13 Mayıs 2014 Salı

Hizmet'e yönelen nefret söyleminin tarifi

Hizmet'e yönelen nefret söyleminin tarifi


1915 olayları dolayısıyla soykırım tartışmalarının sonlanmadığı bugünlerde, Zaman Gazetesi’nde Av. Orhan Erdemli tarafından kaleme alınmış olan “Hizmet’e karşı soykırım suçu mu işleniyor?” başlıklı inceleme yazısını gazete arşivinden (18 Nisan 2014) bir kez daha okumaya herkesi davet ediyorum.




99 yıl önce, Osmanlı döneminde, Müslümanlar ve gayrimüslimler arasındaki karşılıklı şiddet ve kırışmayı tamir etmeyi önemseyen kalpler, Hizmet gönüllülerini kırıma uğratmayı isteyebilir mi? Belirtmeliyim ki, Hizmet ile hayatının herhangi dönemi içinde yan yana olmamış biriyim. Vicdanen kendini sorumlu hisseden bir yurttaş olarak, aşağıdaki ayrıntı bilgiye dikkat çekmeyi sorumluluk saymaktayım.


Av. Orhan Erdemli’nin “Hizmet’e karşı soykırım suçu mu işleniyor?” başlıklı inceleme yazısındaki iddia, politisit/jenosit (siyasal kırım/soykırım) literatürü içindeki nazik tartışmalardan bir tanesidir. Politisit literatüründe politisitin tanımına dair oydaşma yoktur. Politisit ile jenosit bazı siyaset bilimciler tarafından yakın içerikte tarif edilirken, bazılarında iki kavramın kesişim kümesi dar tutulmaktadır. Örneğin, Harrf ve Gurr, International Studies Quarterly’de 1988’de yayımlanmış “Toward Empirical Theory of Genocides and Politicides: Identification and Measurement of Cases Since 1945” başlıklı makalede, politisit ile jenositi birbirine yakın içerikte tarif etmektedirler. Harrf ve Gurr, politisit ve jenosit suçunu; devlet veya siyasal rejim tarafından yürütülen canice eylemler olarak tanımlamakta, politisit ve jenosit arasındaki farkı, hedefteki kurban gruba göre yapmaktadır. Harrf ve Gurr’ın soykırım tanımı 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi’ndeki soykırım tanımından daha geniştir ve Sözleşme’de siyasal kırım bir suç olarak kabul edilmemektedir. Politisitin BM tarafından suç olarak tarif edilmemesinin nedenini, Soykırım Sözleşmesi’nin imzalandığı dönemde uluslararası sistemin iki kutuplu olmasında ve SSCB’nin kendi peykindeki ülkelerde sosyalizmi inşa sürecinde bulunması nedeniyle siyasi katliamların fazlaca yaşanabileceği varsayımıyla siyasi kırımları suç saymadaki isteksizliğinde aramak doğru olur. Nitekim politisitin uluslararası belgelerde suç olarak tanımlanmayışı nedeniyle, başta 1949 sonrası ÇHC olmak üzere pek çok ülkede görülen siyasi rejim değişikliklerinden kaynaklı katliamlar soykırım kategorisinde kabul edilemediğinden uluslararası toplum tarafından sineye çekilmiştir.


POLİTİSİT, DEVLET YA DA SİYASİ REJİM TARAFINDAN BİR GRUBA YÖNELİK YÜRÜTÜLEN CANİCE EYLEMLERDİR

BM Soykırım Sözleşmesi, soykırımı; etnik, ırksal, ulusal veya dinsel bir grubun üyelerinin tümünün veya bir kısmının yok edilmesi amacıyla öldürülmesi veya bedensel ya da zihinsel kasten zarara uğratılması olarak tanımlamaktadır. Sözleşme; etnik, ırksal, ulusal veya dinsel bir grup içinde doğumları önlemeyi amaçlayan önlemler alınmasını ve çocukların zorla başka bir gruba aktarılmasını da soykırım suçu olarak nitelendirmektedir. Harrf ve Gurr ise kendi tanımında, bedensel ya da zihinsel kasten zarara uğratılması kabulüne yer vermemekte; ancak kurban gruplar arasına siyasi grupları eklemektedir. Ayrıca siyasetin alanını da geniş okumaktadırlar. Öyle ki, çevrecilik bir siyasettir veya bir dinsel cemaat amacı siyasal olmasa da, Harrf ve Gurr’a göre siyasi alan içinde kabul edilmektedir. Şu halde, Harrf ve Gurr rehber alındığında, politisit, bir devlet veya bir siyasi rejim tarafından bir grubun üyelerinin tamamına veya bir kısmına yönelik yürütülen canice eylemlerdir. Burada hedefteki grup, hakim siyasi gruba ve mevcut rejime muhalefet edenler olarak anlaşılmaktadır. Aydınlar veya köylüler veya işçiler veya eşcinseller veya bir dinsel cemaat bir siyasi rejimde, bu tanıma göre, politisit kurbanı olabilirler. 1991 sonrasında (SSCB’nin dağılmasıyla) politisit ile jenositin farkı muğlaklaşmıştır. Nitekim bazı siyaset bilimciler, araştırmalarında, ikili kullanımı “politisit/jenosit” tercih etmektedirler.


Harrf ve Gurr, politisit/jenosit suçunun oluşması için devlet destekli bir katliamın mevcudiyeti ve çok sayıda sivilin devletin canice eylemlerinin hedefi olması gerektiğini belirtmekte, ayrıca göreli olarak yüksek ölüm oranının cereyan etmesini ve eylemin altı ay sürmesini yeterli şart saymaktadır. Hegemonik ve zenofobik olmak üzere iki jenosit; misillemeci, bastırıcı, devrimci, bastırıcı-hegemonik olmak üzere dört politisit tipi sayan Harrf ve Gurr, hegemonik jenosite örnek olarak SSCB’nin Kuzey Kafkasya’daki farklı etnik gruplara yönelik 1943-1957 yıllarındaki eylemleriyle, ÇHC’nin 1959’da Tibet milliyetçilerine yönelik eylemlerini göstermektedir. Zenofobik jenosite Paraguay’ın yerli halktan olan Ache kabilesine yönelik 1962-1972 yıllarındaki eylemlerini, Nijerya’nın 1966’da Ibo kabilesine yönelik eylemlerini ve Burma’nın Müslümanlara yönelik 1978’deki eylemlerini örnek olarak vermektedir.


Harrf ve Gurr, misillemeci politisiti, geçmişte siyasi iktidarı elinde bulunduran grubun cani eylemlerinin hedefi olmuş olan yönetilen siyasi grubun devleti ele geçirmesiyle, kendi grubunun üyelerine yapılan geçmişteki şiddet eylemlerinin benzerini intikam duygusuyla yapması olarak tanımlamaktadır. Devlet gücünü kötüye kullanma ayrıcalığının bir siyasal gruptan ötekine geçmesi ve suistimali ile görülen bu tipe örnek olarak Ruanda’daki 1963-1964 Tutsi iktidarının eylemlerine 1994’te Hutu iktidarının yanıt vermesi gösterilmektedir. Harrf ve Gurr, bastırıcı politisiti, devlete karşı muhalefete girişen siyasi hareketin üyelerine kitlesel şiddet uygulanması olarak tanımlamaktadır. Bu tipin, dünyada en sık rastlanan tip olduğunu söyleyen Harrf ve Gurr, devrimci politisiti ise devrimci ideolojiyi izleyen devlete karşı ayaklanan siyasal gruba yönelik şiddet eylemi olarak tanımlamakta, ÇHC’de Mao’nun Kültür Devrimi’ne (1966-1975) karşı çıkanların katledilmelerini bu tipe örnek saymaktadır. Melez bir tip olan dördüncü tip ise bastırıcı-hegemonik politisittir. Bu tipte, hedefteki kurban grup farklı etnik veya ulusal kimliğe sahip olabilir ama grup üyelerinin devletin şiddet eylemlerine maruz kalmalarının nedeni mevcut siyasi rejime yönelik muhalefetleridir. Harrf ve Gurr’ın tasnifinin 1991 öncesine ait olduğu dikkate alındığında, bastırıcı-hegemonik politisite Pakistan’da Bengal milliyetçilerine yönelik yürütülen 1971’deki eylemleri örnek göstermeleri anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bugün bir melez tip olarak bastırıcı-hegemonik politisite güncel örnekler vermek mümkündür.


HİZMET HAREKETİ’NİN DEMOKRATİK TALEPLERİ AK PARTİ TARAFINDAN MUHALEFET SAYILDI

Tipolojiyi açıklamaya dair verilen örneklerden anlaşılacağı üzere, politisit/jenosit suçunun örnekleri tarihten çıkartılmaktadır. Suçun unsurlarının oluşması sırasında politisit/jenosit suçunu tespit etmek veya ettirmek oldukça zordur. Kaldı ki, 21. yüzyılda, politisit/jenosit suç tanımında sayılabilecek olan olaylar, tabiri caizse “daha estetik” cereyan etmektedir. Şu halde, Av. Orhan Erdemli’nin iddiası, Harrf ve Gurr’ın kuramsallaştırması çerçevesinde, melez bir tip olan dördüncü tip içinde sayılabilir. Yani iddia Harrf ve Gurr’ın tipolojisi içinde bastırıcı-hegemonik politisit ile karşılanabilir. Bu tipte, grup (somut örnekte HİZMET) üyelerinin AK Parti hükümeti eliyle şiddet eylemlerine (sözlü şiddet) maruz kalmalarının nedeni mevcut siyasi rejime yönelik muhalefetleridir. Hareket’in demokrasi, şeffaflık ve hesap verebilirlik talepleri AK Parti hükümetince “hükümetin düşürülmesine yönelik(?)” muhalefet sayılmış ve Hareket ile gönül bağı kurmuş olan isimlere baskı cereyan etmiştir.


Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle, toplumdaki kutuplaşmayı görmemek mümkün değildir ve bu durum kaygı vericidir. Hizmet’e yöneltilen sözlü şiddeti siyasal kırım/soykırım literatürü çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Ancak Hizmet’e yönelik bastırıcı-hegemonik politisitten zarara uğrayan sadece Hizmet olmayacaktır. Türkiye bundan yara alacaktır. Coğrafyasına uzak coğrafyalarda acıları iyileştiren Hizmet gönüllülerini Büyük Türkiye’nin dışında görmek mümkün müdür? Bu devlet bizim, hepimizin değil midir? Devlette ev sahipliği ve kiracılık mı vardır? Kim ev sahibidir? Türkiye pasaportu taşıyan her birey devletin ortağı değil midir? Bu coğrafyanın dert anlar, kıymet bilir insanları olarak bizler ne zamandan beri kutuplaşmanın esiri olup birbirimizi KIRIMA uğratmaya ve birbirimizin acısından haz almaya başladık?


Sonuç itibarıyla, 1915 olayları dolayısıyla soykırım tartışmalarının sonlanmadığı bugünlerde, Zaman Gazetesi’nde Av. Orhan Erdemli tarafından kaleme alınmış olan “Hizmet’e karşı soykırım suçu mu işleniyor?” başlıklı inceleme yazısı bir kez daha okunduğunda görülecektir ki, Erdemli, toplumsal barış ortamını bozucu duruma işaret etmektedir. Dolayısıyla Erdemli’nin “Hizmet’e karşı soykırım suçu mu işleniyor?” sorusunu ben “Hizmet’e karşı bastırıcı-hegemonik politisit suçu işleniyor olabilir mi?” diye yeniden sormaktayım.



http://ift.tt/1nIWkOm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder