19 Eylül 2014 Cuma

Hüsrana uğramayayım dersen...

Hüsrana uğramayayım dersen...


Asr Sûresi, Kur’an-ı Kerim’in en kısa sûrelerinden biri. Fakat bu kısa sûrede, bütün insanlığın hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşunun ve mutluluğunun esasları veriliyor. Allahu Teala, zamana yemin ettikten sonra hüsranda olmayan insanların özelliklerine dikkat çekiyor.




Allahu Teâla, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette ‘yemin’ ifadeleri kullanmış. Ayetlerde de görüleceği üzere, Cenâb-ı Allah bizzat kendi yüce ismi üzerine yemin ettiği gibi peygamberlerine, peygamberlerin yaşadığı veya vahyin geldiği beldelere, meleklere, Kur’ân’a, kıyâmet gününe, kâinâtta var olan önemli varlıklar üzerine; kaleme, gökyüzüne, Güneş’e, Ay’a, geceye, sabaha, kuşluk vaktine, yıldıza, havaya ve bitkilere yemin etmiş. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette and, kasem ifadelerine yer verilmekle birlikte Allah, 17 sûrenin başında yemin ifadesi kullanıyor. Âlimlerin yaygın görüşüne göre, bunun sebebi sûreyi okumaya başlayan kişinin dikkat kesilmesini, ardından gelen ayetleri de ilgiyle okumasını sağlamak.


Yemin ifadesiyle başlanan sûrelerden biri de Asr Sûresi. ‘Asr’ mutlak manada ‘zaman’ demek. Allah’ın (cc) zaman üzerine yemin etme ile zamanın değerini ve önemini ortaya koymuş oluyor. Oysa çok kullanılan ‘Zaman kötü!’ ifadesiyle zaman kabahatli bulunup, ona kahrediliyor. Hatta küfrediliyor. Bu gibi şeylerden bilhassa sakınmalı. Çünkü kusur zamanda değil, o zamanı iyi değerlendiremeyen insanlarda.


Üç ayet-i kerime, Kur’an’ın muhtevasını özetliyor


Asr Sûresi, çok kısa bir sûre olmasına rağmen geniş manalarla yüklü bir sûre olup bütün insanlığa kurtuluşun ve mutluluğun yegâne reçetesini sunuyor. İmam-ı Şafi Hazretleri, Asr Sûresi için, “Kur’an-ı Kerim’de başka hiçbir sûre nazil olmasaydı, sadece Asr Sûresi bile, insanların dünya ve ahiret saadetlerini temine yeterdi. Zira bu sûre, Kur’an-ı Kerim’in bütün muhteviyatını özetlemektedir.” diyor. Kur’an’ın muhtevasını özetleyen bu sûrede Allahu Teala, “Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsranda. Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, Bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” buyuruyor.


Zaman üzerine yapılan bu yemin, üzerine yemin edilen konuyla yakından ilgili. Bu da insanların kendilerine verilen bu zamanı yani ömrü gereği gibi değerlendiremedikleri takdirde zararda olacakları gerçeği. Nitekim Asr Sûresi’nin ikinci ayetinde Allahu Teala, “İnsanlar hüsranda” diyor. Bu insanların kendilerine verilen ömür sermayesini iyi değerlendirip Allah’a olan kulluklarını gereği gbi yerine getirmedikleri takdirde büyük bir zararla karşı karşıya kalacaklarını ifade ediyor. Sûrenin bundan sonraki kısmı olan üçüncü ve son ayetinde Allah, bu zarardan ve ziyandan kurtulanların dört önemli özelliklerini sayıyor. Bu özellikler de birbirleriyle iç içe olup yekdiğeriyle yakından ilgili: “Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” Dünya imtihanında başarılı olmanın birinci şartı iman etmek. Ancak burada nelere ve nasıl iman edileceği belirtilmemiş. Bu husustaki tafsilat diğer sûrelere havale edilmiş. Hiç şüphesiz böyle bir imanın her türlü şüphe ve şirk unsurundan tamamen arınmış olması gerekiyor.


İman-amel bütünlüğü gerekiyor


Sûrede dünya imtihanının kazanmanın basamakları olarak sayılan dört unsur birbirine sıkı sıkıya bağlı. Bunlardan ilki doğru bir imana sahip olmak. İman, aslında Allah ile yapılan bir sözleşme. Çünkü iman pasif bir kabulden ibaret değil. Bilakis kişinin hayatına yön veren önemli bir antlaşma. İman ile amel arasındaki sıkı bağ da Kur’an-ı Kerim’de 52 yerde; “Ancak, iman edip salih amel işleyenler hariç…” ifadesi şeklinde geçiyor. Birkaç ayette ise ölümü ve hayatı insanlardan hangilerinin güzel ameller yaptıklarını ortaya çıkarmak için yarattığını belirtiyor. Zariyat Sûresi’nde ise insanları ve cinleri ancak ve ancak kendisine kulluk etmeleri için yarattığını haber veriyor. İmandan sonra amele bu kadar önem verilmesi şüphesiz, imanın, amelle beslenmesinden dolayı. Çünkü amelsiz bir imanın ayakta kalması çok güç. Zira kişi eğer inandığı gibi yaşamıyorsa, bir süre sonra zorunlu olarak yaşadığı gibi inanmaya başlayabilir. Ya da çeşitli mazeretler bularak işlediği haramları mazur göstermeye ya da bunların bu zamanda artık haram olmadıklarına bile hükmedebilir. Ayette ‘amel-i salih’ ifadesi geçiyor. Amel-i salih geniş kapsamlı bir terim olup ibadetlerden kişinin kendisine, ailesine ve etrafındaki insanlara varıncaya kadar her türlü faydalı ve yararlı işini içine alıyor. Ancak bir işin amel-i salih olabilmesi için o işin, amel sahibinin doğru bir imana sahip olabilmesi, bu işi sadece Allah’ın rızası için yapması, yapılan bu işin Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olması şart.


Hakkı tavsiyeleşme, nemelazımcılığı önlemeli


Sûrede geçen üçüncü istisna hakkı tavsiye etmek. Hakkı tavsiye etmek, karşılıklı gerçekleşen çok genel bir ifade. Hakkı tavsiyeleşme iki hususa temas etmiş oluyor: Birincisi, hakkı tavsiye çok genel bir ifade olup her konuyla ilgili olarak iyi, güzel ve doğru olan ne varsa hepsini mü’minler birbirine göstermeli ve tavsiye etmeli. İkinci husus ise tavsiyeleşmenin tek taraflı olmayıp karşılıklı olarak yapılması gerektiği. Karşılıklı iyiyi, güzeli, doğru tavsiyeleşmeyi ifade eden başka terim “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker”. Yani, insanları iyiliğe teşvik edip kötülüğü def etmek gerekiyor. Bu görev, yapılan yanlışlıklar, hatalar ve zulümler karşısında duyarsız olmamamızı, bilakis her zaman bunların karşısında yapılması gerekeni hatırlatmayı gerektiriyor. Bu da nemelazımcı olmamayı öğretiyor. Nitekim Kur’an’da, Yahudilerden yaptıkları kötülüklerden birbirlerini uyarmayanların Hz. Davud ve Hz. İsa tarafından lanetlendikleri ifade ediliyor.


Sûrede dördüncü kurtuluş unsurunun sabır olduğu ifade ediliyor. Buradaki sabrı tavsiyeleşme de aslında hakkı tavsiyenin içinde yer alan bir haslet. Çünkü sabır her hayırlı iş için gerekli olduğu gibi hakkı tavsiyede de kendisine muhtaç olunan önemli bir unsur. Zira doğruyu dile getirmek zor bir iş. Yoksa ters tepkilerle karşılaşmak mümkün. Bu bakımdan sabıra bu konuda da muhtaç olunuyor. Ayrıca sabır, ibadetleri ve diğer hayırlı işleri yerine getirirken de muhtaç olunan en önemli unsur. Kışın, namaz kılmak için buz gibi suyu kullanıp abdest alırken, sabahleyin uykunun tadını bırakıp namazı kılarken, açlığa karşı koyup oruç tutarken, canın yongası denilen malımızdan bir kısmını ayırıp ihtiyacı olanlara verirken, her türlü zorluğa göğüs gerip tahsile devam ederken, teknik bir buluşu gerçekleştirmek için bitmek tükenmek bimeyen araştırmalara devam ederken hep sabıra ihtiyaç duyuluyor. Hakkı ve sabrı tavsiye bize tabii olarak bir görevi daha yüklüyor ki bu da söylediğimiz şeyi önce kendimizin tatbik etmesi.


Ashab-ı Kiram da bir iş için bir araya gelip birbirlerinden ayrılırken bu sûreyi okumadan ayrılmazlarmış. Ruhlarında ve kalplerinde bu kurtuluş reçetesini daima diri tutup devamlı olarak onu tatbik etmek istek, irade ve pratiği içinde yaşamak isterlermiş.



http://ift.tt/1sAiiDb

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder