Tarih boyu peygamberler, büyük âlimler, velîler, çok büyük hakaretlere, iftiralara uğramışlar, hayatlarına suikast bile yapılmıştır.
Bunların bazen en acımasızını yapanlar, en yakınlar olmuştur. Öyle ki, Hz. Âdem a.s. gibi bir peygamberin iki oğlundan birisi kıskançlıkla diğerini öldürmüş, bir diğer büyük peygamber Hz. Yakub’un (a.s.) on oğlu, yine kıskançlık sebebiyle çocuk yaştaki kardeşleri Hz. Yusuf’u (a.s.) ölsün gitsin diye kuyuya atmışlardır. Kur’an, bunları elbette boşuna anlatmıyor. Pek çok âyette de, uğradığı hakaretler, aleyhindeki iftiralar sebebiyle Peygamber Efendimiz (s.a.s.) teselli edilir ve nasıl davranması gerektiği konusunda önüne ışık tutulur. Meselâ: “Onların söyledikleri sözlerden dolayı göksünün daraldığını biliyoruz. Ama sen, Rabb’ini hamd ile tesbih et ve daima secde ile kulluğunu ve teslimiyetini ortaya koyan biri ol. Ve ölüm sana gelip çatıncaya kadar da Rabb’ine ibadette devam et.” (Hıcr Sûresi/15: 97‒99). Yine: “Mallarınız ve canlarınız hususunda hiç şüphesiz imtihana tâbi tutulacak ve gerek sizden önce kendilerine Kitap verilmiş olanlardan, gerekse Allah’a şirk koşanlardan kırıcı, incitici pek çok sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve yanlışa düşmeden takva dairesi içinde kalabilirseniz, bilin ki bu, azim, sebat, metanet gerektiren çok değerli bir iştir.” (Âl-i İmrân Sûresi/3: 186) “İman edenlere de ki: Allah’ın günlerinin gelip çatacağını beklemeyenlerin sözlerine ve davranışlarına aldırış etmesinler ve onların kusurlarını bağışlasınlar. Çünkü Allah, hangi topluluk ne yapıp, hesap hanesine ne yazdırmışsa muhakkak karşılığını verecektir.” (Câsiye Sûresi/45: 14) Had bilmezlerin, cahillerin, yol bilmezlerin, kadir kıymet tanımazların, bomboş gurur ve kibir heykellerinin, dünyayı ve herkesi menfaatleri ve egolarının penceresinden görenlerin iftiralarına, bühtanlarına, yalanlarına katlanmak zordur; ama Âl-i İmran Sûresi âyetinde buyrulduğu gibi, yanlışa yanlışla karşılık vermeden, her türlü menfî davranış karşısında takvadan ayrılmadan yola devam edebilmek, yiğit işidir ve elbette peygamberler ve onların vârisleri, bu gerçek yiğitliği her zaman ortaya koymuşlardır.
Şu son bir buçuk aydır Hocaefendi’ye ve hizmet hareketine bile bile atılan ve yayılan katlanılması gerçekten zor iftiralar, söylenen yalanlar, esasen hizmet hareketinin günümüzde ifade ettiği önemi, sahip olduğu değeri ve geldiği noktayı gösteriyor. Allah (c.c.), neticede hizmetin önündeki en büyük engeli kaldıracaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) için en büyük engel ve açılması gereken kapı Mekke idi. Hudeybiye’de bu kapı sonuna kadar açıldı ve Kur’ân, buna feth-i mübîn (kapının sonuna kadar açılması) der. Bunun birinci sebebi ve neticesi olarak Peygamber Efendimiz’e “Allah, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın diye” buyrulur. (Fetih Sûresi/48: 2) Âyette geçen ve günah manâsı verilen “zenb” kelimesinin bir manâsı, töhmettir, suçlamadır. Hz. Musa’nın “Onların (Firavun ve oligarşisinin) benim aleyhimde bir zenbi (bana karşı suçlaması) var.” âyetinde bu açıktır. (Şuarâ Sûresi/26: 14) Mekkeliler, Peygamber Efendimiz’i şairlikle, büyücülükle, aileleri bölmekle vb. suçluyorlardı. İşte Cenab-ı Allah (c.c.), İslâm’ın önündeki Mekke kapısını ardına kadar açarak ve neticede Mekkelilerin Müslüman olmasıyla, O’nun hakkındaki bütün suçlamalar kalktı; onlar, zaten birer iftiraydı. Mekkeliler, kendisine kardeşlerinin neticede Hz. Yusuf’a (a.s.) dedikleri gibi, “Allah’a yemin olsun ki, seni bize tercih etti.” dediler. Bugün Hocaefendi aleyhinde birleşenlerin içindeki insaflılar da bir gün aynısını söyleyeceklerdir.
http://ift.tt/LqJUfh
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder