12 Şubat 2014 Çarşamba

Helâlleşmenin de teknikleri var

Helâlleşmenin de teknikleri var



Kimi zaman gururumuz kimi zaman muhatabımızın hakkını helâl etmeyeceği korkusu kimi zaman da durumu daha da kötü hale getireceği endişesi, helâllik isteme düşüncemizi ertelememize sebep oluyor.




Rabb’imizin sadece kul hakkını affetmediğini unutup gaflet içinde yaşıyor; çoğu zaman hakka girdiğimizin farkında bile olmuyoruz. Ne kadar hassas yaşarsak yaşayalım helâlleşmeyi kabir kapısına bırakmak büyük risk. Öyle ya, hayat boyu hakkına girdiğimiz herkes defnimiz esnasında başucumuzda bulunmuyor.



Bir insanın hakkını yemek, onun itibârını düşürücü, onur kırıcı sözler sarf etmek veya davranışlarda bulunmak haram. İş verdiğimiz insanların sosyal güvenliklerini sağlayacak önlemleri almamız, gereken işlemleri zamanında yapmamız insanî ve İslâmî bir görev, aynı zamanda kul hakkı. Kuyrukta bekleyen insanların önüne geçmek, kendi ayakkabısını giymek için başkalarının ayakkabısına basmak, birinin izinsiz eşyasını kullanmak, gıybet etmek gibi pek çok konuda kul hakkına girebiliyoruz. Hatta âyetlerle yapılan uyarı ile, insan kaşı-gözü ile yaptığı alaylar sebebiyle bile kınanıyor; Kur’an’da “hümeze-lümeze” (Hümeze, 104/1) şeklinde tanımlanan bu insanlar hakkında “Yazıklar olsun” ifadesi zikrediliyor. Yoğun trafikte uyanıklık yapma ve kural ihlalinde bulunma da en çetin kul haklarından. Başkalarını gürültü yaparak rahatsız etmek, düğünlerde/uğurlamalarda silah kullanmak, sokağa çöp atmak, gezdirdiğimiz köpekle insanları korkutmak, pişirdiğimiz yemeğin kokusu ile komşuyu özendirmek/tiksindirmek ya da başkalarının önünde yiyip/içerek canlarının çekmesine yol açmak da aynı şekilde kul hakkına giriyor. Dolayısıyla kul hakkını, sadece müşahhas bir şekilde bir başkasının malını çalmak veya gasp etmek olarak algılamak yanlış. Öyle ki mânevî kul haklarının hesâbı daha ağır. Meselâ öğrencisini yetiştirmek husûsunda ihmalkâr davranan bir öğretmen, talebesinin enerjisini ve zamanını zayi edip bir insan israfına sebep olduğu için üzerine kul hakkı almış oluyor.


Belki burada sayamadığımız nice kul hakkı var. Fakat bizim asıl değinmek istediğimiz her ne şekilde olursa olsun kişinin, vefat etmeden önce hakkına girdiği, gıybetini ettiği, bir kötülük yaptığı herkese ulaşıp helâllik istemesinin önemi. Girdiğimiz kul hakkını fark ettiğimizde ya da pişman olup tevbe ettikten sonra yapacağımız şey elbette hemen helâllik istemek. Ama bu nefsimize çok ağır geliyor. Kimi zaman gururumuz kimi zaman muhatabımızın hakkını helâl etmeyeceği korkusu kimi zaman da durumu daha da kötü hale getireceği endişesi, helâllik isteme düşüncemizi ertelememize sebep oluyor. Ya da bu niyetimizden tamamen vazgeçip daha zor olacağını bildiğimiz halde hesaplaşmayı ahirete bırakıyoruz. Aslında nasıl helâllik isteyeceğimizi de pek kestiremiyoruz. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Soysaldı’ya göre şehitlerin bile bütün günahları affolunduğu halde kul hakkı ile ilgili günahları affedilmiyor. Bu sebeple hayatımızın her demini helâllik isteme düşüncesiyle yaşamamız lazım.


SEBEBİNİ SÖYLEYEREK HELÂLLİK İSTEMEK


Muhatabımızdan “Ben sana şunu yaptım; bana şundan dolayı hakkın geçti ya da bilerek ama ihtiyacım olduğu için şu şekilde hakkını yedim.” şeklinde sebebini söyleyerek helâllik istemek en doğru olanı. Fakat İslam âlimleri, helâllik istemenin sebepleri açıkça söylendiğinde arada fitne çıkacaksa, kalp kırılacaksa veyahut darılma olacaksa, muhatabımızın en iyi zamanını kollayıp üslubumuzu ayarlayarak adım atmanın en güzeli olduğunu ifade ediyor. Hatta böyle bir durumda, “Hakkını helâl et, üzerimde hakkın olabilir.” gibi genel olarak helâlleşmek daha uygun düşüyor. Kişi hakkını kalben değil de sözle helâl etse bile helâllik alınmış oluyor. Lakin sadece “Estağfirullah.” demek yeterli değil. “Helâl ettim.” veya “Helâl olsun.” cümlesini duymak gerekiyor.


Bir kimse diğerine, “Benim üzerimdeki bütün haklarını bana helâl et.” derse, o da “Helâl ettim.” şeklinde karşılık verirse, bütün haklarını helâl etmiş oluyor. Burada hak sahibinin, o şahsın üzerindeki haklarını bilip bilmemesi hükmü değiştirmiyor.


Maddî zarar giderilmeden ya da muhatabın kalbini tatmin etmeden “Hadi hakkını helâl et.” denilirse muhatap ya susmak zorunda kalır ya da içten helâl etmek istemediği halde “Helâl olsun.” diyebilir. Muhatabı bu şekilde zor durumda bırakarak yapılan helâlleşme, geçerli olmuyor.


Helâllik isterken muhatabımızın bizimle olan diyaloğunun ve moralinin en iyi olduğu zamanı kollamak mühim. Onun hakkına girdiğimiz için pişmanlığımızı ve üzüntümüzü karşı tarafa hissettirmeliyiz. Samimiyetsiz ifade edilen hiçbir şey muhatabın kalbinde karşılık bulmuyor çünkü. Yani ‘öylesine’ helâllik istemek doğru değil.


Siz üzerinize düşen vazifeyi yaptıktan sonra hakkını helâl edip etmemek muhatabınıza kalmış. Allah tarafından kişiye verilen helâl etmeme hakkının suiistimal edilmemesi gerekiyor. Öyle ki affetmenin ve hakkı helâl etmenin daha efdal olduğu Kur’an-ı Kerim’de ifade ediliyor: “Siz insanları affederseniz sizin için daha hayırlıdır.” Aksi halde kişi hakkını helâl etmezse kin tutma, kalp kırıklığı, düşmanlık gibi duygular süreklilik arz edebiliyor. e.ordukaya@zaman.com.tr


Önce tevbe etmeli


Kul hakları beş kısımda ele alınıyor. Bu hakların hepsi farklı helâllik şekilleriyle telafi edilebiliyor. Tabii önce yapılan hatalardan dolayı tevbe etmek lazım.


Malî: Hırsızlık, gasp, aldatarak veya yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi haklar malî kul haklarına giriyor. Bunlar için mal sahibi ile helâlleşmek gerekiyor. Şayet mal sahibi ölmüşse vârisine, hakka girilen miktarda paranın verilmesi şart. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa para, salih bir fakire ya da İslamiyet’e hizmet eden hayır kurumları ve vakıflara verilebilir.


Nefsî: Adam öldürmek, kişinin bir uzvunu kesmek ve kişiyi sakat bırakmak gibi haklar. Eğer adam ölmüşse velisi ile helâlleşmek gerekiyor.


Irzî: Dedikodu, iftira, alay, sövme gibi haysiyet ve şerefle ilgili haklar. Böyle bir hak yiyen şahsın, tevbe etmesi ve bizzat kendisinin helâllik dilemesi şart.


Mahremî: Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek bu kategoride değerlendiriliyor. Hak yiyen kişinin hak sahibi ile helâlleşmesi şart. Fitne ihtimali varsa kişi, sebebini açıkça ifade etmeden muhatabına, “Bendeki bütün haklarını affet.” demekle yetinebilir.


Dinî: Çevresindekilere doğru din bilgisi vermemek, kişilerin din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, insanlara ‘kâfir, fâsık’ demek, bid’at çıkarmak veya mevcut bid’atleri savunarak Müslümanların yanlış şeylere inanmalarına/ibadet etmelerine sebep olmak, açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü örnek olmak bu haklardan. Bunların affedilebilmesi için de önce tevbe etmek ardından hak sahipleri ile helâlleşmek lazım.



http://ift.tt/1dI0sGE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder