıkla söylenen yalanlara sıklıkla rastlıyoruz.”


Ayşe Özkan, kişinin bu tip yalanların arkasına saklanmasının bir diğer sebebinin ise yakın ilişkide olduğu insanları kaybetmekten korkması olduğunu söylüyor: “Kişi doğruyu söylediği zaman karşısındakinin kendisine kırılacağını ve ilişkisini keseceğini düşünür. Bu yüzden sevgisini veya güvenini kazanmak için kılıfına uygun yalanlara başvurur. Bu, insanın üst benlik anlayışının çok güçlü olmasından da kaynaklanır. Çok otoriter yetişkinler tarafından büyütülmüş olmak, insanın hata yapma hakkını elinden alır. Böyle bir durumda kişi kendisine otoriter tutum sergileyen ebeveyn ve ebeveyn figürleri ile baş edebilmek için, bu tarz yalanlara meyletmeye başlar.”


Din sosyoloğu Prof. Dr. Celalettin Çelik de aynı konuya dikkat çekiyor ve sırf karşımızdakini gücendirmeme adına söylediğimiz yalanların her iki tarafta da güven krizi ve itimatsızlığa yol açacağının altını çiziyor: “Dürüst davranmadığımız kişiyle karşı karşıya geldiğimizde bu yaptığımız savuşturma bizi vicdanen rahatsız edecektir. Her ne kadar yalan söylememek adına bir manevra da olsa, bu tavır insani ilişkilerdeki İslami ‘sıdk’ kavramına son derece uzak bir eylem olur. Sıdk, sadece sözle değil, niyet ve iradeyle de ilgili bir davranış kodudur. Müslümanlar arasındaki kişisel ve sosyal münasebetlerde sıdk temelli davranış, niyet ve eylem kodu, bu tür savrukluklara ve güvenilirliği zedeleyen kaçamaklara izin vermez.”



http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/aile-saglik/yalan-soylemeyeyim-derken-yalanci-olma.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder