16 Haziran 2014 Pazartesi

Kadınlara bir ihsan-ı şahane(!): Seçme ve seçilme hakkı

Kadınlara bir ihsan-ı şahane(!): Seçme ve seçilme hakkı


Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkından bahsedilirken Japonya, Fransa, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerden önce verildiği söylenerek kadınlarımızın ne kadar şanslı olduğu vurgulanır. Kadınlarımıza bu hak kendileri istemeden verilerek büyük lütuflarda mı bulunulmuştur! Bugün 91. yıldönümü olan Kadınlar Halk Fırkası’nın hiç mi etkisi olmamıştır?




Cumhuriyet tarihinin kapatılan ilk partileri olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka’yı hepimiz biliriz. Ancak faaliyetine izin verilmeyen ve esamesi bile okunmayan bir parti daha var: Kadınlar Halk Fırkası (KHF). 15 Haziran 1923’te kurulan KHF, Cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi. Şimdiki Cumhuriyet Halk Partisi’nin temeli olan Halk Fırkası (HF) bile ondan ancak üç ay sonra kuruluyor. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi tartışılırken genellikle bir ihsan-ı şahane gibi anlatılır. Resmi tarih kitaplarında da İsviçre, Fransa ve İtalya gibi ülkelerden daha önce bu hakkın verilmesi ile övünülür. Oysa sanılanın aksine kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi bir lütuf değil, Osmanlı Devleti’nin son döneminde başlayan bir kadın hareketinin 1920’lerdeki mücadelesinin sonucu. Tabii her dönemde olduğu gibi bu kadınların destekçileri ve köstekçileri var. Tunalı Hilmi, Hakkı Tarık Us, Yaşar Nabi gibi isimler bu mücadeleyi desteklerken, Yunus Nadi, Ahmet Rasim, Falih Rıfkı, Recep Peker gibi isimler de ‘köstekçi’ safında yer alıyor. Üstelik kadınların çalışma ve siyasi hayata katılma istekleriyle dalga geçiyorlar. Bu alay edici tavır dönemin gazete ve dergilerine de yansıyor. İşte kadınların çalışma hayatına ve siyasi atmosfere katılmalarının hikâyesi:


Cumhuriyet’in ilk siyasi partisi


Türkiye’deki kadın hareketinin temeli Osmanlı’nın son dönemine dayanıyor. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Burcu Kartal’a göre Tanzimat’la birlikte başlayan ve II. Abdülhamit ile hız kazanan reform hareketlerinde özellikle eğitim kanalı ile kadınlar toplumsallaşmaya başlıyor. Önce gayrimüslim kadınlar, II. Meşrutiyet döneminde de Müslüman kadınlar kendi derneklerini kuruyor. İlk kadın dergileri de bu dönemde çıkıyor. Özellikle II. Abdülhamid döneminde yayın hayatına başlayan Kadınlar Dünyası, Kadın Yolu Dergisi, Şukufesar, Hanımlara Mahsus Gazete’yi 1908’den sonra Demet, Mehasin, Musavver Kadın, Kadınlar Dünyası, Erkekler Dünyası, Kadınlık, Siyanet, Seyyale, Hanımlar Alemi, Kadınlar Alemi, Genç Kadın, İnci, Hanım, Ev Hocası, Süs, Firuze takip ediyor. Ayrıca İkdam, Tanin, Servet-i Fünun, Sabah ve Millet gibi gazetelerde de kadınlar kendi imzalarıyla yazıyor. Yine bu dönemde kadınlar üye olarak siyasi partilere katılıyor. Savaş zamanı olduğu için de sanayide çalışan işçi kadın sayısı çoğalıyor.


Osmanlı’da kadın hareketinin öncüleri Şair Nigâr, Fatma Aliye ve Halide Edip’in yanında 1909’dan sonra bir isim daha öne çıkıyor: Nezihe Muhiddin. Farsça, Arapça dilleri ve edebiyatlarının yanı sıra, Almanca ve Fransızca bilir. 1909’da muallimliğe ve Sabah, İkdam ve Peyami Sabah gibi gazetelerde yazmaya başlar. Kız okullarında müdürlük, maarif müfettişliği yapar. Balkan Savaşları sırasında öğrencileri ile birlikte yaralılara hastane levazımatı diker, hastabakıcılığı yapar. Roman, öykü, piyes, senaryo gibi farklı türlerde eserler kaleme alır.


Nezihe Muhiddin, Cumhuriyet kurulduğu zaman da kadın haklarını savunmaya devam eder. 15 Haziran 1923‘te kurulan Kadınlar Halk Fırkası bunun bir göstergesidir. Partinin kurucuları arasında Nezihe Muhiddin (baş­kan), Nimet Remide, Şükûfe Nihal, Kıbrıslı Aziz Hanım gibi isimler vardır. Partinin başlıca amacı kadın temsilcileri meclise göndermek ve kadınla­rın sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmektir. KHF, kuruluş beyannamesini verir ve Mustafa Kemal’e bağlılığını ilan eder. Olay basında ‘Kadınlar mebus olmak istiyor’ şeklinde yankı bulur. Kimileri de kadınların gizli amaçları olduğunu söyler. İçişleri Bakanlığı tam sekiz ay sonra hükümetin ‘kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı’ için KHF’nin kuruluşuna izin vermediğini açıklar. Çünkü Kemalist erkeklerin ‘modern kadın’ tahayyülünde nisa taifesinin siyasetle iştigali yoktur ve 1 Nisan 1923’te değiştirilen Seçim Kanunu’nda kadınlarla ilgili bir gelişme meydana gelmemiştir. Kanun değişikliği sırasında kadın haklarından söz eden tek kişi olan Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey de ‘nisaiyyundan’ (kadın takımından) veya ‘feminist’ sözleriyle mecliste alaya alınır. Her ne kadar Seçim Kanunu bahane edilse de genel kanı nizamnamenin siyasi hakları ima eden 2. maddesi, kadınların belediye seçimlerinde aday olmasını öneren 3. maddesi ve ‘kadınların savaş halinde askerlik görevi yapmasını’ öneren 8. maddesinin çok ‘taşkın’ bulunduğu yönünde. KHF, partinin başına rejimin önemli adamlarından Ali Fethi Bey’i getirerek tekrar başvurur. Ankara’nın cevabı yine ‘hayır’ olur. Kadın haklarını siyasi olarak savunamayan parti 7 Şubat 1924’te kapatılınca Kadın Birliği (KB) adıyla bir derneğe dönüşür. Nizamnameye siyasetle alakaları olmadığı şeklinde bir madde eklenir. İlk iş olarak savaşta ölen askerlerin yetim kalan çocuklarına, fakir kadınlara yardım etmek için çalışır.


Suskunluk dönemi


KB hayır işlerine yönelerek seslerini kısmıştır. Çünkü İstiklal Mahkemeleri’nin varlığı günbegün hissedilmektedir. Nitekim o sırada İstanbul’un ünlü gazetecilerine gözdağı verilmiştir. Kadınlar Birliği, kadınların seçilme hakkı olmamasına rağmen 1925’te İstanbul’da boşalan bir mebusluğa kadın aday gösteren dilekçeyi belediyeye sunar. Birliğin benzer girişimleri, özellikle Cumhuriyet gazetesi tarafından imzasız yazı ve karikatürlerle devamlı aşağılanır. Şeyh Sait İsyanı ve ardından çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu nedeniyle dernek kendine oto sansür uygular ve adını Türk Kadın Birliği (TKB) olarak değiştirir. Cumhuriyet Gazetesi “Türkiye’nin hayatında çok mühim meseleler mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebusluk propagandası veya reklamı ile meşgul olmaları pek ciddiyetsiz” diye yazar. Ama Nezihe Muhiddin pes etmez. Temmuz ayında Kadın Yolu dergisini çıkarmaya başlar. Dergide Enver Behnan (Şapolyo), Yaşar Nabi (Nayır) ve Fahrettin Kerim (Gökay) gibi kadın hakları savunucusu erkekler de yazar.


1926 yılına gelindiğinde birlik CHF’ye üye olmak için başvuruda bulunur. Yine kabul görmez. Bu sırada da kadınlar arasında görüş ayrılıkları başlar. Birlikten bazı kadınlar yeni çıkan Medeni Kanun’la ‘kadınlara layık olmadıkları hakların bile verildiğini’ söyleyerek siyasi taleplerde ısrar edilmesini eleştirir. KB açısından 1927 dönüm noktasıdır. Önce birlik CHF listelerinden seçimlere katılmayı düşünür. Sivas vekili Şemsettin Bey ve dönemin meclis başkanı Kazım Karabekir gibi isimlerden itirazlar gelir. Tüm yolları tıkanan KB, seçimlerde üç erkek aday göstermeye karar verir. Bunun yanında genel seçim öncesinde Sultanahmet Meydanı’nda “Kadınlara hukuk-i siyasiye bahşını rica için miting” yapmak isterler. TBMM Başkanı, “Kadınların mebus olmaları, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun sarahatine muhaliftir.” diyerek değişiklik yapılmayacağını belirtir. Bir de cumhurbaşkanı ile görüşerek kadınlara vekâlet yolunun açılması için kanunda değişiklik yapılmasını talep eden bir heyetin Ankara’ya gönderilmesi kararlaştırılır. Tüm bu girişimler akim kalır.


TKB’nin siyasi haklar mücadelesi yolsuzluk davasıyla sona erer. Nezihe Muhiddin hakkında birliğin 500 lirasını kişisel amaçlarla harcadığı gerekçesiyle 1927 yılında valilik tarafından soruşturma açılır. Yunus Nadi, olayı “Oh diyoruz, aman kurtulduk!” diye değerlendirir. TKB’deki muhalif kanat Muhiddin’i tasfiye eder. Birliğin yeni başkanı Selçuk Hatun Mektebi Müdürü Sadiye Hanım birliğin hayır cemiyeti olduğunu açıklar. Muhiddin’in valiliğin ve birliğin yaptığı haksızlıklara ilişkin itirazlarına kulak asılmaz. Kişisel itibarı zedelendiği için Muhiddin köşesine çekilir. Öğretmenliğe ve roman yazmaya devam eder. Cumhuriyet tarafından bir türlü kabul görmeyen mücadeleci kadın, 1958’te bir akıl hastanesinde unutulmuş ve yalnız olarak vefat eder.


Muhiddin’in tasfiyesiyle 27-29 arasında TKB sakin bir dönem geçirir. Zaten 1930’da kadınlara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı ‘tanınır’. Kadınlar Birliği 11 Nisan’da Sultanahmet Meydanı’nda bu karara teşekkür mitingi yapar. 1934’te genel seçimlere dair kanun çıkarılır. 1935 seçimlerinde 17 kadın milletvekili meclise girer. Bunlar arasında Nezihe Muhiddin gibi rejime muhalif isimler yoktur. Tam tersine hükümet tarafından desteklenen isimler vardır. Bunlar TKB’nin amacına ulaştığını söyleyerek Mayıs 1935’te birliğin feshini ister.


GAZETELER ALAY EDİYOR


Kadınlara siyasal haklar verilmesi konusu Cumhuriyet’in erkeklerini rahatsız eder. Hemen hemen hepsi zamanın daha erken olduğunu söyler. Ahmet Rasim “Bu dava Kadınlar Muharebesi tarzında bir roman, Kadınlar Hamamı mefhumunda bir meddah hikâyesi içinde şerh ve tafsil edilse idi daha ziyade revaç bulurdu.” diyerek küçümser. Aka Gündüz ise daha erken olduğunu söyler. Falih Rıfkı Atay da kadınlara zaten birçok haklar verildiğini, siyasi hakları kullanacak seviyeye gelmediklerini. Yunus Nadi ise Nezihe Muhiddin’in mahkemeye verilmesi üzerine “Esaretten kurtardığımız aziz Türkiye’mizde kadınlık namına ilk safa gelecek mesele acaba sadece kadınlığın haklarından mı ibarettir? Acaba bizde kadın mebus olmadığı, kadın avukat olmadığı, kadın her şey olmadığı için mi azap ve ızdırap vardır? Vaziyet karşısında ooh diyoruz, aman kurtulduk!” der. Yunus Nadi başka bir yerde de bu ‘asabi’ tabiatlı ‘cinsi latifler’in, ‘kırmızı boyalı dudaklarıyla tatlı ve şuh tebessümlerini seyretmenin hoş bir eğlence olduğunu ifade eder.


Cumhuriyet gazetesinde ise alaycı haber, yazı, yorum ve karikatürler yayınlanır. Bir yazıda ‘Hanımların mebusluğu hiç fena olmaz, Meclis’te sık sık moda etrafında münakaşalar cereyan eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa dekolte tuvalet mi giymeleri daha uygun olunacağına dair, mesela İstanbul mebusesi ile İzmir mebusesi arasındaki hararetli mücadeleyi bütün erkek mebusların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur.” denilir.



http://ift.tt/1n3BqGV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder