23 Haziran 2014 Pazartesi

Türkçe Olimpiyatları üzerine olmayan akademik çalışmalar...

Türkçe Olimpiyatları üzerine olmayan akademik çalışmalar...


Ünlü şair Abdülhak Hamit, eşi Fatma Hanım'la Hindistan'a gider. Fatma Hanım, Hindistan'da hastalanır. İstanbul'a dönmeye karar verirler. Fatma Hanım gemide fenalaşır.




Hamit, “Eyvah ne yer, ne yâr kaldı / Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı” mısralarıyla başlayan Makber adlı eserinde, bu durumdaki eşini şöyle anlatır: “Kaldım mı demişti yolda bir gün / Hindistan'ın denizlerinde.” Birkaç haftadır Türkçe Olimpiyatları'yla ilgili yazılanlara, söylenenlere bakıyorum. Cesur bir avuç insanın dışında kimsecikler yok. Olimpiyat törenlerinde sahneye çıkmak için sıraya girenler ortalarda görünmüyor. İnsan, “kaldık mı şimdi siyasetin vahşi denizlerinde” demek istiyor. Ancak İbrahim Hakkı'nın yürek ferahlatıcı “Hak şerleri hayreyler”i imdada yetişiyor.


Türkçe Olimpiyatları, ülkemizde olmasa da yapıldı. Çoğunun ütopyasında bile olmayan bir kardeşlik mikro planda ve kısa süreliğine de olsa Olimpiyatlarda gerçekleşiyor. İşin duygusal tarafı bir yana, sadece aklımızla baktığımız zaman bile devasa şeyler oluyor. Binlerce aile, uzaktan bir felaketler ülkesi gibi görünen Türkiye'den insanlara çocuklarını teslim ediyor, bu çocuklar başka ülkelere gidiyor ve günlerce kalıyor.


Normal bir ülkede Olimpiyatlar üzerine onlarca akademik çalışma yapılır. Nasıl başladığı, organizasyon süreci, ülkelerdeki algı, seçilen eserler, öğrencilerin birbirine bakışı gibi konularda pek çok yazı yayımlanır. Olimpiyatlarla ilgili tezler, antitezler ortaya konur. Bu çalışmaların, Olimpiyatları öven, olumlayan çalışmalar olması şart değil. Olimpiyatlar ve Olimpiyatların gerçekleşmesini sağlayan Türk okulları beş-on yıldır Türkiye'nin dünyadaki markalarından biri. Ancak bilebildiğim kadarıyla Olimpiyatlar üzerine yapılmış tek bir çalışma yok. Sevenler sadece sevmekle kalıyor, yerenler de sadece yermekle. Oysa aklın, bilimin önde olduğu söylenen üniversitelerde bu konuda en az birkaç akademik çalışma yapılmalı değil mi? İşte Türkçe Olimpiyatları'nı anlamak için yapılacak çalışmalardan sadece birkaçı:


Dünyanın pek çok yerindeki insanların neden Türkçe öğrendiği, çalışılabilecek bir konu. Dilleri, dinleri, ekonomik arka planları, Türkiye'yle bağları hiçbir şekilde birbirine benzemeyen pek çok ülkede öğrenciler, Türk okulları aracılığıyla Türkçe öğreniyor. İnsanlar hangi beklentilerle, hangi motivasyonlarla Türkçe öğreniyor, öğrenme süreçleri hangi aşamalarla ve materyallerle olgunlaşıyor?


Türkçe Olimpiyatları sadece Türk olmayanlar için değil, belki de onlardan daha fazla Türkler için bir fenomendir. Türkler, Türkçe Olimpiyatları aracılığıyla yeni ufuklar keşfediyor, bazı konulardaki duruşlarını sorguluyor. Pek çok insan Olimpiyatlar aracılığıyla toplumsal arkaplanı ya da eğitim seviyesi yönüyle dinlemeyeceği şiiri ya da şarkıyı dinliyor. Acaba geniş kitleler Olimpiyatlar aracılığıyla Nazım Hikmet'ten Mehmet Akif'e kadar pek çok ismin bu toprakların ortak değerleri olduğunu mu fark ediyor?


Türkçe Olimpiyatları kanon oluşturuyor. Sanat ya da edebiyat sosyolojisi açısından mutlaka çalışılması gereken bir konu bu. Daha önce kıyıda köşede kalmış, meraklısının dışında çok kimsenin bilmediği pek çok şarkı, türkü veya şiir, Olimpiyatlar sayesinde geniş kitlelerce tanınıyor, seviliyor. Bu konuda herhangi bir veriye dayanmadan söylenebilecek iki örnek Osman Sarı'nın Önden Giden Atlılar ve Bahattin Karakoç'un Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman adlı şiirleri. Her iki şiir de Olimpiyatlarla geniş kitlelerce tanındı ve sevildi. Bu sürecin nasıl işlediği, hangi saiklerle kitlenin bu şiirleri benimsediği ilginç bir çalışma konusu olabilir.


Olimpiyatların kanon oluşturma süreci sadece şarkı, türkü ve şiirler için geçerli değil. Aynı süreç estetik, yerellik ve şive gibi konularda da geçerli. Türkçe Olimpiyatları bize güzelliğe sadece Batı patikalarından gidilmeyeceğini, bizim kendi yollarımızdan da güzelliğe ulaşılabileceğini gösterdi. Karadeniz kıyafetlerinin insana bu kadar yakıştığını, efe kıyafetlerinin gücü ve zerafeti bu kadar güzel birleştirdiğini ve temsil ettiğini Olimpiyatlarda gördük. Kadın ve erkek kıyafetlerinin işlevsel ve estetik olabileceğini Olimpiyatlardaki halk oyunları ekiplerinin kıyafetleri bize gösterdi. Olimpiyatların estetik algılarımızı nasıl etkilediği ya da değiştirdiği ilginç bir çalışma konusu olabilir.


Togolu bir öğrenciden Urfa türküsü dinlerken ağlayan, Brezilyalı çocuktan Ordu'nun Dereleri'ni dinlerken kendinden geçen Türk insanı acaba nasıl bir psikolojiyi yaşıyor? Bu psikoloji yıllardır ezilmişliğin, bu halktan ve değerlerinden bir şey olamayacağı duygusunun sembolik de olsa yok oluşunun psikolojisi midir? İnsanların kendilerinin bile dinlemekten, söylemekten utandığı ama aslında toplumsal bilinçaltının bir parçası olan ürünler bir başkasının ağzında bizi şaşırtıyor ve sevindiriyor mu?


Olimpiyatlarda gözden kaçan ama kitleyi ciddi anlamda etkileyen bir faktör de öğretmenler. Birkaç yıl önce 5-6 bin kişilik bir salonda Olimpiyatları seyrediyoruz. Sahneye teker teker adlı sanlı insanlar çıktı. Seyirci kimini daha zayıf kimini daha güçlü alkışladı. Bir ara öğretmenleri temsilen birkaç öğretmen sahneye davet edildi. O anda tüm salonun adeta komut almış gibi ayağa kalktığını gördüm. Pek çoğunun camiayla organik bir ilişkisi olmayan bu topluluk, öğretmenlerle nasıl bir rezonans kuruyor? Öğretmeni nasıl ve neyin temsilcisi olarak görüyor?


Acaba Türkçe Olimpiyatları, Türk toplumunda bir ayna vazifesi mi görüyor? Bu yılki yapay, geçici ve kanunsuzluktan kaynaklanan durum bir tarafa bırakılırsa toplumun hemen her kesimi Türkçe Olimpiyatları'na destek oluyor. Bir can Boşnakların semaha durmasından etkilenirken, başka biri renk cümbüşünün içinde kendini görüyor. Yoksa Olimpiyatlar toplumun çeşitli kesimlerinde yıllardır var olan bastırılmışlık, ikinci sınıflık duygusunu adeta katarsis süreciyle ortaya çıkarıp normalleşmeye katkı mı sağlıyor?


Türkçe Olimpiyatları bazıları için ezilmişlik, bizden adam olmaz düşüncesini tahrip ederken, bazıları için bu duyguları güçlendiriyor mu? Bazı insanlar Türklerin hiçbir şey yapamayacağı, dünyada güzel şeyler oluyorsa bunun arkasında mutlaka başkalarının olduğu varsayımından hareketle komplo teorilerine mi inanıyor?


Bu soruların cevabı ne olursa olsun Türkçe Olimpiyatları sadece seyredilecek ve yenisi beklenecek bir müzik şöleni değildir. Öğrencilerin geldikleri ülkeler, sürece destek veren toplumsal gruplar, performanslara verilen tepkiler, çeşitli ülkelerden gelen öğrencilerin kısa sürede birbirlerine uyum sağlaması ve ortak bir dil kullanması ve buna benzer daha pek çok konu üzerinde durulması, tartışılması ve değerlendirilmesi gereken konulardır. Hakikatin peşinde koşan, kamunun kaynaklarıyla var olan ve ideal olarak kamuya yeni teklifler sunması gereken üniversiteler de Türkiye için son derece önemli olan bu fenomeni araştırmalı, değerlendirmeli ve ortaya kendi üslubuyla ürünler koymalıdır.


*Doç. Dr., İpek Üniversitesi



http://ift.tt/1pubQgS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder