27 Mayıs 2014 Salı

İpotekli hayatlar

İpotekli hayatlar


Sadece Soma’daki madnci değil ki borçlu olan, herkesin cüzdanında üç-beş kredi kartı var. Asgari miktarlar bile yatırılamıyor artık. Başını sokacak bir ev, ayaklarını yerden kesecek araba derken ‘Borçlu İrade’nin çaresizliği başlıyor.




Aksiyon Dergisi 'ndeki habere göre Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçinin vefat ettiği maden faciası sonrası bir televizyon muhabiri canlı yayında 9 senelik kömür emekçisi Bayram Çakan’a soruyor: "Tekrar madene dönecek misiniz?" O an ekran başındakiler "Hayır, asla!" veya benzeri bir cevap duyacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Çakan aynen şunları söylüyor: "Yeniden girmemiz lazım. Kredim var, kredi ödüyorum bankaya. Soma’da yapacak başka bir şeyimiz yok."


Aslında milyonlarca kişinin ekonomik durumu o işçilerinkinden hiç de farklı değildi. Kullandıkları tüketici kredilerini ödemekte zorlanıyorlardı. Her birinde üçer-beşer kredi kartı vardı. Tümünden de nakit para çekmişlerdi. Asgari miktarı bile yatıramıyorlardı. Artık karttan karta takla attırabilmeleri de imkânsızdı. Faiz üstüne faiz işliyordu. Banka kredisiyle ev ve araba alanların hâli de perişandı. Hayatlar her anlamda ipotek altındaydı.


Soma’da kömür madeninde meydana gelen ve şimdiye kadarki en çok işçi kaybının yaşandığı faciayla yürekler dağlandı. Bu üzücü olayla iş güvenliği ve sağlığından çalışma hayatının zorluklarına, taşeron sistemine, zor işlerde çalışanların ücretlerine ve mağduriyetlerine kadar pek çok hayati konuyu kanıksadığımızı gördük. Hepsine dair makaleler yazıldı, haberler yayımlandı, tartışma programları düzenlendi ama en dikkat çekicisi maden işçisi Çakan’ın dile getirdiği gerçekti. Yani yerin üstü, yerin altından farksızdı onlar için. Belki de asıl sıkıntı ocaktan çıkıp evlerine ulaştıklarında başlıyordu. Geçimlerini üstlendikleri eşleri ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamama endişesi yiyip bitiriyordu beyinlerini. Çakan böylesine zor bir mesleği icra ederek ayda sadece 1800 lira kazanabiliyordu. Arkadaşlarının önemli bir bölümüne göre iyi bir miktardı bu.


Çakan’ın dile getirdikleriyle, bir süredir nedense idraklerimizden ırak tuttuğumuz bazı ekonomik hakikatler soğuk su misali yüzümüze çarpılmıştı. Son 10-12 yılda Uluslararası Para Fonu’na (IMF) borcumuzu tamamen sıfırlamıştık. Madalyonun arka yüzü bambaşkaydı oysa. Özeliyle, kamusuyla her alandaki sektörlerimiz, sanayicimiz, tüccarımız, çiftçimiz, işçimiz ve memurumuz büyük bir borç yükünün altına girmişti. Devletin borcunu, Avrupa Birliği (AB) kriterleri seviyesine çekmeyi başarmıştık. Ancak "hane halkı borçları" boyları fersah fersah aşmıştı.


Ev ve araba furyası…


Son yıllarda Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) öncülüğüyle gayrimenkul sektörü canlandı. Orta gelirli vatandaşlar, onlarca yıla yayılan kredi taksitleriyle ev sahibi olabilmeyi gözüne kestiriyordu. Otomotiv sektöründe 2002’de yurtiçindeki toplam araç satışı 100 bini zorlar pozisyondayken, kredi destekli kampanyalarla 800 binlerin üzerine çıktı. 2013’te 854 bine yaklaştı. Bu yıla ilişkin tahminse 650-700 bin adet. Araç ticaretinin de ekseriyeti kredili satışlarla yürümekte. Bırakın otomobil üretmeyi, hazırını peşin alacak ‘babayiğitlere’ bile ender rastlanıyor. Şu veriler krediye gösterilen rağbeti net olarak ortaya koyuyor: 2002 yılında yaklaşık 2 milyar lira olan konut, taşıt, ihtiyaç kredileri tutarının bu yılın ilk üç ayı itibarıyla ulaştığı rakam 251,8 milyar lira. Yaklaşık 126 kat artmış. Bu arada kredi kartı ile yapılan harcamalar 4,3 milyar liradan 79,2 milyar liraya fırlamış.


"Dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz" diye övünüyoruz. Bu büyüklüğün önemli kısmı bankaların yurtdışından sendikasyon ve seküritizasyon diye bulup getirdikleri kısmen ucuz(!) kredilerle patlayan iç tüketim kaynaklı. Soma faciası bu gerçeğin göz ardı edildiğini de hatırlattı bizlere. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Merkez Bankası’nın Ocak 2014’teki 5,5 puanlık sürpriz faiz artışı sonrası şunları kaydetmişti: "Ekonomide bugün gelinen nokta, biz sanayicilerin her platformda söylediklerimizin ne kadar haklı gerekçelere dayandığını göstermektedir. Sanayiyi ve üretimi öne almayan bir büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığı, alınan bu kararlarla ortaya çıkmıştır. İşte görüyoruz; son yıllarda ağırlıklı olarak dış borçlanmaya dayalı büyüdük. Cari açık verdik. Dış kaynak, yani döviz bitti. Döviz ihtiyacı doğdu ve sorunlar başladı. Kısacası Türkiye’nin temel sorunu; sanayi üretiminden kaynaklanan bir üretim modelinin oluşturulmamasıdır. Türkiye, artık kaynağını sanayiden ve üretimden alan bir büyüme modeli ile ilgili yapısal reformları gerçekleştirme noktasındadır."


Sanayisiz büyümenin sonu…


Sanayideki inkıta tarımda da hissediliyor. Yüzbinlerce ziraatçı hızla vasıfsız işçi âcizliğine itiliyor. Köydeki nüfus köreliyor; şehirler ise yoğun göçlerle bunalmakta. İşsizlik, girdap misali insanları yutuyor. Sosyal güvenlik sistemi alarm veriyor. Devlet sağlık harcamalarını karşılayamaz hâle gelmekte. İnşaat sektörü lokomotif hüviyete sahip ama üretilmiş konut stoku da çoğalıyor. Bu iş kolu cari açığa merhem olmaktan çok uzak. Tersine lüks konut malzemelerinin ithalatı yarayı azdırmakta. Sağladığı istihdam da geçici ve çok yönlülükten uzak.


Bankacılık sektörünü düzenleyip denetlemekle yükümlü otorite Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı son kredi dataları da tablodaki hazinliği işaretliyor. Mart 2014 itibarıyla bankacılık sektöründeki toplam kredilerin yüzde 43,1’i kurumsal-ticari. Yüzde 30,6 ile bireysel krediler ikinci sırada. İstihdamın bel kemiği küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) açılan kredilerse yüzde 26,3 ile üçüncü. 2013 sonuna göre kurumsal-ticari kredilerin toplam krediler içindeki payı 0,7 puan ve KOBİ kredilerinin payı da 0,4 puan artış göstermiş. Bireysel kredilerin payı ise 1,1 puan gerilemiş. Kurumsal-ticari krediler 22,8 milyar TL, KOBİ kredileri 13,4 milyar TL artarken; bireysel krediler, kredi kartları kaynaklı olarak 791 milyon TL düşmüş. Sayıların diliyle anlıyoruz ki sektör otoritesinin tüketici kredi harcamalarını kısmak için aldığı tedbirler amacına ulaşmış. BDDK, kredi kartında beyaz eşya ve mobilyada taksit sayısını 9 ile sınırlandırırken, diğer sektörler için kaldırmıştı. Benzer şekilde tüketici kredilerinde de ev ve konut için hem vade sınırlaması getirmiş hem de peşinat tutarlarını artırmıştı. Peki, bu hamleler muhtemel yangını hangi oranda söndürebilir? Aksine ülkeyi hiç de alışık olmadığı ve arzulanmayan resesyon (durgunluk) noktasına sürükler mi? Esnaf dahi rafına krediyle mal dolduruyorsa ticari sirkülasyonun ciddi riskle karşı karşıya bulunduğunu söylemek hiç de kehanet olmasa gerek. Taksit sınırlaması ve yasakları formalitede kalıyor öte yandan. Senetli satışlar alıp başını gitmekte. Kimi bankalar geliştirdikleri özel ödeme sistemleriyle cep telefonlarını taksitlendirebiliyor.


Dilerseniz kısaca bireysel kredilerin alt dağılımına da şöyle bir göz atalım. Mart 2014 itibarıyla tutar 331,4 milyar TL. Yüzde 76,1’i tüketici, geri kalanıysa kredi kartı kaynaklı. Tüketicinin yüzde 52,3’ü ihtiyaç ve diğer, yüzde 44,6’sı konut, yüzde 3,1’i taşıt. Bireysel krediler içindeki kredi kartı payının 1,3; taşıt kredileri payınınsa 0,3 puan azaldığına şahidiz. Şu veriler de dikkat çekici: Tüketici kredileri içinde en yüksek artış hızı yüzde 2 (2,6 milyar TL) ile ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde. Buna karşılık taşıt kredileri yüzde 7,6 (647 milyon TL) oranında azalarak en düşük artış hızına sahip kredi segmentini oluşturdu. Aynı süreçte kredi kartları da yüzde 5,5 (4,6 milyar TL) azaldı.


Şüphesiz ki kredileri uzun yıllara yayılan vadeler cazip kılıyor. Ortalama vade; tüketici kredilerinde 5,5, konut kredilerinde 8 yıl, ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde de 3,4 yıla uzamış durumda. Bu arada 2013 sonunda yüzde 56,7 olan taksitli bireysel kredi kartı alacaklarının toplam kredi kartı alacakları içerisindeki payı Mart 2014 itibarıyla yüzde 51,4’e gerilemiş.


Takipteki alacaklar …


Kredilerin kullandırıldığı sektörlere göre dağılımı incelendiğindeyse en fazla kullanımın yüzde 31,6 ile ‘tüketici kredileri ve kredi kartları’nda gerekleştiği görülüyor. Toplam imalat sanayii yüzde 20,1 ile ikinci, toptan ve perakende ticaret yüzde 12,2 ile üçüncü, inşaat yüzde 7 ile dördüncü. Bu arada kredi borcunu ödeyemeyenlerde de bir artış söz konusu. Takipteki alacaklardaki azami artış 1,1 milyar TL (yüzde 11,2) ile bireysel kredilerde. Takipteki KOBİ kredileri 401 milyon TL (yüzde 4,6), kurumsal/ticari krediler de 216 milyon TL (yüzde 2) artış göstermiş. Son bir yıllık dönemde takipteki alacaklar hesabına 20,8 milyar TL yeni intikal olurken, takipteki alacaklardan 10,7 milyar TL tahsilât yapılmış, 2,8 milyar TL tutarında aktiften silinmiş.



Mart 2014 verileriyle Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 1,8 trilyon TL. En büyük plasman (paranın gelir getirici bir alacağa, bir gayrimenkule veya bir menkul değere ayrılması) kalemi niteliğindeki krediler 1 trilyon 83 milyar TL ile toplam aktifin yüzde 60,2’sini oluşturuyor. Krediler 2013 sonuna göre toplam 35,4 milyar TL (yüzde 3,4) artıyor. Bu arada alınan tedbirlerden sonra kredi kartlarının artış hızı 2013 yılının son çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde azaldı. 2013 yıl sonunda yüzde 56,7 olan taksitli bireysel kredi kartı alacaklarının toplam kredi kartı alacakları içerisindeki payı, Mart 2014 döneminde yüzde 51,4 seviyesine geriliyor. Kredi kartlarının artış hızı 2013 yılının son çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde negatif seviyelere geriliyor. Taşıt kredilerinin artış hızı ise 2011 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren azalış eğilimini sürdürüyor. Yeni düzenlemelerin 1 Şubat 2014’te yürürlüğe girmesiyle azalış giderek hızlanıyor.


Türkiye Bankalar Birliği (TTB) verilerine göre, tüketici ve konut kredisi kullanan kişi sayısı Eylül 2013 itibariyle 14 milyon 191 bin 65. Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) 2013 yılı sonu kayıtlarına göre 56,8 milyon kredi kartı, 100,2 milyon da banka kartı tedavülde. Ekonomik hayat kartlar vesilesiyle dönüyor denilse yeridir.



Sayısal veriler zaten başlı başına sıkıcıdır. Yazıda aktardığımız son 12 seneye ait veriler nasıl da büyük bir iştahla borçlandığımızı gösteriyor. Unutulmamalı ki bu borçlanma, ABD Merkez Bankası (FED) ayda 85 milyar dolar akıtırken, yani yurtdışından para bulmak kolay iken oluşabildi. Şimdi ise rüzgâr maalesef tersine esmekte. FED para musluğunu gittikçe kısıyor, yurtdışından para bulma eskisi gibi kolay olmayacak. Borçların ödenebilmesi için daha az tüketip daha çok çalışmak zorunda kalınacağı âşikar. Evde bekleyen eşe ve çocuklara ekmek götürebilmek için birtakım haksızlıklara ve istismarlara maden işçisi Bayram Çakan örneğindeki gibi ses çıkarılamayacağı da. Öyle bir ülkedeyiz ki birileri Soma’da vicdanları dağlayan faciaya duyulan tepkilere bile "darbe girişimi" diyecek ölçüde gözü bağlı olabiliyor ve âdeta şöyle demek istiyor: Hem her yere borcunuz var hem de çıkıp faciaya tepki gösteriyorsunuz. Susup karın tokluğuna çalışmaya devam edin!



http://ift.tt/1oEE4Gl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder