Hz. İbrahim, evlat konusunda imtihanı, İsmail’ini bebek yaşta kuş uçmaz kervan geçmez bir mekanda yapayalnız bırakırken vermişti. O ateşe düşerken “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” demiş, Rabb’i ile irtibatına halel getirmesi muhtemel duyguların kalbine girebileceği gedikleri Allah’ı kendisine vekil kılarak tıkamıştı.
Biz kurbanlarımızı keserken kutsal mekanlar hacıları ağırlıyor olacak. Onların “lebbeyk”leri arşı kucaklarken, kurbanı vesile kılanların kazançlarını ise engin rahmetiyle Allah verecek. Biz tekbirlerle kurbanlarımızı keserken Mina, hacılarımızı ağırlıyor olacak. “Arafat vakfesi” ile günahlarından arınmış, “Müzdelife” ve “Meşarü'l Harâm”da zevk aldıkları duygularla doyduktan sonra, teslimiyetin Hz. Halilürrahman boyutunu canlandırmaya namzet olmuş, değişik renk ve ırklardan milyonlarca insan aynı duygu ile tekbir getirerek Mina’ya akacak. Hacc’a gidememiş müminler, tekbirleriyle semayı çınlatıp, dar mekanda canlandırdığı manayı dünya ölçeğine taşıyacaklar. Ve gökkubbe, kucağını, “İnsanlar içinde haccı ilan et. Gerek yaya olarak gerek yorgun develer üzerinde vadiler aşarak sana gelsinler.” Hacıların verdiği “lebbeyk allahümme lebbeyk...” cevabıyla doldurarak, İbrahimi kulların çağrısının, aradan binlerce yıl dahi geçse tesirini kaybetmeyeceğine, kainat çapında, bir kere daha şahitlik edecek. Nefsimize, “Sakin terk-i edepten...” diyerek Hz. İbrahim Efendimiz’in ihlas, tevekkül ve teslimiyet şahikası hayatının “Mina”daki tezahürünü seyre çalışacağız. Halilürrahman’in Rabbi’nden niyazımız, ateşin vücudunu yaladığı esnada, “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” burcunda hayatını sürdüren dostları arasına bizleri de almasıdır.
Hz. İbrahim, küçük bir çocukken annesi Hacer’le birlikte “ekin bitmez bir vadi”ye bıraktığı oğlu İsmail ile alakalı bir rüya görür. Rüyasında oğlunu kurban etmesi gerektiği kendisine ifade edilmektedir. Hz. İbrahim, ilk günkü rüyanın rahmani mi yoksa şeytani mi olduğunu tefrik edemez. Buna “terviye” denilir. İkinci gece yine aynı rüyayı görünce rahmani olmadığını kesin olarak bilir. Bu gününe “arefe” denilir. Üçüncü gece yine aynı rüyayı görünce artık oğlunu kurban etmesi gerektiğini iyice anlar. Bu güne de “nahr” denilir. Kendi açımızdan olayı değerlendirecek olursak ortada açıklaması çok zor bir imtihan bulunmaktadır: Emri yerine getirmek veya oğul sevgisiyle ihmale yönelmek. İkinci şık Hz. İbrahim için muhaldi. O evlat konusunda imtihanı, İsmail’ini bebek yaşta kuş uçmaz kervan geçmez bir mekanda yapayalnız bırakırken vermişti. O ateşe düşerken “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” demiş, Rabb’i ile irtibatına halel getirmesi muhtemel duyguların kalbine girebileceği gedikleri Allah’ı kendisine vekil kılarak tıkamıştı.
İş tebeyyün edince Halilürrahman teslim olurdu. Ve öyle yaptı. İsmail’ini yanına alıp, onu kurban edeceği mekana doğru yürümeye başladı. Bundan sonrasını Kur’an’dan takip edelim: “Oğlu İsmail kendisi ile yürüyecek yaşa ulaşınca İbrahim ona dedi ki: Oğlum ben rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Sen ne dersin bu işe? İsmail, “Babacığım sen emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi. İkisi de Allah’in emrine uydular. İbrahim kurban etmek üzere oğlunu yere yatırdı. O sırada biz nida ettik: “Ey İbrahim! Sen rüyanda emrolunana uydun. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları işte biz böyle mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu apaçık bir imtihandı. Ona oğlu yerine büyük bir kurbanlık koç gönderdik. Daha sonra gelenler arasında ona güzel bir nam nasip ettik. İbrahim’e selam olsun.” (Kur’an; 37/102-109)
Kendisini aşan olaylarla karşılaştığı zaman tevekkül ve teslimiyet içinde vazifesini yapanlar, Allah’ın lütuflarına doğru yol almaya başlamışlardır. Önlerindeki engeller, İsmail’in kurban edilmesinin istenmesi gibi sadece bir sınama vasıtasıdır, diye düşünebilir miyiz? Bu sorunun en doğru cevabını, her birimiz, kendi vicdanımızdan alırız herhalde. İşte Arafat’da arınmış ve Mina’ya doğru, çıktığı gece yürüyüşünde rengarenk sırlara açılmış vicdanlar, bizim ifade etmeye çalıştığımız olayın ötesinde daha kim bilir neler fısıldayacak hacılarımızın kulaklarına. Ve onlar da Hz. İsmail’in tevekkül içinde yattığı topraklara kurbanlarını yatırırken İbrahimi kulluğun okyanusuna doğru açılacaklar. Mina’nın çıkışında, şeytanların taşlandığı mekanın yanı başındaki mescit belki de milyonlarca hacıdan çok azının gözüne ilişecek.
Medine’den gelen müminlerin Hz. Peygamber’e gizlice biat ettiği yere yapılan bu mescit bugün bile adeta o gecenin gizliliğini temsil ediyor gibi durmaktadır. Milyonlar yanı başından akıp geçerken o da, ensar soluklu sadaları duyarak terk edilmişliğini giderecek. Ve hacca gidememiş olsa da bulunduğu yerden kurban vesilesiyle Rabb’e samimi duygularla yönelenlerin ne kazandığını sadece Allah bilecek.
http://www.zamanfransa.com/haber/guendem/aile-saglik/kurban-bize-hz-ibrahim-in-kullugunu-anlatir.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder