28 Mayıs 2014 Çarşamba

Avrupa seçimleri: Kaygılanın ama paniklemeyin

Avrupa seçimleri: Kaygılanın ama paniklemeyin


Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin ertesi günü Avrupa basınındaki bazı manşetlere bakan biri, popülist bir isyanın tüm ana akım partileri ezip geçtiği ve AB’nin devrim niteliğinde değişimlerin eşiğinde olduğu izlenimine kapılabilir.




Baş sayfaların çoğunda iki önde gelen delifişeğin resimleri vardı: Fransa’da birinci gelen aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen ve AB karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ile Britanya’da daha da yüksek oranda oy alan Nigel Farage. Bu gerçekten de bildiğimiz haliyle AB’nin sonu mu? Sanmıyorum.


Le Pen ve Farage, Kuzeybatı Avrupa’nın geniş kesimlerinde işsizlik, gelecek korkusu ve hepsinden öte AB’ye karşı hınca yol açan kemer sıkma politikalarına karşı güçlü tepkiyi temsil ediyor. Bununla birlikte ilginçtir ki, sosyal ve ekonomik sıkıntının en şiddetli biçimde hissedildiği Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerde seçimin kazananları sol partiler oldu. Ve bu partilerin, yukarı kuzeyin sağ kanat muzafferleriyle tek-taraflı ekonomik iyileştirme politikalarına karşı direnişleri haricinde pek bir ortak noktaları yok.


Yani AB’nin tüm öfkeli vatandaşlarının seçeneklerini aynı radikal sağ cevaplardan yana kullandıklarını söylemek büyük bir hata olur. Öyle yapmadılar. Hollanda ve Belçika’da FN’ye çok benzer partiler oy kaybettiler. Almanya’da, Merkel’in Euro politikasına kökten karşı koyan tek parti yüzde 7 oy aldı. Yani ortada medyanın yansıttığı türden Avrupa çapında ezici bir seçim zaferi falan yok.


Bu, Le Pen ve Farage’nin Fransa ve Britanya’daki müesses nizama vurduğu darbelerin sonuçları olmayacağı anlamına gelmiyor. Ama bunlar evvela Paris’te ve Londra’da hissedilecek, Brüksel’de değil. Mevcut Fransız hükümeti, göçmenlik konusunda daha katı ve diğer üye devletlerle anlaşmaya varılan ekonomik politikaların uygulamaya geçirilmesi konusunda daha yavaş davranarak mesajı aldığını gösterme gayretinde olacak. Londra’da, Başbakan David Cameron, sözünü verdiği referandumda Britanya’nın AB üyeliğini kurtarabilecek bir formül ortaya koymak bakımından çok daha büyük bir baskı altında kalacak.


Elbette, Fransa’nın ekonomisinin daha fazla denetlenmesine dair gönülsüzlüğü ve İngiltere’nin daha çok dışarıda kalmaya yönelik seçeneklerini müzakere çabaları, gerekli reformların engellenmesi ya da iptal edilmesiyle eninde sonunda AB üzerinde dondurucu bir etkiye yol açacaktır.


Durgunluk tehlikesi büyük ihtimalle yeni Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) gelmeyecek. Bütün dikkatini yüzde 20-25’lik Avrupa Birliği muhalifleri ve radikallere odaklayan biri, AP’nin yaklaşık yüzde 70’inin hâlâ, radikal uçlar tarafından gaspedilmemek için elinden geleni yapacak olan Avrupa yanlısı politikacılardan oluştuğunu neredeyse unutabilir. Dahası, bu AB karşıtı isyancılar farklı siyasi gruplar içinde ayrılmış olarak kaldıklarında ya da en başta kendilerini organize edemediklerinde ne kadar nüfuzlu ve tesirli olabilecekler?


Gelecek birkaç haftada Farage’nin Le Pen ile grup oluşturmama sözünü tutup tutmayacağını ve modern zaman Jeanne d’Arc’ı olduğu iddiasındaki Le Pen’in diğer altı partiyi güç birliğine ikna etmede başarılı olup olmayacağını izleyip göreceğiz. Pekala, iki ana grubun, yani Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratların Avrupa’yı ‘barbarlar’dan kurtarmak üzere anlaşmaya karar verdikleri bir parlamentoyla da karşı karşıya kalabiliriz.


Bu yüzden panik yapmamak için yeterince sebep var. En azından şimdilik. Diğer yandan, hiçbir şey olmamış gibi devam etmek de büyük bir hata olur. Devasa bir muhalefeti tetiklemiş olan aşırı kemer sıkma politikalarına veda etmenin ve bunların yerine büyümeyi canlandıracak ve üye devletlere belli sınırlar içinde herkes tarafından üzerinde anlaşılmış olan kendi ulusal önlemlerini seçme izni verecek bir Avrupa inisiyatifi ortaya koymanın vaktidir. Buna AB’nin ne yapması gerektiği ve hangi görevlerin ulusal düzeyde daha iyi yerine getirilebileceği hususunda yapılacak esasa dair bir tartışmayı da ekleyin. Eğer yeni AP’nin çoğunluğu bu değişimleri hayata geçirmeyi becerebilirse, Le Pen ve Farage’nin dikkat çekici zaferleri, sadece radikal gevezelerin değil, çoğu Avrupalının hasretini çektiği kalıcı gelişmelere yol açmış olacak.


Joost Lagendijk


http://ift.tt/1nzBtOg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder