28 Mayıs 2014 Çarşamba

Fransa'da gizli kamera programında İslamofobi gerçeği

Fransa'da gizli kamera programında İslamofobi gerçeği


Fransa'da France 4 televizyon kanalında yayınlanan Gizli Kamera programında, Cam Clash'ın İslamofobi ile ilgili mizanseni, büyük yankı uyandırdı.




Her hafta oyuncuların toplu taşıma araçlarında halkın nabzını ölçmek için farklı ırkçılık konularını işlediği programda, bu hafta İslamofobi konusu seçildi. Programda, başörtülü oyuncu kadına, diğer oyuncu arkadaşının ırkçı ifadelerle saldırısına halkın tepkisi ölçüldü. Metroya giren orta yaşlı kadının başörtülü genç kadına yönelik, ''Artık kendi evimizde değiliz.'' ifadeleri ile başlayan görüntüler, başörtülü kadının "Ben de Fransızım." cevabına, "Ne zamandan beri Fransızsın?" sorusuyla devam ediyor.


Metroda bulunan Fransızlar, ırkçı ifadeler kullanan kadına sert tepki gösterirken, "Tanımadığınız insanlara bu şekilde saldıramazsınız.'' eleştirisinde bulundu. Ayrıca "ırkçı" kadına yönelik, ''Eğer sizi rahatsız eden bir durum varsa vagonunuzu değiştirin." ifadeleri kullanıldı. İş saati olduğu için kalabalık olan metroda çekilen görüntülerde, 3 kişi başörtülü kadını savunurken orta yaşlardaki 4. kişinin ise ırkçı ifadeler kullanan kadına hak verdiği görüldü.


Televizyonda yayınlandıktan sonra sosyal paylaşım sitelerinde tartışma yaratan görüntülerin etik sorunu taşıdığı vurgulandı.



http://ift.tt/1irr562

Avrupa seçimleri: Kaygılanın ama paniklemeyin

Avrupa seçimleri: Kaygılanın ama paniklemeyin


Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin ertesi günü Avrupa basınındaki bazı manşetlere bakan biri, popülist bir isyanın tüm ana akım partileri ezip geçtiği ve AB’nin devrim niteliğinde değişimlerin eşiğinde olduğu izlenimine kapılabilir.




Baş sayfaların çoğunda iki önde gelen delifişeğin resimleri vardı: Fransa’da birinci gelen aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen ve AB karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ile Britanya’da daha da yüksek oranda oy alan Nigel Farage. Bu gerçekten de bildiğimiz haliyle AB’nin sonu mu? Sanmıyorum.


Le Pen ve Farage, Kuzeybatı Avrupa’nın geniş kesimlerinde işsizlik, gelecek korkusu ve hepsinden öte AB’ye karşı hınca yol açan kemer sıkma politikalarına karşı güçlü tepkiyi temsil ediyor. Bununla birlikte ilginçtir ki, sosyal ve ekonomik sıkıntının en şiddetli biçimde hissedildiği Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerde seçimin kazananları sol partiler oldu. Ve bu partilerin, yukarı kuzeyin sağ kanat muzafferleriyle tek-taraflı ekonomik iyileştirme politikalarına karşı direnişleri haricinde pek bir ortak noktaları yok.


Yani AB’nin tüm öfkeli vatandaşlarının seçeneklerini aynı radikal sağ cevaplardan yana kullandıklarını söylemek büyük bir hata olur. Öyle yapmadılar. Hollanda ve Belçika’da FN’ye çok benzer partiler oy kaybettiler. Almanya’da, Merkel’in Euro politikasına kökten karşı koyan tek parti yüzde 7 oy aldı. Yani ortada medyanın yansıttığı türden Avrupa çapında ezici bir seçim zaferi falan yok.


Bu, Le Pen ve Farage’nin Fransa ve Britanya’daki müesses nizama vurduğu darbelerin sonuçları olmayacağı anlamına gelmiyor. Ama bunlar evvela Paris’te ve Londra’da hissedilecek, Brüksel’de değil. Mevcut Fransız hükümeti, göçmenlik konusunda daha katı ve diğer üye devletlerle anlaşmaya varılan ekonomik politikaların uygulamaya geçirilmesi konusunda daha yavaş davranarak mesajı aldığını gösterme gayretinde olacak. Londra’da, Başbakan David Cameron, sözünü verdiği referandumda Britanya’nın AB üyeliğini kurtarabilecek bir formül ortaya koymak bakımından çok daha büyük bir baskı altında kalacak.


Elbette, Fransa’nın ekonomisinin daha fazla denetlenmesine dair gönülsüzlüğü ve İngiltere’nin daha çok dışarıda kalmaya yönelik seçeneklerini müzakere çabaları, gerekli reformların engellenmesi ya da iptal edilmesiyle eninde sonunda AB üzerinde dondurucu bir etkiye yol açacaktır.


Durgunluk tehlikesi büyük ihtimalle yeni Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) gelmeyecek. Bütün dikkatini yüzde 20-25’lik Avrupa Birliği muhalifleri ve radikallere odaklayan biri, AP’nin yaklaşık yüzde 70’inin hâlâ, radikal uçlar tarafından gaspedilmemek için elinden geleni yapacak olan Avrupa yanlısı politikacılardan oluştuğunu neredeyse unutabilir. Dahası, bu AB karşıtı isyancılar farklı siyasi gruplar içinde ayrılmış olarak kaldıklarında ya da en başta kendilerini organize edemediklerinde ne kadar nüfuzlu ve tesirli olabilecekler?


Gelecek birkaç haftada Farage’nin Le Pen ile grup oluşturmama sözünü tutup tutmayacağını ve modern zaman Jeanne d’Arc’ı olduğu iddiasındaki Le Pen’in diğer altı partiyi güç birliğine ikna etmede başarılı olup olmayacağını izleyip göreceğiz. Pekala, iki ana grubun, yani Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratların Avrupa’yı ‘barbarlar’dan kurtarmak üzere anlaşmaya karar verdikleri bir parlamentoyla da karşı karşıya kalabiliriz.


Bu yüzden panik yapmamak için yeterince sebep var. En azından şimdilik. Diğer yandan, hiçbir şey olmamış gibi devam etmek de büyük bir hata olur. Devasa bir muhalefeti tetiklemiş olan aşırı kemer sıkma politikalarına veda etmenin ve bunların yerine büyümeyi canlandıracak ve üye devletlere belli sınırlar içinde herkes tarafından üzerinde anlaşılmış olan kendi ulusal önlemlerini seçme izni verecek bir Avrupa inisiyatifi ortaya koymanın vaktidir. Buna AB’nin ne yapması gerektiği ve hangi görevlerin ulusal düzeyde daha iyi yerine getirilebileceği hususunda yapılacak esasa dair bir tartışmayı da ekleyin. Eğer yeni AP’nin çoğunluğu bu değişimleri hayata geçirmeyi becerebilirse, Le Pen ve Farage’nin dikkat çekici zaferleri, sadece radikal gevezelerin değil, çoğu Avrupalının hasretini çektiği kalıcı gelişmelere yol açmış olacak.


Joost Lagendijk


http://ift.tt/1nzBtOg

PKK’dan garip cevap: Türkiye güvenli değil!

PKK’dan garip cevap: Türkiye güvenli değil!


PKK, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında gündeme getirdiği çocukların kaçırıldığı iddialarına cevap verdi.




Terör örgütüne yakınlığıyla bilinen ANF’nin haberine göre, Türkiye’nin çocuklar için ‘tehlikeli’ bir ülke olduğunu öne süren örgütün silahlı kanadı HPG, PKK’ya katılanların yaş sınırının belli olduğunu ve bu konuda ‘uluslararası sözleşmelere’ uyulduğunu ifade etti. Açıklamada, “Türk devletinin, Apo’nun geliştirdiği demokratik çözüm sürecine olumlu bir cevap vermemesine tutum olarak son dönemde Kürt gençliğinin gerilla saflarına katılımı yoğunlaşmıştır. Bu katılımların önüne geçemeyen Türk psikolojik savaş dairesi bazı aileleri kullanarak Kürt gençliğin katılım hızını düşürmeye ve katılımları muğlaklaştırmaya dönük çabalar sergilemektedir. Bunun için bir kesim aileyi kandırarak ‘çocukları kaçırılan aileler’ adı altında kendi oyununa alet etmektedir. Türk sömürgeci devleti küçük yaştaki birçok çocuğumuzu cezaevlerinde çürütmekte ve tecavüze kadar varan insanlık ve ahlak dışı uygulamalara tabi tutmaktadır. Kendileri için bu biçimde tehlikeler bulunan ve saflarımıza gelen bir kısım genci geri göndermemiz, kendileri için birçok felakete yol açılmasına vesile olacaktır. Bu yüzden bu gençleri geri göndermeyi değil, savaş dışı alanlarda eğitmeyi esas almaktayız.” ifadeleri kullanıldı.



http://ift.tt/1nTbvUg

Fransız anamuhalefet liderinden ‘yolsuzluk’ istifası

Fransız anamuhalefet liderinden ‘yolsuzluk’ istifası


Fransa’da muhalefetteki sağ parti UMP’nin Genel Sekreteri Cope, eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin seçim kampanyası giderlerinin sahte faturalarla parti bütçesinden ödendiği itirafının ardından başlatılan soruşturma sebebiyle yönetim kuruluyla birlikte istifa etti. Sarkozy’nin ise faturalardan haberdar olmadığı kaydedildi.




Fransa’da anamuhalefet partisi Halk Hareketi Birliği (UMP) Genel Sekreteri Jean-François Cope, yolsuzluk soruşturması nedeniyle istifa etti. UMP ve partinin halkla ilişkiler şirketi Bygmalion’un eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin seçim kampanyası masraflarını saklamak için sahte fatura düzenlediği ortaya çıkınca polis önceki gün parti binasında arama yapmıştı. Cope’nin eski Başbakan François Fillon ve çok sayıda UMP milletvekilinden gelen yoğun baskı üzerine tüm yönetim kurulu üyeleriyle birlikte görevinden ayrıldığı öğrenildi. Parti yönetimi, 12 Kasım’da yeni bir kongre yapılana kadar eski başbakanlar Fillon, Alain Juppe ve Jean-Pierre Raffarin’e devredildi.


UMP Yönetim Kurulu Üyesi Valerie Pecresse, sahte fatura işlemlerinin kendilerinden habersiz yapıldığını, ancak bu ağır yolsuzluk ithamları nedeniyle tüm tepe yönetimin istifa etmesinin doğru bir karar olduğunu belirtti. UMP üyesi Nadine Morano da, sahte fatura skandalı nedeniyle UMP’nin siyasi geleceğinin tehlikeye girebileceğini belirtti.


Cope’ye yakınlığıyla bilinen Bygmalion şirketi, Sarkozy’nin seçim kampanyası için yapılan 12,7 milyon Euro bedelindeki harcamayı UMP’nin konferans ve organizasyon gider kalemi olarak gösterdi. 55 ayrı parti faaliyetinde faturaların şişirildiği ve hayalî toplantılar için masraf gösterildiği tespit edildi. UMP üyesi Pierre Lellouche, kendi imzası taklit edilerek parti adına harcama yaptığı gösterildiği gerekçesiyle dava açtı. Yine aynı şirketin, muhalefet partisi senatörlerinin siyasi gruplar için ayırdığı fonları usulsüz bir şekilde harcadığı iddia ediliyor.


Cope’nin yardımcısı Jerome Lavrilleux, pazartesi akşamı BFM TV isimli haber kanalında Sarkozy’nin kampanyası için yapılan harcamaları sahte faturalarla partinin kasasından ödediklerini itiraf etti. Fransa’da cumhurbaşkanı seçimlerinde adayların 22 milyon Euro’nun üstünde harcama yapması yasak. Lavrilleux, Sarkozy’nin seçim kampanyasının bu sınırı aşması nedeniyle UMP adına sahte toplantılar tertip ederek fatura düzenlediklerini açıkladı. Lavrilleux, Cope ve Sarkozy’nin bu yasa dışı faaliyetlerden haberi olmadığını da iddia etti. Siyasete geri dönüş planları yapan Sarkozy’ye yakın isimlerden Brice Hortefeux, eski cumhurbaşkanının bu faturalardan haberdar olmadığını ve isminin bu skandala karışmasından üzüntü duyduğunu söyledi.



http://ift.tt/1nzxQIl

Yoksa çocuğunuz internet bağımlısı mı?

Yoksa çocuğunuz internet bağımlısı mı?


İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ), çağın hastalığı halini alan sanal dünya bağımlılığını, "İnternet ve Bilgisayar Bağımlılığı" konferansıyla masaya yatırdı. Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Rehberlik Danışmanlık ve Kariyer Birimi Şube Müdürlüğü'nce düzenlenen, Ege Üniversitesi (EÜ)Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, EÜ Çocuk ve Ergen Alkol Madde Bağımlılığı Araştırma ve Uygulama Merkezi (EGEBAM) Müdürü Doç. Dr. Zeki Yüncü tarafından verilen konferansta, bağımlık hakkında özellikle ebeveynlere uyarılarda bulunuldu.




Doç. Dr. Yüncü, anne ve babaları çocuklarının bilgisayar bağımlılığına karşı dikkatli olmaya çağırdı. Bilgisayar ve internet kullanımının hayatın vazgeçilmezleri haline geldiğini belirterek, "İnternetin temel ortaya çıkış amacı, iletişimi arttırmak ve bilgi paylaşımını kolaylaştırmaktı ancak hızlı yaygınlaşması, patolojik aşırı kullanıma ve yeni bir bağımlılık türü olarak nitelenebilecek internet bağımlılığına yol açmaya başlamıştır." dedi. Aşırı internet kullanımının, okul çağındaki çocukların özellikle eğitim ve sosyal hayatında birçok gerilemeye sebep olduğunu kaydeden Yüncü, "Tüm vaktini bilgisayar önünde geçirme bireyde sosyal izolasyona, arkadaşlarıyla dışarıda görüşmeme, sanal ortamda görüşmeyi tercih etme, dışarı çıkmama, yemeğini odasında bilgisayar karşısında yeme, ailesiyle paylaşım içinde olmama, okula gitmek istememe, okul başarısında düşüş, okula devam etmeme, mesleki etkinliklerde başarısızlık, aile ve arkadaş ilişkilerinin bozulması gibi olumsuz sonuçları doğurmaktadır." diye konuştu.


İnternet bağımlılığının oluşturduğu ruhi rahatsızlıklara da değinen Doç. Dr. Yüncü, "Bu bireylerde, yalnızlık hissi ve içe dönüklük görülür. Kimlik oluşumunu olumsuz etkilemesinin yanısıra psikotik bozukluğa da yol açabilmektedir. İnternet bağımlısı ergenlerde, saldırganlık da artmış olarak gözlenmiştir. İnternet başında geçirilen zaman arttıkça uyku döngüsü bozulur ve uyku sorunları ortaya çıkar. Bağımlı, bilgisayarın başından kalkması gerektiği halde bunu yapmakta zorlanır." dedi. İnternet bağımlılığının fiziki olarak da birçok rahatsızlığa sebep olduğunu vurgulayan Yüncü, uzun süre internet başında kalmanın epileptik nöbetler açısından da risk oluşturduğunu belirtti: "Fiziki aktivitenin giderek azalmasına bağlı obezite, sırt, boyun, baş ağrısı, duruş bozuklukları, uyku sorunları, yeme sorunları, öz bakımda azalma, kişisel hijyende eksiklikler gibi birçok olumsuz durumla karşılaşılabilir."


Çağın hastalığı olan internet bağımlılığının, kendine özgü psikolojik hastalıkları da oluşturduğunu söyleyen Zeki Yüncü, The New Scientist'e göre internet kullanıcılarını bekleyen hastalıkları şöyle sıraladı:


Birey ego sörfü: Düzenli aralıklarla internette kendi ismini aratan ve hakkında internette ne gibi bilgilere ulaşıldığını kontrol etme rahatsızlığına yakalanabilir.


Blog ifşacılığı: Bilinmemesi ve yayılmaması herkes açısından faydalı olan bilgileri online yayınlama merakı görülebilir.


Youtube narsizmi: Kendisini tanıtmak için sürekli kendi videolarını internet sitelerinde yayınlama, yayınlatma hastalık halini alabilir.


Siberhondrik: En ufak bir hastalık belirtisinde doktora gitmek yerine, internetten tedavi yöntemleri aratarak kendi sağlığına zarar verebilir.


Photolurking: İnternette saatlerce başkalarının fotoğraf albümlerine bakma da rahatsızlık boyutlarına gelebilir.


Wikipedializm: Günün önemli bir kısmını, internet ansiklopedisi Wikipedia'ya katkıda bulunmak, yazılar yazmak ve metinlerde tashih yapmaya harcamak da ruh sağlığı açısından olumsuz noktalara gelebilir.


Cheesepodding: Türkçede tam karşılığı olmayan bu kelime, zamanının büyük kısmını internetten şarkı indirmekle geçirenler için kullanılmaktadır.



http://ift.tt/1moF0fw

Reference Kültür Merkezi Soma ve Bosna'yı unutmadı

Reference Kültür Merkezi Soma ve Bosna'yı unutmadı


Colmar şehrinde faaliyet gösteren Referans Kültür Merkezi kermes düzenledi.




Beş yüz kişinin katıldığı kermeste Turgay Başyayla da türküleriyle renk kattı. İki gün boyu süren kermeste,kurulan dev oyun alanında çocuklar doyasıya eğlendi. Kermeste ayrıca Soma ve Bosna için de yardım toplandı.



http://ift.tt/1pwXfSf

AP seçimlerinde zafer kazanan Le Pen'in ilk hedefi Türkiye

AP seçimlerinde zafer kazanan Le Pen'in ilk hedefi Türkiye


Fransa'da Avrupa Parlamentosu seçimlerinden 4 seçmenden birinin oyunu alarak deprem etkisi yapan aşırı sağcı Milli Cephe lideri Marine Le Pen, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerini veto etmesini istedi.




Fransız haber kanalı BFM TV'ye katılan Le Pen, Hollande'dan 3 isteklerinin olduğunu belirterek, « Cumhurbaşkanı'nın ABD'yle AB arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Antlaşması'nı durdurmasını, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerini veto etmesini ve Alstom şirketinin millileştirmesini talep ediyoruz. » dedi. Seçim zaferinin ardından ilk kez röportaj veren Le Pen'in Türkiye'nin adaylık süreciyle ilgili veto talebini dile getirmesi dikkat çekti. Le Pen, AP seçim kampanyasında da Türkiye'nin veto edilmesini 5 ana vaadinden biri olarak takdim etmişti. 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin aksine bu seçim kampanyasında Türkiye'nin üyelik süreci sık sık gündeme geldi. Le Pen, kampanya boyunca katıldığı program ve mitinglerde Türkiye'yle müzakerelerin veto edilmesi görüşünü savundu. Marine Le Pen geçen yıl Zaman'a verdiği mülakatta « AB Türkiye'yi çok küçümseyici bir bakışla ilişki kurdu. Avrupalı liderler halkların büyük çoğunluğu karşı olmasına rağmen Türkiye'nin üye olabileceğini ümidini verdi. Ben Türkiye'nin AB'de bir geleceği olduğuna inanmıyorum. Açık konıuşmalıyız. Türk halkının da son yıllarda bir tür Sovyetler Birliği olan AB hakkında gözleri açılmış gibi duruyor. » demişti. Le Pen, Türkiye'nin üyeliğine müslüman bir ülke olmasından dolayı karşı çıkmadığını, AB'nin Balkan ülkelerini de üyeliğe kabul etmesini eleştirdiğini vurguluyor.








http://ift.tt/1kJHyXh

27 Mayıs 2014 Salı

İpotekli hayatlar

İpotekli hayatlar


Sadece Soma’daki madnci değil ki borçlu olan, herkesin cüzdanında üç-beş kredi kartı var. Asgari miktarlar bile yatırılamıyor artık. Başını sokacak bir ev, ayaklarını yerden kesecek araba derken ‘Borçlu İrade’nin çaresizliği başlıyor.




Aksiyon Dergisi 'ndeki habere göre Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçinin vefat ettiği maden faciası sonrası bir televizyon muhabiri canlı yayında 9 senelik kömür emekçisi Bayram Çakan’a soruyor: "Tekrar madene dönecek misiniz?" O an ekran başındakiler "Hayır, asla!" veya benzeri bir cevap duyacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Çakan aynen şunları söylüyor: "Yeniden girmemiz lazım. Kredim var, kredi ödüyorum bankaya. Soma’da yapacak başka bir şeyimiz yok."


Aslında milyonlarca kişinin ekonomik durumu o işçilerinkinden hiç de farklı değildi. Kullandıkları tüketici kredilerini ödemekte zorlanıyorlardı. Her birinde üçer-beşer kredi kartı vardı. Tümünden de nakit para çekmişlerdi. Asgari miktarı bile yatıramıyorlardı. Artık karttan karta takla attırabilmeleri de imkânsızdı. Faiz üstüne faiz işliyordu. Banka kredisiyle ev ve araba alanların hâli de perişandı. Hayatlar her anlamda ipotek altındaydı.


Soma’da kömür madeninde meydana gelen ve şimdiye kadarki en çok işçi kaybının yaşandığı faciayla yürekler dağlandı. Bu üzücü olayla iş güvenliği ve sağlığından çalışma hayatının zorluklarına, taşeron sistemine, zor işlerde çalışanların ücretlerine ve mağduriyetlerine kadar pek çok hayati konuyu kanıksadığımızı gördük. Hepsine dair makaleler yazıldı, haberler yayımlandı, tartışma programları düzenlendi ama en dikkat çekicisi maden işçisi Çakan’ın dile getirdiği gerçekti. Yani yerin üstü, yerin altından farksızdı onlar için. Belki de asıl sıkıntı ocaktan çıkıp evlerine ulaştıklarında başlıyordu. Geçimlerini üstlendikleri eşleri ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamama endişesi yiyip bitiriyordu beyinlerini. Çakan böylesine zor bir mesleği icra ederek ayda sadece 1800 lira kazanabiliyordu. Arkadaşlarının önemli bir bölümüne göre iyi bir miktardı bu.


Çakan’ın dile getirdikleriyle, bir süredir nedense idraklerimizden ırak tuttuğumuz bazı ekonomik hakikatler soğuk su misali yüzümüze çarpılmıştı. Son 10-12 yılda Uluslararası Para Fonu’na (IMF) borcumuzu tamamen sıfırlamıştık. Madalyonun arka yüzü bambaşkaydı oysa. Özeliyle, kamusuyla her alandaki sektörlerimiz, sanayicimiz, tüccarımız, çiftçimiz, işçimiz ve memurumuz büyük bir borç yükünün altına girmişti. Devletin borcunu, Avrupa Birliği (AB) kriterleri seviyesine çekmeyi başarmıştık. Ancak "hane halkı borçları" boyları fersah fersah aşmıştı.


Ev ve araba furyası…


Son yıllarda Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) öncülüğüyle gayrimenkul sektörü canlandı. Orta gelirli vatandaşlar, onlarca yıla yayılan kredi taksitleriyle ev sahibi olabilmeyi gözüne kestiriyordu. Otomotiv sektöründe 2002’de yurtiçindeki toplam araç satışı 100 bini zorlar pozisyondayken, kredi destekli kampanyalarla 800 binlerin üzerine çıktı. 2013’te 854 bine yaklaştı. Bu yıla ilişkin tahminse 650-700 bin adet. Araç ticaretinin de ekseriyeti kredili satışlarla yürümekte. Bırakın otomobil üretmeyi, hazırını peşin alacak ‘babayiğitlere’ bile ender rastlanıyor. Şu veriler krediye gösterilen rağbeti net olarak ortaya koyuyor: 2002 yılında yaklaşık 2 milyar lira olan konut, taşıt, ihtiyaç kredileri tutarının bu yılın ilk üç ayı itibarıyla ulaştığı rakam 251,8 milyar lira. Yaklaşık 126 kat artmış. Bu arada kredi kartı ile yapılan harcamalar 4,3 milyar liradan 79,2 milyar liraya fırlamış.


"Dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz" diye övünüyoruz. Bu büyüklüğün önemli kısmı bankaların yurtdışından sendikasyon ve seküritizasyon diye bulup getirdikleri kısmen ucuz(!) kredilerle patlayan iç tüketim kaynaklı. Soma faciası bu gerçeğin göz ardı edildiğini de hatırlattı bizlere. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Merkez Bankası’nın Ocak 2014’teki 5,5 puanlık sürpriz faiz artışı sonrası şunları kaydetmişti: "Ekonomide bugün gelinen nokta, biz sanayicilerin her platformda söylediklerimizin ne kadar haklı gerekçelere dayandığını göstermektedir. Sanayiyi ve üretimi öne almayan bir büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığı, alınan bu kararlarla ortaya çıkmıştır. İşte görüyoruz; son yıllarda ağırlıklı olarak dış borçlanmaya dayalı büyüdük. Cari açık verdik. Dış kaynak, yani döviz bitti. Döviz ihtiyacı doğdu ve sorunlar başladı. Kısacası Türkiye’nin temel sorunu; sanayi üretiminden kaynaklanan bir üretim modelinin oluşturulmamasıdır. Türkiye, artık kaynağını sanayiden ve üretimden alan bir büyüme modeli ile ilgili yapısal reformları gerçekleştirme noktasındadır."


Sanayisiz büyümenin sonu…


Sanayideki inkıta tarımda da hissediliyor. Yüzbinlerce ziraatçı hızla vasıfsız işçi âcizliğine itiliyor. Köydeki nüfus köreliyor; şehirler ise yoğun göçlerle bunalmakta. İşsizlik, girdap misali insanları yutuyor. Sosyal güvenlik sistemi alarm veriyor. Devlet sağlık harcamalarını karşılayamaz hâle gelmekte. İnşaat sektörü lokomotif hüviyete sahip ama üretilmiş konut stoku da çoğalıyor. Bu iş kolu cari açığa merhem olmaktan çok uzak. Tersine lüks konut malzemelerinin ithalatı yarayı azdırmakta. Sağladığı istihdam da geçici ve çok yönlülükten uzak.


Bankacılık sektörünü düzenleyip denetlemekle yükümlü otorite Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı son kredi dataları da tablodaki hazinliği işaretliyor. Mart 2014 itibarıyla bankacılık sektöründeki toplam kredilerin yüzde 43,1’i kurumsal-ticari. Yüzde 30,6 ile bireysel krediler ikinci sırada. İstihdamın bel kemiği küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) açılan kredilerse yüzde 26,3 ile üçüncü. 2013 sonuna göre kurumsal-ticari kredilerin toplam krediler içindeki payı 0,7 puan ve KOBİ kredilerinin payı da 0,4 puan artış göstermiş. Bireysel kredilerin payı ise 1,1 puan gerilemiş. Kurumsal-ticari krediler 22,8 milyar TL, KOBİ kredileri 13,4 milyar TL artarken; bireysel krediler, kredi kartları kaynaklı olarak 791 milyon TL düşmüş. Sayıların diliyle anlıyoruz ki sektör otoritesinin tüketici kredi harcamalarını kısmak için aldığı tedbirler amacına ulaşmış. BDDK, kredi kartında beyaz eşya ve mobilyada taksit sayısını 9 ile sınırlandırırken, diğer sektörler için kaldırmıştı. Benzer şekilde tüketici kredilerinde de ev ve konut için hem vade sınırlaması getirmiş hem de peşinat tutarlarını artırmıştı. Peki, bu hamleler muhtemel yangını hangi oranda söndürebilir? Aksine ülkeyi hiç de alışık olmadığı ve arzulanmayan resesyon (durgunluk) noktasına sürükler mi? Esnaf dahi rafına krediyle mal dolduruyorsa ticari sirkülasyonun ciddi riskle karşı karşıya bulunduğunu söylemek hiç de kehanet olmasa gerek. Taksit sınırlaması ve yasakları formalitede kalıyor öte yandan. Senetli satışlar alıp başını gitmekte. Kimi bankalar geliştirdikleri özel ödeme sistemleriyle cep telefonlarını taksitlendirebiliyor.


Dilerseniz kısaca bireysel kredilerin alt dağılımına da şöyle bir göz atalım. Mart 2014 itibarıyla tutar 331,4 milyar TL. Yüzde 76,1’i tüketici, geri kalanıysa kredi kartı kaynaklı. Tüketicinin yüzde 52,3’ü ihtiyaç ve diğer, yüzde 44,6’sı konut, yüzde 3,1’i taşıt. Bireysel krediler içindeki kredi kartı payının 1,3; taşıt kredileri payınınsa 0,3 puan azaldığına şahidiz. Şu veriler de dikkat çekici: Tüketici kredileri içinde en yüksek artış hızı yüzde 2 (2,6 milyar TL) ile ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde. Buna karşılık taşıt kredileri yüzde 7,6 (647 milyon TL) oranında azalarak en düşük artış hızına sahip kredi segmentini oluşturdu. Aynı süreçte kredi kartları da yüzde 5,5 (4,6 milyar TL) azaldı.


Şüphesiz ki kredileri uzun yıllara yayılan vadeler cazip kılıyor. Ortalama vade; tüketici kredilerinde 5,5, konut kredilerinde 8 yıl, ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde de 3,4 yıla uzamış durumda. Bu arada 2013 sonunda yüzde 56,7 olan taksitli bireysel kredi kartı alacaklarının toplam kredi kartı alacakları içerisindeki payı Mart 2014 itibarıyla yüzde 51,4’e gerilemiş.


Takipteki alacaklar …


Kredilerin kullandırıldığı sektörlere göre dağılımı incelendiğindeyse en fazla kullanımın yüzde 31,6 ile ‘tüketici kredileri ve kredi kartları’nda gerekleştiği görülüyor. Toplam imalat sanayii yüzde 20,1 ile ikinci, toptan ve perakende ticaret yüzde 12,2 ile üçüncü, inşaat yüzde 7 ile dördüncü. Bu arada kredi borcunu ödeyemeyenlerde de bir artış söz konusu. Takipteki alacaklardaki azami artış 1,1 milyar TL (yüzde 11,2) ile bireysel kredilerde. Takipteki KOBİ kredileri 401 milyon TL (yüzde 4,6), kurumsal/ticari krediler de 216 milyon TL (yüzde 2) artış göstermiş. Son bir yıllık dönemde takipteki alacaklar hesabına 20,8 milyar TL yeni intikal olurken, takipteki alacaklardan 10,7 milyar TL tahsilât yapılmış, 2,8 milyar TL tutarında aktiften silinmiş.



Mart 2014 verileriyle Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 1,8 trilyon TL. En büyük plasman (paranın gelir getirici bir alacağa, bir gayrimenkule veya bir menkul değere ayrılması) kalemi niteliğindeki krediler 1 trilyon 83 milyar TL ile toplam aktifin yüzde 60,2’sini oluşturuyor. Krediler 2013 sonuna göre toplam 35,4 milyar TL (yüzde 3,4) artıyor. Bu arada alınan tedbirlerden sonra kredi kartlarının artış hızı 2013 yılının son çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde azaldı. 2013 yıl sonunda yüzde 56,7 olan taksitli bireysel kredi kartı alacaklarının toplam kredi kartı alacakları içerisindeki payı, Mart 2014 döneminde yüzde 51,4 seviyesine geriliyor. Kredi kartlarının artış hızı 2013 yılının son çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde negatif seviyelere geriliyor. Taşıt kredilerinin artış hızı ise 2011 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren azalış eğilimini sürdürüyor. Yeni düzenlemelerin 1 Şubat 2014’te yürürlüğe girmesiyle azalış giderek hızlanıyor.


Türkiye Bankalar Birliği (TTB) verilerine göre, tüketici ve konut kredisi kullanan kişi sayısı Eylül 2013 itibariyle 14 milyon 191 bin 65. Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) 2013 yılı sonu kayıtlarına göre 56,8 milyon kredi kartı, 100,2 milyon da banka kartı tedavülde. Ekonomik hayat kartlar vesilesiyle dönüyor denilse yeridir.



Sayısal veriler zaten başlı başına sıkıcıdır. Yazıda aktardığımız son 12 seneye ait veriler nasıl da büyük bir iştahla borçlandığımızı gösteriyor. Unutulmamalı ki bu borçlanma, ABD Merkez Bankası (FED) ayda 85 milyar dolar akıtırken, yani yurtdışından para bulmak kolay iken oluşabildi. Şimdi ise rüzgâr maalesef tersine esmekte. FED para musluğunu gittikçe kısıyor, yurtdışından para bulma eskisi gibi kolay olmayacak. Borçların ödenebilmesi için daha az tüketip daha çok çalışmak zorunda kalınacağı âşikar. Evde bekleyen eşe ve çocuklara ekmek götürebilmek için birtakım haksızlıklara ve istismarlara maden işçisi Bayram Çakan örneğindeki gibi ses çıkarılamayacağı da. Öyle bir ülkedeyiz ki birileri Soma’da vicdanları dağlayan faciaya duyulan tepkilere bile "darbe girişimi" diyecek ölçüde gözü bağlı olabiliyor ve âdeta şöyle demek istiyor: Hem her yere borcunuz var hem de çıkıp faciaya tepki gösteriyorsunuz. Susup karın tokluğuna çalışmaya devam edin!



http://ift.tt/1oEE4Gl

Afrika'nın Davos'u sona erdi, organizatörden Türkiye'ye çağrı var

Afrika'nın Davos'u sona erdi, organizatörden Türkiye'ye çağrı var


Gabon'un başkenti Libreville'de bu yıl 3.'sü gerçekleştirilen Afrika New York Forumu sona erdi. Afrika'nın Davos'u olarak bilinen forumda, 50'den fazla ülkeden 1500 katılımcı yer aldı.




Zaman France'a konuşan Afrika New York Forumu'nun organizatörü Richard Attias, Türkiye'den etkinliğe katılımın düşük olduğuna dikkat çekti. Davet için Türk yetkililerle, ticaret odalarıyla görüşmek üzere yardımcılarını Türkiye'ye gönderdiğini kaydeden Fransız organizatör, forumun ilk kez düzenlendiğinden beri Türklerin foruma katılımı konusunda oldukça ısrarcı olduklarını vurguladı. Attias, ''Umarım 2015 yılında 4.'üncüsü düzenlenecek forumda Türkler daha güçlü yer alacaklar.'' ifadelerini kullandı.


Foruma, Gabon Cumhurbaşkanı Ali Bongo Ondimba, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame, Orta Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Catherine Samba Panza'nın yanı sıra Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Simmonds, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Afrika Danışmanı Günter Nooke ile birlikte çok sayıda ülkeden bakan ve diplomat katıldı. Türkiye'yi ise Libreville Büyükelçisi Ahmet Rıza Demirer'in temsil ettiği etkinliğe çok sayda Türk iş adamı da iştirak etti.


RUANDA'NIN BAŞKENTİNE ÖZGÜRCE SEYAHAT EDEMEM

Panelde konuşan Gabon Cumhurbaşkanı Ali Bongo Ondimba, Afrika'nın kalkınması için eğitimin önemine vurgu yaparken, Afrika'nın hızla değişen bir kıta olduğunu kaydetti. Afrika'nın kendi geleceğini artık kendisinin belirlediğini belirten Ondimba, ülkeler arasındaki etkileşimin de güvenlik sorunundan dolayı istenilen düzeyde olmadığını belirtti. Gabon Cumhurbaşkanı, Avrupa'da; Londra'dan Atina'ya, Oslo'dan Roma'ya özgürce seyahat edilebildiğini söyleyerek, ''Ben buradan Ruanda'nın başkenti Kigali'ya, ne araba ne de trenle gidemem.'' dedi. Ondimba, Afrika kıtasında iletişimin artması için ülkeler arasında tren ve araba yolculuğu için gerekli imkânların oluşturulması gerektiğini belirtti.


Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Afrika'nın bahsedildiği gibi geleceğin kıtası değil günümüzün kıtası olduğunu belirterek, Fransa'nın Afrika'yla ilişkilerinde gizli ajandası olmadığına dikkat çekti.


Organizatör Richard Attias ayrıca forumun Afrika ülkelerini harekete geçirmek için çağrı mahiyetinde olduğunu belirtti. Ekonomik ve politik karar vericilerle gençleri bir araya getirdiklerini söyleyen Attias, forumda birçok panelin yanı sıra; tarım, teknoloji, kimyasal petrol ve mesleki eğitim alanında somut projeler üretildiğini ifade etti. Attias, Afrika pazarında yer edinmek için Afrika New York Forumu'nun önemli olduğunu sözlerine ekledi.


BU TOPLANTILAR TÜRKİYE'NİN AFRİKA'DAKİ GÖRÜNÜRLÜĞÜNÜ ARTIRIYOR

Forumda Türkiye'yi temsil eden Libreville Büyükelçisi Ahmet Rıza Demirer de New York Forumu'nun bütün Afrika'yı, özellikle de Orta Afrika'yı ilgilendiren konularda tüm dünyadan kanaat önderlerini bir araya getirdiğini, Afrika'yla ilgili dünyadaki hâkim olan görüşlerin tartışıldığı bir ortam olduğunu belirti. Forumun Türkiye açısından önemine de değinen Demirer, 2008 yılında başlayan Afrika'ya açılım politikasıyla Türkiye'nin Afrika'daki görünürlüğünün artarak belli bir noktaya geldiğine dikkat çekti. Demirer, ''Bu toplantılara katılım sayesinde hem görünürlüğümüzü artırıyoruz. Hem yaptıklarımızı anlatabiliyoruz. Bir de Afrika ile ilgili gelişmeleri takip etme imkânı buluyoruz." dedi.


MUHALEFETTEN HÜKÜMETE SERT ELEŞTİRİ

Batı Afrika'nın güvenlik bakımından en sorunsuz, ekonomik olarak da hızlı gelişen ülkelerinden Gabon'un ev sahipliğinde düzenlenen forum, tartışmaları da beraberinde getirdi. Ülkede muhalefet, 40 milyon Euro'ya mal olduğu belirtilen forumun, ülkenin sorunlarına çözüm olmadığı, gelir dağılımının orantısız olduğu ülkede, forum için ödenen miktarın halka yatırım amaçlı kullanılabileceğini yazdı. Haberlerinde Cumhurbaşkanı ve organizatör Attias'ı sert dille eleştiren gazeteler, "Milyarlar Attias'a istikrarsızlık ise Gabon'a kaldı" ifadelerini kullandı.



http://ift.tt/1nuIm3v

Oyonnax kahramanı Baykal Yıldız taburcu edildi

Oyonnax kahramanı Baykal Yıldız taburcu edildi


Fransız komşusunu saldırganlardan korurken saldırıya uğrayan Baykal Yıldız taburcu oldu. Komşusunu saldırganlardan koruyan Baykal Yıldız'a Valilik Şeref ve Cesaret Takdirnamesi verdi.




Türkiye kökenli çok sayıda vatandaşın yaşadığı Oyonnax şehrinde kadın komşusuna sözlü olarak saldırıda bulunan bir kişiye engel olmak isterken dört kişinin saldırısına uğrayan Baykal Yıldız taburcu oldu.


Söz konusu saldırıda başına ve vücudunun değişik yerlerine darbeler alan ve ağır yaralanan 35 yaşındaki Yıldız'ın göz çukuru kemikleri ile burnunun kırıldığı öğrenildi. İki hafta boyunca hastanede gözetim altında tutulan Yıldız'a bir ay iş göremez raporu verildi. Sağlık durumunun iyiye gitmesinin ardından Yıldız'ın cumartesi günü taburcu edildiği öğrenildi.


Olayla ilgili Zaman France'a konuşan Baykal Yıldız şunları söyledi: “Pazar günü sabah 8:30 sularında yaşadığım evin önünde bir erkeğin yüksek sesle bir kadına bağırdığını duydum. Söz konusu kişinin evime çok uzakta oturmadığını sonradan öğrendiğim. Saldırıya uğranan Rose-Marie'yi rahatsız edecek derecede bağırdığını görünce ne olduğunu anlamak için aşağıya indim ve o kişiye ne olduğunu sordum bana karışmamamı söyledi ve hakaret etmeye başladı. Ben de ona kavga istemediğimi, kadını rahat bırakmasını söyledim. O sırada üç kişi daha geldi ve gelir gelmez üstüme saldırdı.”


İçinden geldiği gibi hareket ettiğini söyleyen Yıldız, Rose Marie isimli kadının zarar görmemesine de sevindiğini belirtti. Saldırıya uğrayan Rose-Marie isimli kadınla hastaneye geçmiş olsun ziyarete gelen Nantua Vali Yardımcısı Elodie Seches Yıldız'ın herkes için örnek bir insan olduğunu söyledi. Ayrıca Seches valiliği adına Yıldız'a örnek davranışı, şeref ve cesaretinden dolayı bir tebrik name verdi.


Saldırganlardan ikisi cezaevine gönderildi

İhbar üzerine olay yerine gelen polislerin Yıldız'a saldırdığı belirlenen kişilerden ikisini gözaltına aldığı öğrenildi. Olay sonrası kayıplara karışan dördüncü kişiyi bulmak içinse devam ettiği öğrenildi.



http://ift.tt/1inCvrf

Balonlar “Dostluk ve Barış” için gönderildi, Adalara kadar ulaştı

Balonlar “Dostluk ve Barış” için gönderildi, Adalara kadar ulaştı


Le Dialogue Kültür Merkezi'nden gönderilen balonlara Avrupa'nın çeşitli şehirlerinden cevaplar geldi.




Strasbourg Le Dialogue Kültür Merkezi'nin düzenlediği kermeste, dernek üyeleri, kültür merkezi öğrencileri ve kermese gelen misafirler dostluk ve barış için gökyüzüne balon bıraktılar. İçinde mektup bulunan balonlara Avrupa'nın farklı şehirlerinden cevaplar geldi. İtalya, İsviçre, ve Almanya’nın çeşitli şehirlerinde balonları bulan kişiler isimlerini adreslerini yazarak veya küçük notlar bırakarak mektupları Strasbourg Le Dialogue Kültür Merkezi'ne geri gönderdiler.


Strasbourg Le Dialogue Kültür Merkezi yetkilileri, “Geri dönüşler olduğunda öğrencilerimiz çok sevindi, öğrencilerimizin yaşadıkları en güzel anılarından biri oldu” dedi.










http://ift.tt/1inCvaO

Fransa'da kriz: Ana muhalefet parti lideri istifa etti

Fransa'da kriz: Ana muhalefet parti lideri istifa etti


Fransa'da ana muhalefet partisi Halk Hareket Birliği (UMP) lideri Jean François Cope, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partinin sahte faturalarla zarara uğratıldığı iddiaları sonrası istifa etti. UMP'den yapılan açıklamada, Cope ile birlikte parti yönetiminin de istifa ettiği kaydedildi.




İstifasını açıklayan Jean François Cope'nin resmi olarak 15 Haziran'da genel başkanlık koltuğundan ayrılacağı belirtildi. Yeni genel başkanın seçileceği Ekim ayına kadar UMP'yi partinin ağır topları eski başbakanlar Alain Juppe, François Fillon ve Jean-Pierre Raffarin yönetecek.


Ana muhalefet parti liderini istifaya götüren süreç, 27 Şubat'ta Le Point dergisinin ortaya çıkardığı iddialarla başladı. Dergi, UMP'nin, seçim mitinglerinin organizasyonu için anlaştığı Jean François Cope'nin arkadaşına ait iletişim şirketi Bygmalion'un partiden sahte faturayla fazla para aldığını yazdı. Durumdan haberdar olan Jean François Cope'nin de buna göz yumduğunu savundu.


14 Mayıs'ta da Liberation gazetesi, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parti mitingleri, konferans ve kongreler için UMP'ye 18 milyon liralık fatura kesildiği, ancak faturalandırılan bazı organizasyonların 'hayali' olduğunu iddia etti. Ayrıca, partide Cope'ye muhalif milletvekili Pierre Lellouche da isminin bir faturada geçtiğini ama bahsedilen organizasyonun aslında olmadığını savundu. UMP milletvekili, olayla ilgili 'kimlik hırsızlığı' suçlamasıyla da suç duyurusunda bulundu. Cope'nin sağ kolu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kampanya direktör yardımcısı Jerôme Lavrilleux de Pazartesi günü yaptığı açıklamada, iletişim ajansı Bygmalion ile parti arasındaki sahte fatura ilişkisinin varlığını kabul etmişti.


Son olarak sahte fatura iddialarının hedefindeki şirket Bygmalion'un avukatu Patrick Maisonneuve'un UMP'nin isteği üzerine 10 milyon euroluk sahte fatura kestiklerini açıklamasından sonra polis, ana muhalefet parti genel merkezi ve Bygmalion şirketinde arama gerçekleştirmişti.


Sahte faturalandırmanın sebepleri için öne sürülen iddialar arasında, Cope'nin iddia edilen miktarı kendi hesabına geçirdiği ya da Nicolas Sarkozy'nin seçim kampanyası için 'rüşvet fonu' olarak kullandığı dile getiriliyor.



http://ift.tt/1tJygh9

Gabon Milli Eğitim Bakanı: Hizmet, daha büyük okullar açsın

Gabon Milli Eğitim Bakanı: Hizmet, daha büyük okullar açsın


Batı Afrika ülkelerinden Gabon'un Milli Eğitim Bakanı Leon Nzouba, ülkesindeki Türk okullarının faaliyetlerinden büyük memnuniyet duyduklarını dile getirdi. Gabon'da Bakan Nzouba'nın da katıldığı 'Türk Günü' kermesinin geliri ise Soma'ya gönderilecek.




Başkent Libreville'de düzenlenen Türk Günü etkinliklerine katılan Milli Eğitim Bakanı Nzouba, Türk-Gabon Uluslararası Özel Okulu'nun çok önemli bir eğitim kurumu olduğunu kaydetti. Bakanı Nzouba, ''Cumhurbaşkanımız ve hükümetimiz olarak, Türk girişimcileri daha büyük okul açmaları için teşvik edip cesaretlendiriyoruz.'' ifadelerini kullandı.


OKULLAR, TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ GÜÇLENDİRİYOR

Türk-Gabon Uluslararası Özel Okulu'nun her sene gerçekleştirdiği matematik yarışmalarıyla ülke eğitimine bilimsel manada büyük katkı sunduğuna dikkat çeken milli eğitim bakanı, ''Bu okul sayesinde öğrencilerimiz Türk eğitim sisteminden yararlanırken birçok dili de öğrenme fırsatı buluyor.'' dedi.


Leon Nzouba, iki dost ülke Türkiye ve Gabon arasında başta diplomatik ve ekonomik olmak üzere güçlü ilişkiler bulunduğunu da hatırlatarak, Türk okulunun bu ilişkileri güçlendirdiğinin altını çizdi. Milli eğitim bakanı, düzenlenen Türk Günü etkinliğinin de buna güzel bir örnek teşkil ettiğini belirtti.


2 ÖĞRENCİYLE BAŞLADIK, 3 OKULLA DEVAM EDİYORUZ

Türk-Gabon Uluslararası Özel Okulu'nun Müdürü Ercan Yılmaz ise okulun eğitime 2008 yılında 2 öğrenciyle başladığını, bugün ise 3 okul ve 240 öğrenciyle devam ettiğini aktardı. Yeni okul inşaatını da gelecek yıl tamamlayacaklarını belirten Yılmaz, ''Daha güzel hizmet etme imkanı bulacağız. Türkiye'yi Gabon'a, aynı şekilde Gabon'u da Türkiye'de tanıtmak bizim üzerimizde bir misyon. Bu misyonu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.'' dedi.


Okullar ve eğitimin ülkelerin birbirini tanıması için hem gerekli hemde çok önemli bir faktör olduğuna dikkat çeken Yılmaz, ''Şu anda yavaş yavaş yetişmeye başlayan çocuklar Türkçemizi öğreniyorlar, Türkçe konuşuyorlar, bizi anlıyorlar. Bizim televizyonlarımızı izliyerek, şarkılarımızı söyleyerek bir sevgi katediyolar. Bizim kültürümüzü de tanıyorlar. Kültürün yanında ekonomik ilişkiler de gelişiyor. Ekonominin gelişmesi için dil büyük avantaj." dedi.


'TÜRK GÜNÜ' KERMESİNİN GELİRİ SOMA'YA

Gabon'daki geleneksel Türk Günü etkinliğini ilk kez Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Gabon ziyareti sırasında düzelediklerin belirten Yılmaz, "İki ülkenin birbirini daha iyi tanıması için düzenlemeye çalışıyoruz. Her yıl biraz daha gelişiyor, katılım biraz daha artıyor." dedi.


Türkiye'den binlerce kilometre uzakta düzenlenen geleneksel Türk Günü etkinliklerine Gabonluların ilgisi yoğun oldu. Milli eğitim bakanının yanı sıra belediye başkanları ve çok sayıda davetli de etkinlikte hazır bulundu. Soma'da hayatını kaybeden madenciler için bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan Türk Günü'nde düzenlenen kermesin gelirinin de yine Soma'ya gönderileceği belirtildi.


Etkinlikte ayrıca, Türk okulunun Gabon genelinde düzenlediği matematik yarışmasının birincilerine de ödüller takdim edildi.



http://ift.tt/1mk9BuR

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Madenciler o çağrıyı dinlemedi

Madenciler o çağrıyı dinlemedi


Manisa'nın Soma İlçesi'nde, 301 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasının üzerinden 13 gün geçtikten sonra, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. adına taşeron olarak da adlandırılan dayıbaşların cep mesajıyla iş başı çağrısı işçilerden, olumlu karşılık bulmadı.




Firmaya ait Işıklar ve Ata Bacası maden ocaklarına, hiçbir işçi çalışmak için gitmedi. Firmanın güvenlik görevlileri de, teknik ekip dışında kimsenin madene girmediğini, onların da havalandırma ve diğer teknik kontrolleri yaptıklarını dile getirdi.


Geçen hafta Salı günü Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.'ye ait maden ocağında yaşanan yangında, 301 işçi hayatını kaybetti. 486 işçi de yaralandı. Facianın ardından başlatılan adli soruşturmada, aralarında firmanın yönetim kurulu başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru ile İşletme Müdürü Akın Çelik'in de aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Madenden yaralı olarak kurtulan işçilerin, savcıya tanık ve mağdur sıfatıyla ifade verme işlemlerinin bugün de devam edeceği öğrenildi.


DAYIBAŞLARINDAN CEP MESAJIYLA ÇAĞRI GELDİ


Facianın ardından Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.'ye bağlı Işıklar ve Ata Bacası ocaklarında da madenciler iş başı yapmamıştı. Ancak olayın üzerinden 13 gün geçtikten sonra dünden (Pazar) itibaren, bu iki ocakta çalışan işçilerin cep telefonlarına taşeron olarak da bilinen dayıbaşlarından mesaj geldi. Dayıbaşları, işçileri, bugünden itibaren işi başı yapmaları çağrısında bulundu. Ancak işçiler, gerekli teknik incelemeler yapılmadan ocağa girmeyeceklerini dile getirdi. Adliye binası önünde toplanan işçilere destek veren CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel de, bu konuya biran önce açıklık getirilmesi çağrısında bulunmuştu.


SERVİS ARAÇLARI BOŞ GİTTİ


Enerji Bakanlığı'ndan da teknik inceleme yapılmadan işbaşı olmayacağı açıklamalarına rağmen, gelen bu çağrı işçileri de tedirgin etti. Birçok madencinin, işini kaybetmemek için çağrıya uyarak bugün (pazartesi) sabah saat 08.00 vardiyasında işe başlayacakları ileri sürüldü. Firma adına dayıbaşlarından gelen işbaşı çağrısı işçilerden olumlu yanıt bulmadı. Sabah saatlerinde, işçilerin her zaman bekledikleri duraklardan servis araçları boş geçti. O servis araçlarından bazıları da, Işıklar ve Ata Bacası maden ocaklarına kadar gitti, ancak içerisinden inen işçi olmadı. Bu ocaklarda sadece, havalandırma ve olası küçük göçüklere onarım amaçlı müdahalede bulunmaları için teknik ekibin beklediği dile getirildi. Bu teknik ekibinde zorunlu olmadıkça ocak içerisine girmedikleri öğrenildi. Ocağın bulunduğu alandan görüntü çekilmesini istemeyen firmanın güvenlik görevlileri de, teknik ekip dışında kimsenin madene giriş yapmadığını, işçilerin en az 1 Haziran tarihine kadar da işbaşı yapmama kararını firmanın yöneticilerine ilettiklerini ifade etti. Maden İş Soma Başkanı Tamer Küçükgencay'da, “İşçilerimiz işbaşı çağrısına uymadılar. Buna işçilerin sağlığı adına izin veremezdik. Bugün Ankara'dan Enerji Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan iş müfettişlerinin gelmesini bekliyoruz. Bu müfettişlerin, iş sağlığı yönünden yapacakları incelemeler sonrasında da, işçilerin madene girip girmeyeceğine karar verilecek. Bizim temsilcilerimiz, şu anda bu maden ocaklarında, bekliyorlar" dedi.



http://ift.tt/1oz6em3

Türk okulu için yaptığı tabela hayatını değiştirdi

Türk okulu için yaptığı tabela hayatını değiştirdi


Khalif Muhammed Kulmie, Somali’de uğradığı silahlı saldırıda bir bacağını kaybetmiş. 21 yıldır tek ayağıyla yaşayan Kulmie’nin hayatı Somali’de faaliyet gösteren Türk okullarına tabela yapmak için gittiğinde değişir.




Okul Müdür Yardımcısı Alper Kılıç, reklamcı Muhammet’e Türkiye’de ayağına protez taktırmak için yardımcı olabileceğini söyler. Ve kendisinin Ankara’da bulunan Turgut Özal Hastanesi’ne gelmesi için yardımda bulunur. Başarılı bir operasyonun ardından koltuk değneklerinden kurtulan Kulmie, Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi Kliniği’nin desteği ile protez ayağına kavuştu. Somali’ye yürüyerek dönecek Kulmie, kendisini bekleyen eşi ve çocuklarına büyük bir sürpriz yapmaya hazırlanıyor. Muhammet’in en büyük sevinci ise iki ayağının üzerinde namaz kılıp secdeye varmak.


Somali’de 1993 yılında uğradığı saldırı sonucu tek ayağını kaybeden Khalif Muhammed Kulmie’nin filmlere konu olacak türden bir hayat hikâyesi var. Caddede yürürken para karşılığı kendisini öldürmek isteyen bir tetikçinin 10 el tabanca atışına maruz kalan Kulmie, yaralı olarak yere düşer. Tetikçi, öldüğünü kontrol etmek için yanına geldiğinde hayatta kalmak adına ölü numarası yapar. Bu küçük numara işe yarar ve Muhammet, sağ kalır. Ancak mermilerden biri bacağındaki atardamara isabet ettiği için günlerce komada kalır. Kenya’ya nakledilir ve bacağı, kalça kemiğinden itibaren kesilir. Somali’ye döndüğünde ortağının bütün paraları alarak kaçtığını görünce ikinci bir yıkım yaşar. Sıfırdan reklam ajansı kurarak tabela işi yapar. Tek amacı, ayağına protez bacak taktırmak olan Muhammet, yıllarca para biriktirmek için çalışır. 2000’de Mısır’da kendisine bir bacak taktırır ancak bu protez bacak hem çok ağır hem çok pahalıdır. Ümidini keser. Zira Mısır hariç bütün Afrika kıtasında ayağına uygun protez takacak doktor ve hastane bulamaz.


Somalililer Türk okullarını seviyor


Artık kimseden yardım almadan günlük işlerini yapabilen Khalif Muhammed Kulmie, “Namaz her şeyden önemli. Tek ayağımla da namaz kılabiliyordum ama artık iki ayağım üzerinde kıyamda duracağım. Ve secdeye gidip oturabileceğim.” diyor. Türk okullarının Somali’de çok sevildiğini ve herkesin çocuğunu oraya göndermeye çalıştığını belirten Muhammet, “Okulun kapasitesi tamamen dolu. Somalililer Türk okullarını çok seviyor. Türklerin misafirperverliği ve yardımseverliği onları çok etkiliyor.” diye konuşuyor.



http://ift.tt/1tcAPWG

Sosyal medya dozunda güzel

Sosyal medya dozunda güzel


Çalışma hayatında teknoloji ile hemhal olan birçok kişi, öğlen arası ya da mesai sonrasında da cep telefonunu elinden bırakmıyor. Ebeveyn ve eşler arası iletişimi koparan bu durum, aile huzurunu da bozuyor. Uzmanlar ise yüz yüze iletişimin ruh sağlığına da iyi geldiğini belirtiyor.




Modern hayatla birlikte gelişen teknoloji, hayatı kolaylaştırmanın yanı sıra insanlar arası iletişimi de azaltıyor. Teknoloji ile birlikte gelen kolaylığı ikili ilişkilerinde ve evlilik hayatında da uygulamak isteyenler, duygu tembelliğine kaçabiliyor. Zira sosyal medya, ailelerin iletişim kurma becerilerini olumsuz etkiliyor. Bütün gün tek başına çalışma temposuna adapte olan eş, eve geldiğinde hayat arkadaşıyla iletişim kurmaya bile yanaşmıyor. İş yorgunluğunu bahane eden çiftler, dinlenmek için de tek başına kalmayı tercih ediyor. Evli çiftler arasında başlayan bu iletişim problemi, zamanla birinci dereceden akrabalara ulaşıyor. Özellikle daha çok ilgi bekleyen anne-babalar, çocuklarına ve torunlarına ulaşamamaktan şikâyet ediyor. Son yıllarda çiftlerin birbirleriyle iletişim kurmaktan kaçıp, sosyal medyada vakit geçirmeyi tercih ettiğini söyleyen Uzman Psikolog Nesteren Gazioğlu, “İletişim aile içi etkileşimi canlı tutan önemli dayanaklardan birisidir. İletişim sözel ya da bedensel olarak kurulabilir. Önemli olan her aile bireyinin anlaşıldığını hissetmesidir.” diyor.


İlişkilere yatırım yaptıkça ailenin güçleneceğini belirten Gazioğlu, aile içerisinde doyumun önemli olduğunu kaydediyor. Kaliteli zaman geçirmek, günlük tecrübeleri paylaşmak, birlikte gelecek hakkında hayaller üretmek gibi faaliyetlerin bu doyumun bir parçası olduğunu aktaran uzman, “Aile içi doyumun azaldığı noktalarda kişi bu doyumu dış mecralarda, dış bağlantılarda, dış ilişkilerde ya da çeşitli bağımlılıklarda tatmine gider. İnterneti, sosyal medyayı ya da oyunları bir amaca hizmet etmeden, sadece zaman geçirmek için kullanım da bu boşlukla alakalıdır.” ifadelerini kullanıyor.


İnsanların günlük hayatta baş edemediği problemler sebebiyle sanal ortamda kendisine yeni bir kimlik oluşturduğuna değinen Gazioğlu, zamanla bu sanal ortamın kişiyi normal hayattan daha da uzaklaştırdığını dile getiriyor. İnsanların başkalarında gördükleri hayatları yaşama ve onlara özenme hissiyatı oluştuğunu ifade eden uzman psikolog, “Kullandığımız Facebook, Twitter gibi sosyal hesaplar, bu dünyanın içinde görünür olma çabamızın bir göstergesi. Bu, varlığımızı kanıtlama çabasıyla ve ilgi görme isteğiyle de birleşebiliyor. Bu durumun evliliklere yansıması daha çok beklentilerin yükselmesine yol açıyor. Bu da evliliklerde sıkça problemlerin yaşanmasına neden oluyor.” diye konuşuyor.


Bugün çocukların teknolojinin içine doğduğunu ve internet okuryazarı olmalarının kaçınılmaz olduğunu kaydeden uzman, şunları öneriyor: “İnsan sosyal bir varlıktır. İlişki kurmak, etkileşim içerisinde olmak ruhsal gelişimimiz açısından önemli. Televizyon, bilgisayar ve telefona ayırdığımız vakti daha kısıtlı tutup, eşimizle olan zamanları daha kaliteli hale getirmemiz, evliliğimiz adına önemli bir adım olacaktır.”



http://ift.tt/1no7uZM

Hepatit C'nin tedavisi artık mümkün

Hepatit C'nin tedavisi artık mümkün


Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sıla Akhan, Hepatit C'nin, yeni ilaçların kullanıma başlanmasıyla birlikte, kronikleşen diğer virüslere göre daha şanslı bir konumda bulunduğunu söyledi. Hepatit C'de önceki yıllarda ikili tedavi uygulanarak, hastalarda yüzde 50 oranında etki etme imkanı bulduklarını belirten Akhan, "Geçen yıl geliştirilen tedaviyle birlikte yüzde 70'lere kadar çıktı. Avrupa ve Amerika'da onaya giren iki ilaçla da yüzde 90'lara, bazı gruplarda yüzde 100'lere varan başarı ortaya çıkacak. Hepatit C için bunlar önemli haberlerdir." dedi.




Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (Klimik) Derneği bünyesinde oluşturulan Viral Hepatit Çalışma Grubu (VHÇG) tarafından düzenlenen Ulusal Viral Hepatit Sempozyumu'nun beşincisi Nevşehir'in Ürgüp ilçesine bağlı Ortahisar beldesinde başladı.


HEPATİT C'NİN TEDAVİSİ ARTIK MÜMKÜN


Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sıla Akhan, kongrede basın mensuplarının sorularını cevapladı. Hepatit B ve C'de bulaşma yolları aynı olmasına rağmen Hepatit B'de, C'deki kadar başarılı durumda olunmadığını kaydeden Akhan, bunun Hepatit C virüsünün yapısından kaynaklandığını ifade etti. Prof. Dr. Sıla Akhan, hepatit C virüsün infeksiyonunun tedavisinde, hepatit B virüsünden farklı olarak tam kürün söz konusu olabildiğini kaydetti.


Bulaşma yollarının aynı gibi görünmekle beraber, hepatit C virüsünün karaciğer hücresine girdiğinde hücre çekirdeğine uğramadığını ifade eden Sıla Akhan, şöyle dedi: "Hepatit B virüsü ise çekirdeğe girer ve bu yüzden virüsü vücuttan tam olarak atmak çok zorlaşır. Hepatit C tedavisinde bu yüzden tam kürden bahsetmek mümkündür. Ama yakın zamana kadar olan tedavi opsiyonları ile sadece tek bir tedavi şekli ile kür elde etmeye çalışılıyordu. Bu şekilde hastaların yaklaşık yarısında tam kür sağlanabiliyordu. Tedavi edilemeyen diğer yarı için bir kez daha aynı tedavinin uygulanması dışında bir seçenek ne yazık ki yoktu. İkinci kez aynı tedaviyi alan hastada da kür olasılığı birinciye göre oldukça düşüktü. Fakat son dönemde ortaya çıkan yeni ilaçlar sayesinde tedavi opsiyonları bir iken, altıya yükselmiştir. Böylelikle hastalarda tam kür yüzde 90'lara ulaşabilmektedir. Tedavi seçenekleri oldukça pahalı olmasının yanı sıra yan etkileri dolayısıyla hem hasta hem de hekim için oldukça zahmetli bir süreçtir. Ancak bütün bu zorluklar aşılırsa tedavi başarısı yüz güldürücü olmaktadır. Bizim ülkemizde henüz Sağlık Uygulama Tebliği'ne girmeyen bir iki ilaç bulunduğu için bahsettiğim altı opsiyon henüz kullanımda değildir. Ama zaman içinde bizim de kullanmamız mümkün olacaktır kanısındayım. Her bir hasta için tedavi maliyeti son derece yüksektir. Hepatit hastaları eğer tanı almışlarsa mutlaka konuyla ilgilenen bir hekimin kontrolüne girmeleri gerekir. Hastalık kronik bir süreç olup, çok iyi yönetilmeye ihtiyaç gösterir. Hastalık tanısı olmayan kişiler ise bu önde tetkiklerini hekimden bizzat talep etmelidir. Çünkü hastalık çok sinsidir ve siroz olana kadar herhangi bir şikayete sebep olmayabilir. Hekim kontrolünde olunduğu zaman hem tedavi edilme şanslarını kullanmaları hem de birtakım komplikasyonlara zamanında müdahale imkanı olabilmektedir. Ama ne yazık ki tedaviyi etkileyen çok sayıda faktör var. Genotip 1, Türkiye'de hakim durumda bulunuyor. Bu çok zor tedavi edilen bir grup. Diğer 6 tip genotipten en zor tedavi edilen Türkiye'de. 2 veya 3 olsaydı tedavi daha kısa sürede ve başarılı oluyordu. Ama Türkiye'de yüzde 90 oranında Genotip 1 bulunuyor. Bu tipte de yeni teknikle tedavilerde başarı yüzde 100'lere ulaştı."


KRONİKLEŞEN HEPATİTLER SORUN OLUYOR


Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Ayaz ise yaptığı açıklamada, Hepatit'in A, B, C, D, E gibi çeşitleri olduğunu, bu virüslerden iki tanesinin ağız yoluyla bulaştığını kaydetti. Ağız yoluyla bulaşan virüslerin vücutta kalıcı olmadığını, kendiliğinden temizlendiğini, herhangi bir tedaviye ihtiyaç duymadığını anlatan Ayaz, "Ama B, C ve Delta Hepatiti ise bir çok kişi de kendiliğinden iyileşebiliyor. Özellikle B, yetişkinlerde yüzde 95 geçirdikten sonra kendiliğinden iyileşebiliyor. Çocuklar, annede doğum esnasında aldığı zaman kalıcı olabiliyor, kronikleşebiliyor. Mutlaka ilaçla tedavi gerekiyor. B ile birlikte Delta'da bunun üzerine eklenebiliyor. Bu da hastada erken yaşta siroza neden olabiliyor. Hepatit C'de kan ve kan ürünleriyle bulaşabiliyor, bunlar da kronikleşebiliyor. En çok kronikleşen Hepatit B, çocuklarda yüzde 95'e kadar, yetişkinlerde yüzde 5, Hepatit C ise özellikle yetişkinlerde görülüyor ve yüzde 90'un üzerinde kronikleşebiliyor. Bunlarda erken yaşta siroza neden olabiliyor. Bu grubun mutlaka ilaç kullanması gerekiyor. Hepatit B ve Delta'da benzer tedaviler kullanılıyor. C'de ise daha farklı bir tedavi yapılıyor.


Hepatit C, hemen hemen bütün bölgelerde birbirine yakın yüzde bir civarında bulunuyor. Ama uyuşturucu kullanan gruplarda, diyalize girenlerde, şekeri olan hastalarda daha fazla görülebiliyor. Hepatit B ve Delta ise Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da daha fazla görülüyor. Hepatit B'nin aşısı var. Gittikçe azalıyor. C'nin ise aşısı olmadığı için yüzde bir oranında bile olsa karaciğer nakline veya siroza yakalanan hasta sayısı daha fazla oluyor." dedi.


Sempozyumda, Türkiye'de ve dünyada çeşitli boyutlarıyla sorun olmaya devam eden viral hepatitlerin tedavi deneyimli HCV hastalarının yönetimi konusu uzmanlarca tartışılacak. Tedavisinde sorun yaşanılan HCV olgularının yönetiminde yeni kullanıma giren ve üzerinde çalışılan ajanların yerinin gözden geçirilmesi, bilgi ve deneyimlerin paylaşılması sağlanacak.



http://ift.tt/1tcAOSC

Eşler arası sırrı ifşa etmek aileye saygınlığı yok ediyor

Eşler arası sırrı ifşa etmek aileye saygınlığı yok ediyor


Güven, aile kurumunu ayakta tutan en önemli unsurlardan biri. Ancak aile içerisinde yaşanan küçük problemlerin eşler tarafından yakın arkadaş ve akrabalarla paylaşılması, eşler arası güveni sarsıyor. Aynı zamanda aile mahremiyetini de ihlal eden bu duruma karşı evlilik uzmanları, çiftin önce kendi arasında iletişim kurmasını öneriyor.




Sekiz yıllık evli Kadriye C., aile dostu Ayşe Ş.’nin “Eşinle tartışmalarınıza, mutsuzluğunuza çok üzülüyoruz. Ama kocan her tartıştığınızda eşimi arayıp dertleşmek için dışarı çağırıyor, sabaha kadar da salmıyor.” sözleriyle şaşkına döner. Zira aile mahremiyeti sayılan ufak tartışmalarını eşinin, arkadaşıyla paylaştığından habersizdir. Üstelik arkadaşı da aynı mahremiyeti kendi eşine anlatmıştır. Duygusal bağlarının da bu noktada koptuğunu söyleyen Kadriye Hanım, bu güvensizliğin boşanmaya giden yolun başlangıcı olduğunu belirtiyor. Çünkü Kadriye Hanım, gizli kalmayan mahremiyetlerini bir altın gününde çok incitici bir şekilde öğreniyor. Kadriye Hanım, arkadaşının, “Sizin yüzünüzden bizim evin huzuru da kalmadı.” ifadelerini duyduğunda “Başımdan aşağıya kaynar sular dökülür gibi hissettim.” diyor. Kadriye Hanım’ın hikâyesi, aile içi sırların ifşa edilmesiyle dağılan yuvalardan sadece birini anlatıyor. Buna benzer birçok hikâye yaşanıyor toplumda. Hepsinin sonu aynı bitmese de aile arasındaki muhabbetin, güvenin azalmasına neden oluyor.


Eşler arası paylaşımlar, aile içinde muhabbetin artması için en önemli vesilelerden biri. Bu paylaşımlar aynı zamanda çiftler arasındaki güvenin de artmasına olanak sağlıyor. “Ailenin mahremiyet sınırı evin paspasıdır.” diyen evlilik ve iletişim uzmanı İnci Yeşilyurt, eşler arasındaki sıkıntıların kumar alışkanlığı, uyuşturucu, alkol bağımlılığı, şiddet, sadakatsizlik gibi bazı istisnalar dışında kesinlikle evin içinde kalması gerektiğini söylüyor. “Yakınlarınıza o anda sinirle veya üzüntü ile paylaşımda bulunmanız ile siz anlık olarak rahatlarsınız ama yakınlarınız ellerinde olmadan, iyi niyetle yanlış yönlendirebilir, taraf tutabilir. En önemlisi de siz bir süre sonra eşinizle barışır ve yaşanılanları unutursunuz ama yakınlarınız asla unutmaz, saygınlık kaybolur.” ifadelerini kullanan uzman, eşlerin bütün yaşadıklarını arkadaşlarıyla paylaşmalarının aile mahremiyetini de yıprattığını kaydediyor. Erkeklerin kendini dışarı atıp arkadaşlarına serzenişlerde bulunabildiğini aktaran Yeşilyurt, “Aslında o anda arkadaşının gözünde kendi soyadını taşıyan eşinin imaj kaybına neden oluyor.” diyor. Kadınların ise hemen telefona sarılıp abla, anne ve arkadaş gibi yakınlarını arayıp ağladığını dile getiren Yeşilyurt, problemin kısa bir sürede çözülebilecekken, büyütülerek eşler arası saygınlığı yok ettiğini vurguluyor. Uzman, şu önerilerde bulunuyor: “Bu durumda yapılması gereken, kendimizi dışarı atmak ya da telefona sarılıp şikâyet etmek değil, sıkıntıları önce kendi aramızda konuşmak olmalıdır. Bu şekilde aile mahremiyeti de korunmuş olur. Evlilik aynı hayat yolunda sırt sırta verip her koşulda birlikte yürüme çabasıdır. Eşler her hallerini saygı çerçevesinde öncelikle birbirleriyle paylaşmalı.”



http://ift.tt/1no7ucc

Erdoğan’ın konuşmasının bedelini ödeyeceğiz

Erdoğan’ın konuşmasının bedelini ödeyeceğiz


Başbakan Erdoğan’ın Köln ziyaretinin AB ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini söyleyen Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, Erdoğan’ın artık olumsuz Türkiye’nin ‘simgesi’ olduğunu savundu. Özdemir, Almanya Başbakanı Merkel’in yuhalanmasının çok çirkin olduğunu ve ‘bedelini ödeyeceklerini’ vurguladı.




Almanya’nın en önde gelen Türk asıllı siyasetçilerinden Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Köln ziyaretini çok sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan’ın Köln konuşmasını Zaman’a değerlendiren Özdemir, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yuhalanmasının çok çirkin olduğunu, hafızalarda kalacağını ve ‘bedelini’ ödeyeceklerini söyledi. Erdoğan’ın artık olumsuz Türkiye’nin ‘simgesi’ olduğunu ifade eden Özdemir, ziyaretin AB ilişkilerini de olumsuz etkileyeceğini vurguladı. Alman siyasetçi, ‘Erdoğan, Almanya’yı yüzde yüz kaybetmiştir’ dedi. Özdemir’in sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:


Başbakan’ın konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bu noktadan sonra ağzıyla kuş tutsa maalesef öyle bir noktaya geldik ki bir şey değiştirmez artık. Sanki bir canavar geliyormuş gibi bir beklenti vardı Alman kamuoyunda. Türkiye’deki maden felaketi ve daha önceki konuşmalarından öyle bir resim oluştu ki insanlar neredeyse çocuklarını kilitleyecekler tehlikeden ötürü. Öyle müthiş bir korku oldu. Erdoğan, bundan sonra bu imajı kolay kolay değiştiremez. Türkiye’nin imajını da çok olumsuz etkiliyor. Son senelerde buralarda olumlu bir imaj vardı. O imaj tamamıyla çöktü, tersine döndü ve olumsuz bir Türkiye imajı oluştu. Erdoğan, bu olumsuz Türkiye’nin simgesi oldu.


Erdoğan’a Alman kamuoyunun tepkisi çok abartılı değil mi?


Facebook sayfama baktığımda şunu görüyorum hayranları da, eleştirenleri de abartıyor. Hayranları sütten çıkmış ak kaşık gibi neredeyse tapınıyorlar, tamamıyla hatasız, kusursuz bir insan haline getiriyorlar. Eleştirenlerin bir kısmı da Hitler benzetmesi ile çok büyük bir hata yapıyor. Putin benzetmesi olur çünkü gerçekten otoriter bir rejime dönüştürüyor Türkiye’yi. Hitler benzetmesi çok ölçüsüz. Genelleştirmemek kaydıyla iki taraf da hata yapıyor. Abartılı yaklaşımlarla Türkiye’nin buradaki algısını çok olumsuz etkiliyorlar.


Merkel, salonda yuhalandı


Merkel sözü sarf edildiğinde salonun yuhalaması çok kötü bir izlenim bıraktı. Çok çirkin oldu. Bu hafızalarda kalacak. Bunun bedelini ödeyeceğiz. Şu mesajı veriyor: Burada yaşıyorsun, buranın ekmeğini yiyorsun, vergini burada veriyor, çocuklarını burada okula gönderiyor, sosyal devletten istifade ediyorsun. Aynı zamanda buranın başbakanını yuhalayıp başka bir ülkenin başbakanına tapıyorsun. Yine sadakat meselesini gündeme getiriyor. Biz 50 senedir uğraşıyoruz. “Sadık vatandaşız” diyoruz, “Bize güvenin, korkmaya gerek yok.” diyoruz. Oraya gidenlerin bıraktığı imaj bu söylediklerimizi çökertiyor.


Erdoğan, birçok kesimi yuhalattı salonda


Düşman topraklarında yaşayan bir toplum haline dönüştü oradaki insanların imajı. Bu kadar mutsuzsanız burada ne işiniz var? Böyle bir hayranlık Alman siyasetinde olmayan bir şey, destekler ama tapmaz. Sonuçta insanız, hepimiz bir gün bu dünyadan ayrılacağız. İnsana tapmak hem şaşırtıyor hem korkutuyor. Karşı gösteri yapanlar da ‘Türkiye’deki iç tartışmalar buraya mı geliyor?’ korkusunu pompalıyor. PKK eylemleri, otobanlarda yangınlar akla geliyor. Eskiden Türk Kürt, sağcı solcu cepheleşmesi vardı, şimdi Erdoğan taraftarları ve muhalifleri mi kamplaşıyor endişesi yayılıyor.


Erdoğan’ın Avrupa’daki imajı uzun yıllar çok olumluydu. Bu konuşmadan sonra nasıl?


Kendisinin başarılarını kendisi şu an yıkıyor ve yıkmaya devam ediyor.


Türk asıllı bir siyasetçi olarak siz ne diyorsunuz Alman kamuoyuna?


Eskiden “Herhalde şunu demek istedi, detayları bilse farklı söylerdi.” diyorduk. Vazgeçtik, savunulacak bir tarafı yok artık. Almanya’nın en olumlu bakan kesimleri bile ‘Yeter bu kadar da olmaz’ diyor. Erdoğan, Almanya’nın yüzde yüzünü kaybetti.



http://ift.tt/1no435f

Almanya’dan Erdoğan geçti

Almanya’dan Erdoğan geçti


Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı miting gibi konuşmalar Almanları yıllardır rahatsız ediyordu.




Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un karşılıklı sert eleştirili Türkiye ziyaretinin ardından Başbakan Erdoğan’ın ağır sözleri ve Köln’de bunlara cevap vereceğini ifade etmesi, Alman tarafının rahatsızlığını daha da artırdı. Hem Türk hem Alman medyasının yayınları, Alman siyasilerin demeçleri gerginliği iyice yükseltti. Birçok siyasi, Başbakan Erdoğan’ın gelmemesi, Türkiye’deki sorunları Almanya’ya taşımaması gerektiğini ifade etti. “Gelmeyin, burada istenmiyorsunuz” başlığını atan gazeteler oldu. Avrupa Alevi Federasyonu, Başbakan Erdoğan’ın her ziyaretinde olduğu gibi karşıt gösteri organize edeceğini açıkladı. Polisin güvenlik endişesi arttı. Hatta toplantının iptali bile gündeme geldi. Neticede sakin tavrıyla dikkat çeken Başbakan Angela Merkel de konuştu ve Başbakan Erdoğan’a daha önceden yaptığı gibi yapmayıp “Köln’de itidalli konuşması” ricasında bulundu.


Başbakan Erdoğan cumartesi öğlen sonrası 1 milyona yakın Türk’ün yaşadığı NRW eyaletinin en canlı şehirlerinden biri olan Köln’e geldi. Özel uçağı askeri havaalanına indi. Pasaport kontrolü yapılmadı. Köln’ün içinden yol kenarlarındaki Türklerin sevgi gösterileri arasında kalacağı otele geçti. Aracın geçişinde protesto etmek isteyenlere polis izin vermedi. Protestoculara meşhur Köln Dom Kilisesi’nin meydanı ve onlara açılan caddeler ayrılmıştı. 70 bin denilse de polis kayıtlarına göre 45 en fazla 50 bin protestocu vardı. Köln, bir yabancı başbakanın hem alkışlanıp hem protesto edildiği bu kadar kalabalık bir gösteriye ilk kez şahitlik etti. Gelenlerin hepsi Kölnlü değildi. Başka şehir ve ülkelerden de gelenler vardı. Yine otobüsler kaldırılmıştı.


Köln, Köln olalı böyle eziyet görmeyen Alman polisi ise iyi bir organizasyon yapmıştı. Ren Nehri ile ayırdığı iki Türk kalabalığını birbirinden uzak tutmuştu. Ne TOMA’lar geldi. Ne gaz bombaları atıldı. Tek olay olmadan insanlar sağ salim evlerine gönderildi. Protestocular içinde, binlerce olmasa da, Almanlar da vardı. Başbakan Erdoğan’ı alkışlayanlar arasında ise hiç Alman yoktu. Kimse Alman bayrağı sallamadı. Arena’ya tek bir Alman yetkili de gelmedi.


Başbakan Erdoğan, Merkel’in “itidalli ol” ricasına uymaya çalıştı. Gauck, ateist Aleviler, ırkçılık, PKK konularına hiç değinmedi. Paralel yapıyı kısa geçti ama kendisine ağır eleştiriler yönelten Alman medyasına yüklendi. Durgundu ve yorgun görünüyordu. Soma’nın üzerindeki tesiri belli oluyordu. Kalabalığı coşturmasına gerek yoktu. Kitle zaten aşırı coşkuluydu. ‘Alman komplosuna’ girmedi. Türklerin Almanya’daki sorunlarını geçiştirdi. Geldiği gibi sakince Türkiye’ye döndü.


Almanya’da ertesi gün yapılacak seçimlere çok az ilgi gösteren Türklerin Türkiye siyasetine aşırı ilgisi yadırgandı. Alman medyasının hepsi Başbakan’a ağır cevaplar verdi. Almanya’da zaten bölük pörçük olan Türk toplumu biraz daha ayrıştı. 10. yıl etkinliğini yapan ev sahibi Avrupa Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) varlığı hissedilmedi. Projeleri anlatılmadı. Türkiye’den gelenlerin ve mitingin masrafını kimin karşıladığı sorusu ortada kaldı.


Attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Bence değmedi…



http://ift.tt/1ijvaZS

Makedonya'da sel tehlikesi yaşanıyor

Makedonya'da sel tehlikesi yaşanıyor


Bosna Hersek'i ve Sırbistan'ı vuran sel felaketi sonrası Makedonya'da da gece saatlerinde başlayan şiddetli yağışlar sürüyor.




Başkenti Üsküp'te yağışlar nedeniyle yollarda çok sayıda araç su altında kaldı. Maddi hasarın artmasından ve can kaybı yaşanmasından korkuluyor.



http://ift.tt/1ijv8RI

Sosyal medyada tebrik yağmuru

Sosyal medyada tebrik yağmuru


Önceki gün sona eren 67. Uluslararası Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye alan Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu, hem Türkiye’de hem de dünyada ses getirmeye devam ediyor.




Amerika’nın Sesi (VOA), “Altın Palmiye 32 yıl sonra yeniden Türkiye’nin” başlığını kullandığı haberinde “Nuri Bilgi Ceylan, sinemanın dev isimlerini geride bıraktı.” dedi. VOA, 1982 yılında Yılmaz Güney’in ardından Türkiye’den Altın Palmiye kazanan ikinci yönetmen olduğunu belirttiği Nuri Bilgi Ceylan’ın zaferini, “Yıllardır Cannes’da, en iyi yönetmen, jüri özel ödülü ve büyük ödül alarak adım adım Altın Palmiye’ye yaklaşan Nuri Bilge Ceylan, sinemanın dev isimlerini geride bırakarak, sonunda ‘Kış Uykusu’ ile Cannes’ın en iyisi seçildi. Nuri Bilge Ceylan ödülünü Gezi olaylarında yaşamını yitiren Türk gençlerine adadı.” sözleriyle değerlendirdi. Haberde şöyle devam edildi: “Fransa’nın Cannes kentinde yapılan 67’nci Uluslarararası Cannes Film Festivali’nden sonunda beklenen haber geldi. Cannes’da filmi gösterildikten sonra, pek çok sinema eleştirmeni tarafından ‘favori’ olarak tanımlanan Ceylan son güne kadar favori isimler arasında kaldı. Haluk Bilginer’in oynadığı ‘Aydın’ karakteriyle Türk aydınının çıkmazını ve iç kavgalarını anlatan 3 saat 16 dakikalık filmi izleyen sinema eleştirmenleri, ‘Film öyle akıcıydı ki, 3 saat nasıl geçti anlamadık. Ceylan, yeni ‘Türk Bergman’ı’ yorumlarını yapınca Ceylan’ın adı son ana kadar, Mike Leigh, Xavier Dolan ve Jean Luc Godard ile birlikte Altın Palmiye’nin favorileri arasında anıldı.”


“Çok dürüst, fazlasıyla merhametsiz”


Festivalin jüri başkanı, Oscar ve Altın Palmiye ödüllü yönetmen Jane Campion ise ödül töreninden sonra yaptığı basın toplantısında, “Filmi seyretmeden önce biraz çekinceliydim. Tanrım! Tuvalet molası vermem gerekir diye düşünüyordum. Fakat koltuğuma oturdum ve film o kadar harika bir ritimle ilerledi ki beni hemen içine çekti. Birkaç saat daha seyredebilirdim. Tek kelimeyle başyapıttı! Kadın karakterlere bayıldım; her karakterde kendimi bulduğumu söyleyebilirim. Filmin esas kabiliyeti ne kadar dürüst olduğu. Fazlasıyla merhametsiz. Eğer Nuri Bilge Ceylan kadar dürüst olma cesareti gösterebilseydim kendimle gurur duyardım.” dedi. The New York Times’ın sinema yazarı Manohla Dargis, “Nuri Bilge Ceylan’ın ödüllü filmi yaşamı, ölümü, iyiyi, kötüyü; doğal dünyanın güzelliğini ve iletişim sanatını inceliyor.” şeklinde duygularını ifade etti.


İngiliz gazetesi The Guardian’ın eleştirmeni Xan Brooks, “Muhteşem bir film. Kış Uykusu, Nuri Bilge Ceylan’ın psikolojik derinlik konusunda Ingmar Bergman kadar titiz olduğunu gösteriyor.” dedi ve ekledi: “Kış Uykusu, karanlık halısına Bergman’ın destansı inanç üçlemesini oyalıyor ve üzerine Sartre’ın vecizelerini ustalıkla nakşediyor.”


Sosyal medyada tebrik yağmuru


Ödül açıklandığı andan itibaren Twitter, Facebook ve Instagram'dan Nuri Bilge Ceylan ve ekibine tebrik mesajları yağdı. Kutluğ Ataman, Cem Yılmaz, Haluk Bilginer, Melike Demirağ, Genco Erkal, Nilüfer, Ozan Güven, Ömer Faruk Sorak ekibe teşekkürlerini iletti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Ceylan'ı arayarak ve telgraf göndererek tebrik etti. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik de kutlama mesajı yayınladı.


Sosyal medyada tebriklerin dışında en çok konuşulan ve merak edilen başka bir konu daha vardı: 7 milyon izleyici rekoru kırılan Türkiye'de, Altın Palmiyeli Kış Uykusu'nu kaç kişinin izleyeceği sorusuydu. Zira yönetmenin Kış Uykusu'ndan önce çektiği ve kendisine Cannes'da jüri özel ödülü getiren Bir Zamanlar Anadolu'da filmini 161.181 kişi izlemişti.


Haluk Bilginer/Oyuncu: Tüm güzel sözleriniz ve kutlamalarınız için sonsuz teşekkürler. "Kış Uykusu" gözlerimizi açtı... NBC ve emeği geçen herkes sağ olsun.


Kutluğ Ataman/Yönetmen: Sinemamızın 100'üncü yılında daha güzel bir haber gelemezdi. Teşekkürler NBC. Teşekkürler Zeynep.


Genco Erkal/Oyuncu: Helal olsun sana Nuri Bilge Ceylan! Çileli ülkemizin yüzünü güldürdün. Ödül konuşman için ayrıca kutluyorum. Filmi sabırsızlıkla bekliyoruz.


Melike Demirağ/Sanatçı: Yılmaz Güney ve Nuri Bilge Ceylan, zor ve acılı zamanları umutlandıran sanatçılar oldular. Bu toprakların yürekli insanları.


Ömer Faruk Sorak/Yapımcı: Dış politikanın yapamadığını, bir film yapar mı? Yapar. Teşekkürler Nuri Bilge, Demet Akbağ, Haluk Bilginer, Melisa Sözen. Ve emeği geçen arkadaşlar.


Cem Yılmaz: Memleketini, insanını sevmek, onu anlamaya çalışmak; öyle değil böyle olur. Tebrikler Nuri Bilge Ceylan.


Derya Köroğlu/Yeni Türkü: Altın Palmiye'yi almak büyük başarı. Nuri Bilge Ceylan'ı ve ekibini yürekten kutluyorum. Yılmaz Güney'e selam.


Halit Ergenç/Oyuncu: Tebrikler Nuri Bilge Ceylan ve tebrikler bütün Kış Uykusu ekibi ve oyuncuları. Helal olsun hepinize. Daha nice ödüllere yolunuz açık olsun.



http://ift.tt/1no0Y5f

Trabzonspor, Florent Malouda ile yollarını ayırıyor

Trabzonspor, Florent Malouda ile yollarını ayırıyor


Trabzonspor, sezon başında büyük umutlarla transfer edilen yıldız futbolcu Florent Malouda ile yollarını ayırıyor. Bütün haklarından feragat ederek serbest kalmak isteyen tecrübeli futbolcunun, bu talebine bordo mavili kulübün sıcak baktığı ve resmi prosedürler tamamlandıktan sonra sözleşmenin feshedileceği öğrenildi.




Sezon başında bonservis bedeli ödenmeden Chelsea'dan transfer edilen Fransız futbolcu Malouda ile yılık 2 milyon 500 bin Euro garanti ücret karşılığı 2 yıllık anlaşma yapılmıştı. Bordo mavili camianın çok şey beklediği deneyimli oyuncu, özellikle Hami Mandıralı'nın göreve gelmesinin ardından kadroya girmekte zorlandı. Ailesini gerekçe göstererek sık sık ülkesine giden Fransız futbolcu, Bursaspor maçının ardından da izinsiz olarak ülkesine gitti ve bir daha da geri dönmedi.


Yaşanan olayların ardından da bir yıl daha sözleşmesi olmasına rağmen Malouda'nın Trabzon'a dönmeye sıcak bakmadığı, yönetimin de deneyimli oyuncu ile yolları ayırmak istediği belirtiliyordu. Fransız futbolcunun, geleceğe dönük haklarından vazgeçerek sözleşmesini feshetmek istediği öğrenildi.


Malouda'nın, avukatları aracılığıyla Trabzonspor kulübüne gönderdiği yazıda, "Geleceğe dönük hiçbir talebim yok. Alacağım da yok. Geldiğim gibi gitmek istiyorum." dediği öğrenildi. Bordo mavili yöneticilerin de bu teklife sıcak baktığı, resmi prosedürler tamamlandıktan sonra Malouda'nın sözleşmesi feshedileceği belirtildi.


Trabzonspor yönetimimin, teknik sorumlu Hami Mandıralı'nın raporu doğrultusunda Bosingwa, Bouceanu, Hernique ve Adrian dışında diğer yabancılarla da yollarını ayırayacağı belirtildi. Bazı tekliflerin geldiği belirtilen Souleyman Bamba için de Dünya Kupası maçlarının bekleneceği, oyuncunun performansına göre iyi bir borservis bedeliyle elden çıkartılmasının planlandığı kaydedildi.



http://ift.tt/1k8oai1

AP seçimlerinde aşırı sağ depremi

AP seçimlerinde aşırı sağ depremi


Geçen yerel seçimlerde olduğu gibi Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de süpriz Milli Cephe (FN) partisinden geldi.




Milli Cephe partisi (FN) Cumhurbakanlığı ve yerel seçimlerde gözlemlenen oy artışını Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde de sürdürdü. FN'in, AP seçimlerini birinci parti olarak kazanması ise Fransa'da büyük ses getirdi.



AP seçimlerinde Fransa başta olmak üzere birçok ülkede Avrupa Birliği karşıtı aşırı sağ partiler oylarını artırdı.Fransa’da aşırı sağcı parti Milli Cephe’nin (FN) açık ara farkla birinci parti olarak zafer kazanması ise deprem etkisi yaptı. Fransa’nın AB’den ayrılmasını savunan Marine Le Pen liderliğindeki FN, yüzde 25’le birinci parti olarak AP’ye 23 milletvekili göndermeye hak kazandı. Sağ Halk Hareketi Birliği (UMP) yüzde 20’yle ikinci olurken, iktidardaki Sosyalist Parti yüzde 14’te kalarak büyük bir hezimet yaşadı. Fransa Başbakanı Manuel Valls, Milli Cephe’nin zaferinin “bütün Avrupa’yı sarsan bir deprem” olduğunu söyledi. AB karşıtı Le Pen, “Bugün aldığımız sonuç, AB’nin kitlesel bir şekilde reddi anlamına geliyor. Kendi milli kimliğimizi tekrar kazanmak için gideceğimiz uzun bir yolda ilk adım.” dedi. Le Pen, Milli Cephe’nin Fransa’nın en büyük siyasi gücüne dönüştüğünü kaydederek, Cumhurbaşkanı François Hollande’a yeniden seçime gidilmesi için milli meclisi feshetme çağrısı yaptı.


Fransa’da aşırı sağ büyük zafer kazanırken birçok AB üyesi ülkede aşırı sağ partiler oy oranını büyük oranda artırdı. Almanya’da AB karşıtı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) yüzde 7 oy alarak sürpriz bir sonuca imza attı. İngiltere’de AB karşıtı UKIP ilk tahminlere göre oyların yüzde 20’sini aldı. Danimarka, Avusturya ve Belçika da aşırı sağ partilerin büyük başarı gösterdiği ülkeler oldu. AP’deki ilk sonuçlara göre Hıristiyan Demokrat ve sağ partilerin Avrupa Halk Partisi (EPP) 211, Sosyalist grubu 193, Liberal grup 74 ve Yeşiller 58 sandalye kazandı. Hıristiyan Demokratların AB Komisyonu adayı Jean-Claude Juncker seçimleri ve AB Komisyonu başkanlığını kazandıklarını açıkladı.


İsveç'te ise resmi olmayan sonuçlara göre, aşırı sağcı göçmen karşıtı İsveçli Demokratlar Partisi bir önceki seçimlere göre oylarını üçe katlayarak üçüncü parti olurken, bu yıl ilk defa seçimlere katılan Feminist Partisi de barajı aşarak parlamentoya girmeyi başardı.



http://ift.tt/1jTFmxI

Uykusuzluğunuzun kurtarıcısı RER yolculukları

Uykusuzluğunuzun kurtarıcısı RER yolculukları


Uykusuzluk toplu taşıma araçlarında kısa bir şekerleme ile telafi edilebilir.




Uyku ve uyanıklık Ulusal Enstitüsü tarafından (INSV) yayınlanan raporda, her üç kişiden birinin yeterli uyku uymadığını ortaya koydu.


INSV Başkanı Profesör Damien Léger, toplu taşıma araçlarını kullanan yolcularının % 39'unun, gidiş veya dönüş yolunda en az bir kere uykuya daldığını söylüyor. Profesör Léger “Evleri iş yerlerine uzak olanlar, daha uzun yolculuk yaptıkları için daha erken saatlerde kalkmak zorunda kalıyor. Bu kişiler, yolculuk sırasında 23 dakikalık şekerleme uykusu yaparak bu uykusuzluğu giderebilir." diyor. Léger ayrıca Akşam saat 7' ye doğru 15-20 dakikalık uykunun da vücuda iyi geldiği ve akşam uykusunu engellemediğini söylüyor.



http://ift.tt/1tcmPMw

Kanadalı Wozniak'a mağlup olan Büyükakçay, ana tabloya çıkamadı

Kanadalı Wozniak'a mağlup olan Büyükakçay, ana tabloya çıkamadı


Fransa Açık elemelerinin son turunda Kanadalı Aleksandra Wozniak'a mağlup olan Çağla Büyükakçay, ana tabloya çıkma şansını yitirdi.




Türkiye Tenis Federasyonu desteğinde turnuvalara devam eden Club İstanbul ENKA Tenis Akademisi oyuncusu Çağla Büyükakçay, Roland Garros elemelerinin final turunda Kanadalı rakibi Aleksandra Wozniak'a 6-4, 6-4'lük setlerle yenilerek turnuvaya veda etti.


Su-Wei Hsieh ve Alberta Brianti önünde elde ettiği üç setlik galibiyetlerle Fransa Açık elemelerinin son turuna kalan Büyükakçay, ana tablo biletini alacak ismi belirleyen maça iyi bir başlangıç yapamadı ve 4-1 geriye düştü. Buna rağmen toparlanmasını bilen milli tenisçi, hanesine yazdırdığı üst üste üç oyunla eşitliği sağlasa da sonraki iki oyunu alan Wozniak, 6-4'e ulaşarak ilk seti kazanan isim oldu.


Henüz ikinci oyunda servis avantajını elde ederek ikinci sette 2-0'ı bulan Çağla, bu üstünlüğünü koruyamadı. Dengede giden setin kritik dokuzuncu oyununda servis kırarak ilk kez öne geçen eski dünya 21 numarası Wozniak, kendi servisinde Büyükakçay'a geri dönüş şansı tanımadı ve yine 6-4'lük skorla sete nokta koyarak Fransa Açık'ta ana tablodaki yerini ayırttı.


Bir Grand Slam organizasyonunda teklerde ana tabloya çıkan ilk Türk kadın raket olma hedefini gelecekteki turnuvalara erteleyen Çağla Büyükakçay, kariyerinde ikinci kez elemelerin son turuna kadar ilerleme başarısı gösterdi.



http://ift.tt/1tcmPwg

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Cannes'da Altın Palmiye Ceylan'a

Cannes'da Altın Palmiye Ceylan'a


Cannes Film Festivali'nde Altın Parlmiye ödülünü "Kış Uykusu" filmiyle Türk yönetmen Nuri Bilge Ceylan kazandı. Cannes Film Festivali'nin en prestijli ödülünü ikinci kez kazanan Ceylan, ödülünü Gezi eylemlerinde hayatını kaybeden gençlere adadı. Ceylan, teşekkür konuşmasında "Bu benim için çok büyük sürpriz oldu. Beklemiyordum. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bu yıl Türk sinemasının 100. yılı. Çok güzel bir tesadüfü. Festivali ve jüriye teşekkür ediyorum bu ödül için. Bu ödülü Türkiye'nin gençlerine ithaf ediyorum.Geçen sene hayatını kaybeden gençlere adıyorum. " dedi.




Jüri Özel Ödülü (Un certain regard) "Mommy" isimli filmiyle katılan 25 yaşındaki Kanadalı yönetmen Xavier Dolan'a ve 83 yaşındaki usta yönetmen Jean-Luc Godard'a verildi. En iyi erkek oyuncu ödülü Timothy Spall, en iyi kadın oyuncu ödülü Juliane Moore kazandı. En iyi yönetmen ödülü ise "Foxcatcher" isimli filmiyle yarışmaya katılan Bennett Miller'a verildi.


Usta Türk yönetmen Ceylan daha önce 2002 yılında "Uzak" adlı filmiyle Altın Palmiye ödülüne hak kazanmıştı. Ceylan'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da" filmi de 2011'de Jüri Özel Ödülü'nü almıştı. Ceylan'ın filmi Cannes'de geleneksel olarak her yıl Altın Palimiye ödüllerinden bir gün önce verilen en iyi film ödülü FIPRESCI jürisi tarafından Kış Uykusu filmine layık görülmüştü.


Cumhurbaşkanı Gül’den, Nuri Bilge Ceylan’a tebrik


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 67. Cannes Film Festivali’nde 'Kış Uykusu' filmi ile 'Altın Palmiye' ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylan’a tebrik telgrafı gönderdi. Gül, gönderdiği telgrafta Türk sinemasının 100. yılına vurgu yaptı.



Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız, 67. Cannes Film Festivali'nde 'Kış Uykusu' filmiyle 'Altın Palmiye' ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylan'a bir telgraf göndererek, 100. yılında Türk sinemasının çıtasını yükselten bu önemli başarıdan duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız, bugüne kadar 2009 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün de aralarında bulunduğu birçok ulusal ve uluslararası ödül alan Ceylan’ın, Altın Palmiye Ödülü’yle başarılarını taçlandırdığını ifade ederek, milletimize bir kez daha büyük gurur ve mutluluk yaşatan Ceylan’ı, değerli oyuncuları ve tüm ekibi kutlamıştır.” denildi.



http://ift.tt/1ifnUOI

23 Mayıs 2014 Cuma

Montargis'te Türklere ait kasapta patlama oldu

Montargis'te Türklere ait kasapta patlama oldu


Fransa'da Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı Montargis'te, Türk bir esnafa ait kasapta meydana gelen patlama sonucunda iki katlı bina çöktü. İş yeri sahibi Salih Pamuk'un ağır yaralandığı patlamanın gaz kaçağından kaynaklandığı belirtildi.




İş yerinde şehir gazının kullanılmadığını ifade eden yetkililer, patlamanın kasaplarda kullanılan büyük soğutuculardan sızan gaz nedeniyle gerçekleşmiş olabileceğini ifade etti. Patlama esnasında kasapta bulunan diğer bir çalışan Ramazan Gür ise tedavisinin ardından taburcu edildi.


Yerel saatle sabah 4:00 sularında gerçekleşen patlamanın etkisi ile cam ve metal parçalar 50 metre ilerideki otoparka fırlarken, çevredeki evler de patlamadan zarar gördü. Patlamanın ardından ağır yaralı olarak Orleans Hastanesi'ne kaldırılan Salih Pamuk'un hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi. Bacağında kırık ve vücudunun çeşitli yerlerinde yanık oluşan Pamuk'un tedavisi hala sürüyor.


Can kaybının olmadığı patlamanın sabah erken saatlerde gerçekleşmesi, büyük bir facianın yaşanmasını önledi.


"BİNA ÜZERİMİZE ÇÖKTÜ"

Patlamanın etkisi ile iki katlı binanın yerle bir olduğunu dile getiren Ramazan Gür, "Bina üzerimize çöktü. Bir anda ne olduğunu anlayamadık." dedi. Gece Paris sebze ve et halinden et aldıklarını belirten Gür, iş yerine geldiğinde uykusuz olduğunu ve herhangi bir gaz kokusu almadıklarını dile getirdi. Işığı açmak için düğmeye bastığında şiddetli bir sesle tavanın üstüne çöktüğünü ifade eden Gür, "Her şey bir anda oldu. Ben kendi çabalarımla çıkmayı başardım. Arkadaşım ise zaten patlamanın etkisi ile camdan fırlamıştı." şeklinde olayı anlattı.


Yetkililer patlamanın kesin olarak hangi sebepten kaynaklandığını bulmak için araştırmaların devam ettiğini kaydetti.



http://ift.tt/1iaQxfR

160 ülkeye diplomasiden önce Türk okulları gitti

160 ülkeye diplomasiden önce Türk okulları gitti


İstanbul Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, TRT Haber’de katıldığı programda Türk okullarından övgü dolu sözlerle bahsetti.




Farklı ülkelerde açılan okulların dünyada Türkiye adına olumlu bir imaj oluşturduğunu belirten Arıboğan, “160 ülkede okullar açıldı. Diplomasi gitmeden önce, bir sivil toplum kuruluşu eliyle bu okullar açıldı. Diplomasi için bir ortam oluşturuldu. Türkiye’yi Afrika’ya da götürdü, Ortadoğu’ya da açtı, Asya’nın en dibine kadar da götürdü. Bu Türkiye’nin kendi içinde yaşadığı dinamizm ve dönüşümden de kaynaklanan bir ihtiyaçtı.” dedi. Türkiye’nin etrafının ateş çemberine döndüğüne ve bunun bir talihsizlik olduğuna değinen Deniz Ülke Arıboğan, “Türkiye’deki en büyük sıkıntı hem içeride hem dışarıda kriz yönetimi diye bir şey mümkün değil, başarılamıyor. Soma’daki kriz nasıl yönetiliyorsa, Mısır’daki darbe krizi de öyle yönetiliyor. Üst üste büyük gaflar, büyük hatalar yapılıyor. Yani olduğumuz her yerde problem var. Türkiye nasıl mücadele edeceğini, ilişkilerini nasıl koruyacağını bilmiyor.” şeklinde konuştu. Bu yaşananların Türkiye’ye yeni deneyimler kazandırdığına dikkat çeken Arıboğan, şöyle konuştu: “Ama şu anda çok acemi Türkiye. O nedenle sıkıntı yaşıyor. Burada da bir devlet geleneği oluşacaktır. Ama sonuç olarak, dış politika vizyonumuzla dünya trendleri maalesef çatıştı.”



http://ift.tt/1tsIClb

Provokatör değil on yıllık madenciyim

Provokatör değil on yıllık madenciyim


Türkiye’nin ‘müşavirin tekmelediği adam’ olarak tanıdığı Erdal Kocabıyık’ın on yıllık maden işçisi olduğu ortaya çıktı. ‘Şehir dışından gelen bir provokatör’ olmakla suçlanan Kocabıyık, aynı gün evine baskın yapılarak gözaltına alındığını söyledi, “Dayımın oğlu ve arkadaşlarımı kaybettiğim için çok üzgündüm.” dedi.




Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in tekmeli saldırısıyla gündeme gelen Erdal Kocabıyık, 8 gün sonra sessizliğini bozdu. Kocabıyık, o vahim olaydan sonra evden çıkamadığını, psikolojisinin bozulduğunu ifade etti, suçlandığı gibi ‘şehir dışından gelen bir provokatör’ değil, on yıllık madenci olduğunu söyledi. Yaşadıklarının tekme saldırısıyla bitmediğini dile getiren Kocabıyık şöyle konuştu: “Evime döndüğümde polisler beni gözaltına aldı. İfade verirken ‘10 yıllık madenciyim.’ dedim, savcı serbest bıraktı. Dayımın oğlu ve arkadaşlarımı kaybettiğim için çok üzgündüm. Acıdan, ne yaptığımı dahi hatırlamıyorum.” Daha önce Uyar Madencilik’te çalıştığını belirten Kocabıyık, “Geçen yıl yangın sebebiyle maden kapatıldı. İki aylık alacağımı vermediler. 1,5 yıllık tazminatım da içeride kaldı. Başka bir işim olmadığı için Soma Kömür’e bağlı Işıklar Ocağı’nda çalışmaya başladım. Mecburen madende çalışmaya devam edeceğim.” dedi.


Soma Kömür İşletmeleri AŞ’nin Işıklar Maden Ocağı’nda çalışan Erdal Kocabıyık, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konvoyunun 14 Mayıs 2014 Çarşamba günü Soma’dan geçişi sırasında bir arabaya tekme atma girişiminde bulunmuştu. Bu sırada polislerin müdahale ettiği Kocabıyık, yere yatırıldığı sırada Müşavir Yusuf Yerkel’in tekmeli saldırısına uğradı. Erdal Kocabıyık olayın ardından evine gitti. Polisler eve gelerek Kocabıyık’ı ifade için Soma Adliyesi’ne götürdü. 10 yıllık madeci olduğunu söylemesi üzerine serbest bırakıldı. Kocabıyık’a tekme görüntüleri sosyal medyada, pek çok gazete ve televizyonda yayınlandı. ‘Esat Ç.’ adlı Twitter kullanıcısı, “Somalı olmayan TGB üyesi bir provokatör Başbakan danışmanını darp edip şahsına ve Başbakan’a küfür edecek ama karşısındaki susacak öyle mi?” yazdı. Bu süreçte sessiz kalan Kocabıyık, konuşmama kararı aldı ve telefonlara çıkmadı. Bir yakını, “Ölen arkadaşları gibi madenciydi ve facianın yaşandığı madende çalışıyordu. Kocabıyık, maden ocağı faciasında üç yakınını kaybetti.” dedi.


Zaman’a konuşan Erdal Kocabıyık, Müşavir Yerkel’in olaydan sonra kendisine telefon edip pişman olduğunu söylediğini ve özür dileyerek helâllik istediğini aktardı. Olayla ilgili suç duyurusunda bulunmadığını belirten Kocabıyık, psikolojisinin bozulduğunu ve evden çıkamadığını ifade etti. Erdal Kocabıyık, “Kötü bir niyetim yoktu. Olay birdenbire oldu. Çok üzgünüm, çok yıprandım.” dedi. Olay sırasında arabaya tekme salladığını dahi hatırlamadığını belirterek, “Maden faciasında dayımın oğlunu ve çok sayıda işçi arkadaşımı kaybettim. Üzüntümden dolayı ne yaptığımı dahi hatırlamıyorum. 10 yıldır maden işçisiyim, provokatör değilim. Kötü bir amacım yoktu.” diye konuştu.


Hakkında çok yanlış şeyler söylendiğini ve yazıldığını dile getiren Kocabıyık, “Bunların hiçbiri doğru değil. Hiç kimseye borcum yok Allah’a şükür. Hakkımda yapılan asılsız iftiralar beni çok üzdü. Yazılan ve söylenen iddiaların hepsi iftira.” şeklinde konuştu. Daha önce Uyar Madencilik’te çalıştığını belirten Kocabıyık, “Geçen yıl çıkan yangın nedeniyle bu şirkete ait maden kapatıldı. Benim iki aylık alacağımı vermediler. Ayrıca 1,5 yıllık tazminatım da içeride kaldı. Yapacak başka bir işim olmadığı için Soma Kömürleri AŞ’de çalışmaya başladım. Bundan sonra da yapacak başka bir işim olmadığı için yine madende çalışmaya devam edeceğim.” ifadelerini kullandı.


EGE POSTASI’NIN İDDİASI: BAŞBAKAN’DAN ÖZÜR DİLEDİ


Öte yandan egepostasi.com isimli internet sitesi, Erdal Kocabıyık’ın kendisine tekme atan Başbakanlık Müsteşarı Yusuf Yerkel’den ve Başbakan Erdoğan’dan özür dilediğini yazdı. Sitede dün öğleden sonra yayınlanan haberde Kocabıyık’ın ağzından, “Başbakan’ımızdan da özür dilerim. Art niyetim yoktu. Yusuf Yerkel, olayın ardından beni aradı. Pişman olduğunu söyledi. Karşılıklı olarak helalleştik.” sözleri verildi. Benzer bir durum, Başbakan Erdoğan’ın Soma’da tokat attığı ileri sürülen olayda da yaşanmıştı. Korumalar tarafından darp edildiği görülen Taner Kurucan’ın, “Başbakan beni korumalardan korumaya çalıştı.” diyerek olaylardan dolayı özür dilediği iddia edilmişti. Kurucan daha sonra bu sözleri baskıya söylediğini aktardı.



http://ift.tt/1ocimMa

22 Mayıs 2014 Perşembe

Nijerya’da çifte bombalı saldırı: 118 ölü

Nijerya’da çifte bombalı saldırı: 118 ölü


Son bir yıldır büyük bir terör dalgasına hedef olan Nijerya’nın orta kesimlerindeki Jos şehrinde önceki gün bir pazar yerinde yarım saat aralıklarla patlayan bomba yüklü iki araç, en az 118 kişiyi öldürdü.




Görgü tanıkları, günün en kalabalık saatlerinde ilk bombanın patlamasıyla yaralılara yardım için koşan halkın 20 metre ileride patlayan ikinci bombanın hedefi olduğunu aktardı. Patlamalar nedeniyle pazar yerinde satılan ürünlerin tutuşmasıyla büyük bir yangın çıktığı ve yıkıntıların altından cesetlerin çıkartılmaya devam ettiği bildirildi. Saldırıyı henüz üstlenen olmazken tüm gözler, son bir yılda düzenlediği terör saldırılarında en az 2 bin kişiyi katleden El Kaide bağlantılı Boko Haram örgütüne çevrildi. Jos şehri, Müslümanların çoğunlukta olduğu kuzey ile Hıristiyan çoğunluklu güney bölgelerinin tam ortasında yer alıyor. Geçtiğimiz ay bir liseden 300’e yakın kız öğrenciyi kaçırarak onları satmakla tehdit etmesinin ardından tüm dünyadan tepki çeken Boko Haram, geçen ay başkent Abuja’da 120 kişinin öldüğü saldırıları üstlenmiş, kuzeydeki Gamboru şehrinde gerçekleştirdiği baskında ise 300 kadar kişiyi katletmişti.



http://ift.tt/Txkxxs

Avrupa sandığa gidiyor aşırı sağ rekor oy bekliyor

Avrupa sandığa gidiyor aşırı sağ rekor oy bekliyor


AB ülkelerinin 400 milyon vatandaşını Avrupa Parlamentosu’nda temsil edecek 751 vekil, bugün başlayacak dört günlük seçim maratonuyla belirlenecek. AB’nin etkinliğinin üye ülkelerde sorgulandığı bir dönemde gerçekleşecek seçime, ortak kampanya yürüten AB karşıtı aşırı sağcı partilerin damga vurması bekleniyor.




Avrupa Birliği üyesi 28 ülkeden 400 milyon seçmen 5 yıl boyunca Avrupa Parlamentosu’nda (AP) temsil edecek 751 milletvekilini seçmek için bugünden itibaren pazar gününe kadar sandık başına gidiyor. Halkın ve medyanın çok ilgi göstermediği seçimlere katılımın rekor düzeyde düşük olması ve AB karşıtı aşırı sağ partilerin büyük bir sürpriz yapması bekleniyor. VoteWatch Europe isimli anket şirketine göre, merkez sağ Avrupa Halk Hareketi Birliği (EPP) 213 sandalye kazanacak. Sosyalist grup ise 209 sandalyeyle ikinci sırada yer alacak. Bu sonuçlara göre, Sosyalistler 2009’a göre 70’in üzerinde yeni sandalye kazanmış olacak. Ancak AP seçimlerinde tüm gözler aşırı sağ partilerin kazanacağı sandalye sayısına dönmüş durumda. İngiltere’de Nigel Farage, Fransa’da Marine Le Pen ve Hollanda’da Geert Wilders gibi aşırı sağ liderlerin seçim zaferi kazanması bekleniyor. Anketler, Fransa, Hollanda, İngiltere ve Danimarka’da aşırı sağ partilerin seçimleri birinci parti olarak tamamlayacağını gösteriyor. Avusturya, İtalya, Yunanistan, Macaristan, Belçika, Slovakya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, İsveç ve Finlandiya’da da aşırı sağ adaylar 2009’a göre büyük oy artışı sağlayacak. 2009’da aralarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle grup kurmayan aşırı sağ partiler, seçim öncesinde antlaşma sağladı ve kampanyalarını birlikte yürüttü. Avrupa Parlamentosu’nda bu kez AB ve göç karşıtı bir siyasi grubun kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor. Avrupa Ekoloji Partisi’nin kurucusu Pascal Durand, “Avrupa’nın genişlemesine karşı çıkmaktan ziyade, tamamen ortadan kaldırılmasına taraftarlar. Ülkelerinin Avrupa Birliği’nden çıkmasını istiyorlar. Bu çok büyük bir tehlike.” ifadelerini kullandı.


Bu seçimlerde katılım oranı birçok AB üyesi ülkede yüzde 50’nin altında olacak. AB üyesi ülke vatandaşlarının sadece yüzde 52’si AB projesine olumlu bakıyor. Ezici çoğunluk AB’nin sorunların çözümünde etkin olmadığına inanıyor. En son 2009 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Avrupa genelindeki katılım oranı yüzde 43 olarak gerçekleşmişti. Halkın ilgisi rekor seviyede düşük olsa da, AP’de oluşacak yeni tablo AB’nin geleceği açısından büyük önem taşıyor. Zira Avrupa Parlamentosu’nun yeni siyasi dağılımı, AB’nin geleceğiyle ilgili hayati tartışmaların yaşandığı önemli bir rol oynayacak.


Katılım oranı düşük olsa da, Lizbon Antlaşması’yla birlikte Avrupa Parlamentosu’nun gücü ve temsil kabiliyeti hiç olmadığı kadar artıyor. AB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanını da AP seçimlerinden çıkan sonuç belirleyecek. Bugün Jose Manuel Barroso’nun oturduğu koltuk için yarışın merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin adayı Jean-Claude Juncker ile Sosyalist grubun adayı Martin Schulz’un arasında geçmesi bekleniyor. 751 üyeli parlamentoda hiçbir siyasi grubun başkanlık için gereken mutlak çoğunluğu elde etmesi mümkün görünmüyor.




13 ülkeden 50 Türk aday


13 AB üyesi ülkede 50’den fazla Türk kökenli aday yarışacak. Almanya ve Bulgaristan, Türk kökenli aday sayısında başı çekiyor. Belçika’dan 7, Hollanda’dan 6 aday bulunuyor. Fransa’da Yeşil Parti üyesi Zafer Girişit, İngiltere’de Liberal Demokrat Parti üyesi Turhan Özen seçimlerde yarışan Türk adaylar. Mevcut Türk kökenli AP üyeleri Bulgaristan’dan Metin Kazak ve Hollanda’dan Emine Bozkurt tekrar aday olmadı. Ancak Almanya’dan İsmail Ertuğ ikinci kez AP üyeliği için seçim yarışına girdi.



http://ift.tt/TxgjWy